RSS

İslamoğlu Tef. Ders. NÎSA SURESİ (127-152)(35)

27 Nis

231“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

BismillahirRahmanirRahıym

Sevgili Kur’an dostları bugün dersimize nisa suresinin 127. ayeti ile devam ediyoruz. Hatırlayacağınız gibi geçen dersimizde Medine de olan bir hırsızlık olayının etrafında insanlığın tümünü, tüm zaman ve mekanlarda ilgilendiren davranış modelleri, davranış ölçüleri koymuştu vahiy. Bu olay çerçevesinde adaletin kimliğe bakılmaksızın, kim olursa olsun mazlumdan yana, kim olursa olsun zalime karşı ilkesi uyarınca mutlaka gözetilmesi gerektiği ifade edilmişti.

O olayla ilgili ayetlerin ardından şimdi farklı bir pasaja, müstakil bir pasaja giriyor Kur’an. Özellikle kadın hakları ile ilgili bir takım problemlere çözüm getiriyor.

127-) Ve yesteftuneke fiyn nisa’* kulillahu yüftiyküm fiyhinne, ve ma yütla aleyküm fiyl Kitabi fiy yetamen nisaillatiy la tü’tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel müstad’afiyne minel vildani ve en tekumu lil yetama Bil kıst* ve ma tef’alu min hayrin feinnAllahe kâne Bihi Aliyma;

 Bir de senden kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar, de ki onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikâhlamayı istemediğiniz öksüz kızlar hakkında,ve mağdur çocuklar hakkında, ve yetimlere insaf ile bakmanız hakkında kitapta yüzünüze karşı okunup duran âyetler var, daha da hayra dâir ne yaparsanız şüphe yok ki Allah ona da alîm bulunuyor. (Elmalı)

Kadınlar hakkında senden, haklara dair açıklama istiyorlar… De ki: “Onlarla ilgili hükümler hakkında açıklamayı size Allâh veriyor!” Onlar için yazılmış hakları kendilerine vermediğiniz ve (üstelik) kendileriyle nikâhlamaya (evlenmeye) rağbet ettiğiniz yetim kızlar ile zor durumdaki çocuklara ve bir de yetimlere adaleti ikame etmeniz hakkında bilgiler yüzünüze okunuyor… Ne hayır yaparsanız, muhakkak ki Allâh onu Aliym’dir (çünkü yaptığınız hayrın yaratanı O’dur). (A.Hulusi)

  Ve yesteftuneke fiyn nisa’ Onlar kadınlarla ilgili haklar konusunda senden cevap istiyorlar. kulillahu yüftiyküm fiyhinne deki; Bizzat Allah onlar hakkında açıklama yapacaktır.

Fetva, istiftanın (istemek. Şeriata ait bir mes’ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek) kökeninde yatan terim. Onunda kök kelimesi feta, genç demektir. Neden genç manasına gelen feta ile bir konu hakkında bilgi istemek manasına gelen istifta ve fetva aynı kökten gelmiş. Ne alaka kurabiliriz diye sorulacak olursa adeta şu çağrışımları yapıyor, bilgi insanı diri tutar. Adeta bilgi genci genç yapan o dirilik, o canlılık, o hareketlilik ne ise, bilginin insanın manasına, insanın kimliğine verdiği canlılık, dirilik, gençlikle aynı şeydir anlamını çağrıştırıyor.

ve ma yütla aleyküm fiyl Kitabi fiy yetamen nisaillatiy la tü’tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel müstad’afiyne minel vildani ve en tekumu lil yetama Bil kıst Biraz uzunca bir metin fakat kendi içindeki bütünselliği bozmadan mana vermeye çalışayım.

Kaldı ki onlar için emredileni kendilerine vermediğiniz halde, bir de nikahlamak istediğiniz yetim kızlar ve kimsesiz çocuklar ve yetimlere karşı adil davranma yükümlülüğünüz hakkında kitapta size tebliğ edilen ayetler vardır. Yani birileri kadın hakları ile ilgili birtakım problemlerin hukuki çözümlerini soruyor, Kur’an ise daha önce bu konuda indirilmiş ayetleri hatırlatıyor. Hukuki çözümleri hatırlatıyor.

Tabii burada hatırlatılan aslında bu surenin girişinde yer alan 1 – 14. ayetler arasındaki kadınlarla ilgili, özelde yetim çocuklarla, yetim kızlarla ilgili. Daha özel de insanların meşru bir biçimde sahip oldukları tüm kadınlarla ilgili hükümlere bir atıftır.

Burada ayetin genelinden, özellikle söz konusu ayetleri surenin girişindeki ayetleri tefsir ederken naklettiğimi hatırladığım Hz. Aişe’den gelen bir rivayeti tekrar burada da zikretmek istiyorum.

Hz. Aişe der ki; Bölge insanı kendilerine emanet edilen yakınlarından kalan yetim kızların mallarını yemek için her bahaneye başvururlardı. Eğer yetim kızlar güzelse hem mallarını yemek, hem de onların güzelliklerinden yararlanmak için onlarla evlenmek isterlerdi. Eğer güzel değillerse sadece mallarını yemek için onların başkalarıyla evlenmelerine engel olmaya çalışırlardı. İzin vermezlerdi ve sürekli onları kendi yanlarında tutmak isterlerdi.

İşte böyle çirkin ve gayri adil bir geleneğe bizzat tarihsel olarak atıf yapan bu ayet, tabii ki bu sebebi nüzul ile sınırlanamaz. Tüm çağlar, tüm zamanlara ilişkin kadınların, özellikle her çağın aslında ezilen cinsi olan kadınların hukukuna dikkat çeker. Bugün dahi bu konuda kadınların nasıl bir meta gibi kullanıldıklarına, nasıl haklarının çiğnendiğine, onların insanlık onuruna yaraşmayacak ve yakışmayacak birtakım davranışlar ve muamelelerle karşı karşıya kaldıklarına şahidiz.

Aslında Kur’an ın getirdiği bu hükümler sadece belirli bir zaman ve mekana ilişkin hükümler değil. Kur’an ın getirdiği bu hükümleri siz, zulme uğrayan, mağdur edilen, hakkı yenen, onuruna yönelik herhangi bir saldırıda bulunulan tüm kadınları bu hükümler kapsamına alabilir ve bu ayetleri o zulümlerle ilişkin bir atıf olarak görebilirsiniz.

ve ma tef’alu min hayrin feinnAllahe kâne Bihi Aliyma; daha da hayra ilişkin ne yaparsanız unutmayın ki Allah onu bilir.

128-) Ve inimraetün hafet min ba’liha nüşuzen ev ı’radan fela cünaha aleyhima en yusliha beynehüma sulha* ves sulhu hayr* ve uhdıretil enfüsüş şuhha, ve in tuhsinu ve tetteku fe innAllahe kâne Bi ma ta’melune Habiyra;

Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlana gelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor. (Elmalı)

Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, aralarını düzeltmelerinde kendileri üzerine bir mahzur yoktur… Anlaşıp barışma hayırlıdır; benliklerde hırsa meyil vardır… Eğer ihsan üzere olur ve korunarak yaşarsanız, muhakkak ki Allâh yapmakta olduklarınızı (yaratanı olarak) Habiyr’dir. (A.Hulusi)

Ve inimraetün hafet min ba’liha nüşuzen ev ı’radan eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden, kocasının kendisine karşı çirkin davranışından, sadakatsizliğinden, ya da kendisini terk etmesinden korkarsa, fela cünaha aleyhima en yusliha beynehüma sulha her iki tarafta anlaşma yoluyla aralarındaki sorunu çözebilirler. Yani öncelikle ailenin korunmasına ilişkin yapılabilecek her çareye başvururlar. Çünkü bir aile sadece eşlerden değil, bir de çocuklardan müteşekkildir. Eşlerin ayrılığı sadece kendileri ile sınırlı bir problemi ortaya çıkarmamakta, asıl, masum, asıl mağdur olan çocuklar. Tüm yıkılmış ailelerin altında kalmakta. Onun için Kur’an ailenin ayakta durması için tüm çabaların harcanmasını, öncelikle zayıfların korunmasına ilişkin bir tedbir olarak görür.

Burada da erkeğin kadına nüşuzundan söz ediliyor. Hatırlayacaksınız 34. ayette tam tersinden söz edilmişti. Kadının erkeğe nüşuzu.

Nüşuz; Geçimsizlik, belki Anadolu ifadesi ile söyleyecek olursak, dirliksizlik. Ve dahası yuvaya sadakatsizlik. Bu çerçevede nüşuz’u hem iffet boyutunda bir problem hem de aileyi ayakta tutan geçim konusunda bir problem olarak, iki yönlü olarak ele aldığımızda, kadın erkeğe nüşuz edebileceği gibi, erkekte kadına nüşuz edebilir. Yani Kur’an bu konuda tek taraflı hükümler getirmiyor.

34. ayette kadının erkeğe nüşüzuyla ilgili probleme dikkat çeken Kur’an, burada, 128. ayette, erkeğin kadına nüşuzuyla ilgili probleme dikkat çekiyor ve bu problemin öncelikle ailenin ayakta kalması için ne gerekiyorsa onun yapılması yönünde tavsiye de bulunuyor. Ve diyor ki;

ves sulhu hayrun anlaşma en iyi yoldur.

ve uhdıretil enfüsüş şuhha Ama bir şeyi daha söylüyor. Gerçekten vahyin, insanın bünyesinde yer alan, insan fıtratında yer alan zaafları görmesinin en tipik örneği. Bencillik ise insan benliğinde hazır ve nazırdır.

Tamam diyor vahiy, kabul ediyorum, insan bencildir. Çıkarcıdır. İnsan egoisttir. Çoğu zaman kendini düşünür. Bu insanda negatif kutbun bir özelliği olarak var. Var ama, yine de insan anlaşma taraflısı olsun. Yine de başkalarına zarar vermemeye çalışsın. Yani insan insanlığından çıkıp melek olsun  demiyor. Buna çağırmıyor Kur’an. Dediği; İnsan tüm insani zaafları ile birlikte onları terbiye etmeye, onlardan başkalarının zarar görmemesine çalışsın, çaba göstersin.

ve in tuhsinu ve tetteku eğer iyilik yapar ve sorumluluk bilincini kuşanırsanız, fe innAllahe kâne Bi ma ta’melune Habiyra; iyi bilin ki Allah yaptığınız her bir şeyden haberdardır.

Biraz önce de söylediğim gibi ailenin korunması için ne gerekiyorsa yapmak hususunda bir atıf bu ayet ve her şeyden öte insan topluluklarının, geleceği inşa edebilecek ahlaki bir kaliteye kavuşabilmeleri mutlaka iyi ve örnek ailelerin kurtulmasına bağlı. Bu noktada tabir caizse eğer, Allah kendi hatırını ortaya koyuyor. Benim hatırıma aileyi yıkmayın diyor adeta.

129-) Ve len testetıy’u en ta’dilu beynen nisai ve lev harastüm fela temiylu küllelmeyli fetezeruha kelmuallekah* ve in tuslihu ve tetteku feinnAllahe kâne Ğafûren Rahıyma;

Kadınlarınız arasında her veçhile âdil davranmaya ne kadar hırs besleseniz yine muktedir olamazsınız, bâri büsbütün meyledip de ötekini askıda kalmış gibi bırakmayın, ve eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız şüphe yok ki Allah gafur, rahîm bulunuyor. (Elmalı)

Ne kadar isterseniz isteyin eşleriniz arasında adaletli davranamazsınız! (Hiç olmazsa) birine aşırı ilgi gösterirken diğerlerini boşlukta bırakmayın! Eğer aralarında adaletle davranır ve de korunursanız, muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir. (A.Hulusi)

Ve len testetıy’u en ta’dilu beynen nisai ve lev harastüm Ne kadar arzu etseniz de eşleriniz arasında adaleti tam gerçekleştiremeyeceksiniz. Anlamış olmalısınız bu ayet surenin başında yer alan çok evlilikle ilgili 3. ayeti tefsir ediyor. O ayetin bir tefsiri. Birden fazla eş olması durumunda nasıl davranılacağını beyan ediyor. Hatırlayalım o ayeti;

..fein hıftüm ella ta’dilu feVahıdeten.. Nisa/3

Orada diyordu ki ..mesna ve sülâse ve ruba’a.. 2, 3, 4 e kadar izin veriyordu, bu izin bir ruhsattı. Bu iznin geldiği toplumda 3. ayetin tefsirine bakabilirsiniz orada çok evlilikle ilgili sosyal yapıyı ayrıntılarıyla açıkladım. Ama burada hemen değinip geçmek istiyorum. 5, 7, 10, 11 hatta daha fazla evliliklerin olduğu ve kadınların hiçbir hakka sahip olmadığı, eş seçme, mülk edinme, varis olma, hukuki süreçte yer alma, şahitlik yapma vs. gibi hiçbir en temel ve doğal insani hakka sahip olmadığı bir toplumda böylesine çok evlilik, aslında kadını mağdur eden bir sebep olarak ortaya konulup önce evlilik sınırlanıyordu.

Sınırlanıyordu, çünkü bu bir sosyal problemdi. Bu sosyal problemi bir kangrene dönüştürmek istemedi Kur’an. Onun içinde bu noktada makul bir sınırlama getirdi. Bu sınırlama adaletle, adil davranmakla mutlaka ve mutlaka irtibatlandırıldı, eğer adil davranabilecekseniz dendi. Ve arkasından dendi ki;

..fein hıftüm ella ta’dilu.. eğer adil davranamayacaksanız, feVahıdeten.. bir yeter. ev ma meleket eymanüküm ya da meşru bir biçimde sahip olduklarınızla evlenin. zâlike edna ella te’ulu; bu doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur. Yani o en az sayı adaletten şaşmamanız için daha uygundur şeklinde tavsiyede bulundu.

İşte o tavsiyeyi açan bir ayet bu. Yani her ne kadar arzu ederseniz edin anlaşıldı ki siz adil davranamayacaksınız. Belki o hüküm indikten sonra sahabe arasında Kur’an ı hepsi ciddiye alırdı. Kur’an ın hükümleri karşısında çivi gibi yerlerine çakılıp kalırlardı. Bir adım atmazlardı. Onun için Allah’ın kendisine söyledikleri konusunda oldukça ciddi olduktan dolayı bu ayetin hükmünü hayatlarına uygulamak konusunda da sıkıntıya girdiler. Yani nasıl adil davranacaklardı. 2 – 3 – 4 eşi olan yüreğini sevgisini nasıl eşit bir biçimde paylaştıracaktı. İlgisini nasıl eşit bir biçimde paylaştıracaktı. Bu mümkün müydü. Bunu yapmak ne kadar olası idi.

İşte bu problemleri düşünürken sahabe Kur’an imdatlarına yetişti. Yani bu adaleti duygusal bir biçimde değil, yani sevgiyi eşit paylaştırmak sizin elinizde değil. Bir insan birini çok severken bir başkasını az sevebilir. O halde burada aslolan mümkün olduğunca onların hukukuna riayet ve onlara zulmetmemek yolundaki bir tavsiye. Ki bunu da ayetin devamından anlıyoruz;

fela temiylu küllelmeyli fetezeruha kelmuallekah hiç değilse sadece birine yönelerek diğerini boşluktaymış gibi bırakıp dışlamayın.

Sevgili dostlar Kur’an, tüm düşüncesini insanın mutluluğuna tekzif eder. Yani Kur’an düşüncesinin ekseni Allah’ın tanıtımı değildir. İnsanın mutluluğudur. Dolayısıyla Kur’an düşüncesinin merkezinde insan bulunur. İnsanın ihtiyaçlarına çözümler sunar vahiy.

Tabii ki hayatın doğasını doğru bir biçimde önce dile getirir. Hayatın doğasında yer alan hiçbir gerçekliği inkara yanaşmaz. Kadın cinselliğini kaybetmiş olabilir, mümkündür. Kadın cinsel cazibesini kaybetmiş olabilir. Dahası kadın doğurganlığını yitirmiş olabilir. Ya kökten, anadan doğma yitirmiş olabilir, ya sonradan.

Yine kadın aile içindeki görevlerini yapamayacak kadar sakat, düşkün ya da zayıf olabilir. Bütün bunlar ve buna eklenecek yine böylesine ciddi gerekçeler sebebiyle erkek ikinci evlilik yapmak isteyebilir. Bu durumda erkeğe hayır demek her halde zulüm olacaktı. Bir çıkış yolu, bir kapı açıyor aynı zaman da vahiy. Köşeye sıkıştırmıyor insanları. Köşeye sıkışan insanlara hayatın içinde bir kapı açıyor.

Tabii bu durumda şöyle denilecektir. Şöyle bir soru akla gelecektir. Ya aynı şey erkek için olursa, erkekte cinselliğini kaybederse, ya da cinsel görevini yerine getirmezse. Ya erkekte cazibesini kaybederse, dahası kadın için geçerli olan her şey erkek için de geçerli. Ya erkekte dayanılamayacak, yanında birlikte olunamayacak bir şeye müptela olursa kadın ona mahkumudur diye sorulabilir.

Bana göre elbette ki hayır. Bir erkeğin ikinci evlilik için gösterdiği meşru mazeretlerin aynısı eğer kadının erkeği için de geçerli olursa, kadına göre erkek için de geçerli olursa kadın da onu boşama hakkına sahiptir. İsterse, arzu ederse boşanabilir. Bu karşılıklı hak ve sorumluluktur. Bir taraf mahkum diğer taraf ise alabildiğine sorumsuz değildir elbette ki. Çünkü asıl olan adalettir, zulüm değil.

ve in tuslihu ve tetteku ama yine de sonuçta eğer arayı bulur ve sorumlu davranırsanız feinnAllahe kâne Ğafûren Rahıyma; Hiç şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır.

Bütün bu dile getirdiğim ve getiremediğim problemler olmuş olsa dahi Allah’ın arzusu, ailenin ayakta kalması. Allah’ın arzusu insanların birbirlerine sabretmeleri istikametinde.

Bu neyi getirir? Bu erdemi getirir. Bu bencil olmamayı getirir. Yukarda bencillikten söz etmişti ayet, bu fedakarlığı getirir. Fedakarlık neyi getirir? Erden neyi getirir? İnsanı yüceltir. İnsan kapasitesinin sınırlarına böyle çıkar. İşte ahlaki davranışın zirvesi budur ve insan fedakarlık yaptığı kadar insan olur. Ayetin de Gafur ve rahiym ismiyle bitmesi, güzel bir tevafuk. Eğer siz bağışlayıcı ve merhamet sahibi olursanız, hiç kuşkunuz olmasın ki size karşıda rahman ve rahiym, Gaffar ve Gafur olan Allah affıyla rahmetiyle davranacak, sizin de kendisine olan kusurlarınızı, eksiklerinizi serkeşliklerinizi, kafa kaldırmalarınızı, geçimsizliklerinizi affedecektir.

130-) Ve in yeteferreka yuğnillahu küllen min seatiHİ, ve kânAllahu Vasi’an Hakiyma;

 Yok eğer ayrılırlarsa Allah kudretiyle her birini diğerinden müstağni kılar, Allah kudreti geniş bir hakîm bulunuyor. (Elmalı)

Eğer (karı-koca) ayrılırlarsa, Allâh kendi zenginliğinden onların her birini geçindirir, birbirine muhtaç bırakmaz. Allâh Vâsî’dir, Hakiym’dir.

Ve in yeteferreka yuğnillahu küllen min seatiHİ Ama bütün bunlara rağmen eğer eşler ayrılırlarsa Allah lûtfuyla her birinin geçimini sağlayacaktır. Yani yinede bir kapı açıyor, aralıyor Kur’an. Mahkum etmiyor. Özellikle Hıristiyanlıkta olduğu gibi boşanmayı yasaklamıyor. Öyle olsaydı insanlar birbirlerine yük olurlardı ömür boyu. Çünkü boşanmak en sonunda bir çözüm. Ne olursa olsun bir çözüm. Arzu edilmese de, istenmeyen bir durum olsa da bir çözüm.

İşte o çözümü eğer anlaşmanın hiçbir zemini yoksa, eğer karşılıklı anlaşma zemini tümden yok olmuşsa işte o çözümü sunuyor. Ve diyor; Zulümle elde tutmaktansa gönüllü olarak boşanmanın daha iyi olacağını ima ediyor.

ve kânAllahu Vasi’an Hakiyma; Zira Allah Lûtfun da sınırsızdır, hikmet sahibidir. Yani eğer geçimsizlik boşanma derecesine gelmişse bu durumda da iyi bilin ki sizin vekiliniz Allah’tır. O rezzaktır, onun için birbirinizin başına zorla yük olmaya, geçimsizliğin son sınırınızı aşmanıza rağmen birbirinizin sırtına, bir ölünün bir dirinin sırtına yapışması ve bir ömür onu taşımak zorunda kalması gibi.

131-) Ve Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve lekad vasseynelleziyne utül Kitabe min kabliküm ve iyyaküm enittekullah* ve in tekfüru feinne Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve kânAllahu Ğaniyyen Hamiyda;

 Allah’ındır bütün göklerdeki, yerdeki, celalim hakkı için sizden evvel kitap verilenlere de tavsiye ettik size de ki Allah dan korkun, ve eğer tanımamazlık ederseniz haberiniz olsun ki Allah’ındır bütün Göklerdeki ve Yerdeki, ve Allah bir ganiy, hamîd bulunuyor. (Elmalı)

Semâlarda ve arzda ne varsa Allâh içindir (El Esmâ ül Hüsnâ’sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması için)! Sizden önce kendilerine hakikat bilgisi verilenlere ve size, “Allâh’tan korunun” diye tavsiye ettik… Eğer hakikati inkâr ederseniz, (bilmiş olunuz ki) kesinlikle semâlar ve arzda ne varsa Allâh içindir! Allâh Ğaniyy’dir, Hamiyd’dir. (A.Hulusi)

Ve Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard sonuçta, göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’a aittir.

Bu ibare Kur’an da sık sık gelir. Farkına varmışsınızdır. Hükümleri birbiri ardınca sıralayan Hayatın kör düğüm olmuş problemlerine çözüm getiren Kur’an en sonunda bu hükümlere niçin uymamızın gerektiğini verircesine hep böyle der. Göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’a aittir. Yani ey insan Allah’ın hükümlerine uymak zorundasın mutlu olmak istiyorsan. Çünkü sen varlığını, sen yaşamını, sen nefesini ona borçlusun. Çünkü sen gökler ve yer arasındakiler içerisinde yer alıyorsun. O sadece sana değil, senin hayatının bağlı olduğu sebeplere de hakimdir. Gerçek sahibidir onların.

ve lekad vasseynelleziyne utül Kitabe min kabliküm ve iyyaküm enittekullah Biz hem önceki vahyin emanetçilerine hem de size Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun tavsiyesinde bulunmuştuk.

İnsanlar arası ilişkinin en temeline dikkat çekti bu ibare. Yani insanlar arası ilişkide adalet ve ahlaki davranışın hangi zemine oturması gerektiğini söyledi. Bu zemin hangisi imiş? Takva zemini. Sorumluluk bilincini kuşanmak.

Eğer sorumluluk bilinciniz yoksa niçin adil davranacaksınız ki..!

Eğer hak ve sorumluluklarınızı bilmiyorsanız, sınırlarınızı da bilmiyorsunuz demektir. Sınırlarınızı bilmiyorsanız, insanlığınızı bilmiyorsunuz demektir. İnsanlığını bilmeyen Allah’ın Allahlığını nasıl fark etsin. Onun için en sonunda tüm ahlaki davranışların ana temeline atıf yaptı bu ibare, ayet ve dedi ki; Eğer bir ömür ahlaki davranışa sahip olmak istiyorsanız, Allah’a karşı sorumluluğunuzu bilin. Çünkü Allah’a karşı sorumluluğunu bilmeyen, insana karşı, eşine karşı, çocuklarına karşı, toplumuna karşı, ve kendine karşı sorumluluğunu nasıl bilsin.

ve in tekfüru feinne Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard Zira eğer O’nu inkar ederseniz iyi bilin ki göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’a aittir. İkinci kez geldi.

ve kânAllahu Ğaniyyen Hamiyda; Hem de Allah kendi kendine yetendir, sonsuz güvene layık olandır. Hamiyd’dir. Övgünün tümü O’na aittir. Hamdlerin, senaların, övgülerin ve mutlak iftihar O’na aittir.

132-) Ve Lillahi ma fiysSemavati ve ma fiyl’ Ard* ve kefa Billahi Vekiyla;

 Allah’ındır bütün göklerdeki, yerdeki; dayanılacak (vekil) de Allah yeter. (Elmalı)

Semâlar ve arzda ne varsa Allâh içindir (El Esmâ ül Hüsnâ’sının işaret ettiği mânâların seyri için)! Vekiyl olarak, El Esmâ’sıyla seni yaratan Allâh yeterlidir. (A.Hulusi)

  Ve Lillahi ma fiysSemavati ve ma fiyl’ Ard işte üçüncü kez geldi; Ve göklerde ve yeryüzünde olan her şey Allah’a aittir. ve kefa Billahi Vekiyla; Ve güven kapısı olarak Allah yeter.

Ardı ardına Ve Lillahi ma fiysSemavati ve ma fiyl’ Ard ibaresi niçin geldi. Bir kez, bu üç ibarenin de üçü aynı anlama gelmez bağlam olarak. Yani vurguları farklıdır. Formları aynıdır. Bir kelime, bir harfi bile farklı değildir. Ama vurguları farklı farklıdır. Bunu da bağlamından çıkarıyoruz.

Birincisi Allah’ın Rezzak oluşuna gönderme yapar. Yukarıdaki;  Ve Lillahi ma fiysSemavati ve ma fiyl’ Ard 131. ayetin girişinde ki Allah’ın Rezzak oluşuna, tüm yarattıklarının da hayatta kalması için gerekli olan şeylere sahip oluşuna. Yarattıklarının rızıklarını verenin de kendisi olduğuna bir atıftır.

İkincisi; her şeyin varlığını sürdürmek için ona borçlu olduğuna bir atıftır. Ki aynı ayet içerisinde;

ve in tekfüru feinne Lillahi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard eğer inkar ederseniz diyor. O’nu inkar ederseniz. Niçin? Onu inkar ederseniz iyi bilin ki, varlığınızı sürdürmek için mecbur ve muhtaç olduğunuz mutlak bir varlığı inkar ediyorsunuz. Yani inkarınızın zararını yalnız siz görürsünüz. Hayatınızı muhtaç olduğunuz bu varlığı nasıl inkar edersiniz, bu söyleniyor.

Üçüncüsü ise; eğer güvenmek için bir yere yaslanmak istiyorsanız, yani sığınak, barınak, tutamak arıyorsanız size Allah yeter. Ki onun anlam alanını bir sonraki ayetle zenginleştirebiliriz.

133-) İn yeşe’ yüzhibküm eyyühenNasü ve ye’ti Bi ahariyn* ve kânAllahu alâ zâlike Kadiyra;

 Dilerse sizleri giderir de ey insanlar! Başkalarını getirir, Allah ona da kadîr bulunuyor. (Elmalı)

Ey insanlar, eğer dilerse sizi ortadan kaldırıp, başkalarını açığa çıkarır! Allâh bunu yapmaya muktedirdir! (A.Hulusi)

İn yeşe’ yüzhibküm eyyühenNasü ve ye’ti Bi ahariyn ey insanlar eğer o dilerse sizi götürüp yerinize başkalarını getirebilir. ve kânAllahu alâ zâlike Kadiyra; zira Allah’ın bunu yapmaya gücü yeter.

Ne diyor ayet burada? Eğer o dilerse, yani eğer ona güvenmezseniz ve onunda size olan güvenini zedeler, o güvene ihanet ederseniz ne yapar? Sizi temizler, sizi siler.

Sevgili dostlar, Allah’ın demirbaşı yoktur. Allah’ın demirbaşları yoktur. Onun için Kur’an da buna benzer ibareler farklı farklı surelerde birden fazla yer alır.

..men yertedde minküm an diynihı fesevfe ye’tillahu Bi kavmin.. Maide/54

Kim Allah’ın hayat nizamından hayat sisteminden yüz çevirirse iyi bilsin ki Allah onların yerine başka bir toplum getirir.

İn yeşe’ yüzhibküm ve ye’ti Bi halkın cediyd; Fatır/16

 Eğer dilerse sizi siler süpürür, götürür, yerinize yepyeni bir varlık türü getirir. Yani sadece insan değil, insandan daha mükemmel bir varlık türü getirebilir. Bi halkın cediyd yepyeni bir varlık türü. Onun için siz insan olarak Allah’ın size mecbur ve mahkum olduğunu mu düşünüyorsunuz. Sizin ırkınıza, fert olarak kendinize, sizin mezhebinize, sizin milletinize, sizin devletinize, sizin servetinize, sizin iktidarınıza Allah’ın ihtiyacı olduğunu mu sanıyorsunuz. Sizin imkanlarınıza, hayır. Onların tamamını O’na borçlusunuz zaten. O’nun verdiklerini nasıl O’na karşı koz olarak kullanabilirsiniz, kullanmaya kalkarsınız.

Onun için burada kaba bir tabirle; hiçbiriniz bulunmaz Hint kumaşı değilsiniz. Onun için de Allah için vazgeçilmez bir insan, Allah için vazgeçilmez bir toplum yoktur. Kendinizi Allah’ın mecbur olduğu biri gibi görmeye kalkmayın.

Tersi geçerli. Siz, sizin kavminiz, sizin milletiniz, ırkınız, sizin varlığınız Allah’a borçludur.

134-) Men kâne yüriydü sevabed dünya fe ‘ındAllahi sevabüd dünya vel ahireti, ve kânAllahu Semiy’an Basıyra;

 Kim Dünya sevabı istiyorsa bilsin ki Dünya sevabı da Ahiret sevabı da Allahın yanındadır, ve Allah bir semî’ basîr bulunuyor. (Elmalı)

Kim dünya nimetlerini isterse, bilsin ki dünyanın da, sonsuz gelecek sürecinin de nimetleri Allâh indîndendir. Allâh Semi’dir, Basıyr’dir. (A.Hulusi)

Men kâne yüriydü sevabed dünya fe ‘ındAllahi sevabüd dünya vel ahireh  Kim bu dünyanın nimetlerini isterse iyi bilsin ki bu dünyanın da, öte dünyanın da nimetleri Allah’a aittir.

Çok açık bir ibare, tefsiri içinde. ve kânAllahu Semiy’an Basıyra; ve Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.

Yani tek dünyalı mısınız, iki dünyalı mısınız. Onu soruyor size. Unutmayın ki tek dünyaya talipseniz;

..ve men yürid sevabed dünya nü’tihi minha.. Dünya saadeti isteyene biz sadece onu veririz. ve men yürid sevabel ahireti nü’tihi minha.. Ahiretin sevabını, ahiretin nimetini isteyene de biz onu veririz. (Alu İmran/145)

Ama ahiret isteyene yanında tabir caizse promosyon olarak dünyayı veririz, verebiliriz. Fakat dünyayı isteyene dünyanın yanında promosyon olarak ahiret vermeyiz. Onun için ahireti de dünyayı da aynı kapıdan isteyeceksiniz. Siz ahireti Allah’tan isterken, dünyayı kimden istiyorsunuz. Adeta bu soru da gündeme geliyor.

Yine burada; Siz eğer tek dünyalıysanız, Allah’tan küçük olanı istersiniz. Eğer çift dünyalıysanız, Allah’tan büyük olanı istersiniz. Çünkü cennetten aşağı kendinize fiyat biçmezsiniz. Allah’ın sizin için biçtiği fiyatta cennettir zaten.

135-) Ya eyyühelleziyne amenû kûnu kavvamiyne Bil kıstı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn* in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla Bihima fela tettebiul heva en ta’dilu* ve in telvu ev tu’ridu fe innAllahe kâne Bi ma ta’melune Habiyra;

 Ey o bütün iman edenler! Hakkaniyetle durup adaleti yerine getirmeğe uğraşır hâkimler, Allah için şahitler olunuz, gerekse nefislerinizin, veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, gerek zengin ve gerek fakır bulunsun, çünkü Allah ikisinden de akdemdir, onun için haktan udul edip de nefsin arzusuna tabi’ olmayın ve eğer dilinizi eğer veya çekinirseniz şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunur. (Elmalı)

Ey iman edenler, adaleti uygulamaya aziymli olun! Ana-baba veya akrabanız aleyhine de olsa, zengin veya fakir fark etmeksizin Allâh için şahitlik edin; zira Allâh hakkı, ikisinin de önündedir! O hâlde adaleti sağlamada geçersiz kabullerinize tâbi olmayın! Eğer gerçeği çarpıtırsanız, muhakkak Allâh yaptıklarınızın yaratanı olarak Habiyr’dir. (A.Hulusi)

Ya eyyühelleziyne amenû Siz ey iman edenler, imanınızda, iman iddianızda samimi iseniz eğer, kûnu kavvamiyne Bil kıstı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn kendinizin, anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa Allah için hakka şahitlik yaparak daima adaleti tesis etmeye çalışın. Sanırım anlaşıldı.

Sevgili dostlar, İslam’ın iki ana hedefi vardır. İslam insanlığın değişmez değerlerinin tamamına verilen evrensel isim. İşte bu anlamda İslam’ın iki temel değişmez değeri ve hedefi vardır.

1 – Akidevi hedef,

2 – sosyal ve politik hedef. Siyasal hedeftir.

Akidevi hedefi İslam’ın Tevhidin gerçekleşmesidir.

Sosyal ve siyasi hedefi ise adaletin gerçekleşmesidir.

Tevhid; İnsan – Allah ilişkisinin ideal boyutu,

Adalet ise; İnsan – insan ilişkisinin ideal boyutudur.

Onun içindir ki istese anneniz, isterse babanız olsun adil olmak zorundasınız. Eğer onlara ikram etmek istiyorsanız adil olmak zorundasınız. Onları kayırmak adına dahi eğer zulme yöneliyorsanız, unutmayın ki neticede yer yüzünü ifsad edersiniz. Hayatın doğasını bozarsınız. Yaşanmaz hale getirirsiniz toplumu ve bundan korumak istedikleriniz de zararlı çıkarlar. Onun için kim olursa olsun mazlumdan yana, kim olursa olsun zalime karşı şiarı, Kur’an ın bir dip akıntısı gibi tüm sosyal olaylara ilişkin getirdiği hükümleri, altından akar durur.

in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla Bihima O kimse zengin olsun fakir olsun Allah’ın hakkı onların her birinin önüne geçer. Öyle değil mi? Zengini malının hatırına kayırmayın.

Belki bu ayet daha önceki derste işlediğimiz Ebu Ta’me olayına da  bir atıf olsa gerek. Yoksula da acıyarak adaletsizlik yapmayın. O yoksuldur, haksız da olsa onu haklı çıkaralım demeyin. Ya da bu vasıldır bunun parasının hürmetine onu haklı çıkaralım demeyin. Yani adalet mutlak bir biçimde olmalıdır. Karşınızdaki insanın kimliği, karşınızdaki insanın varsıl ya da yoksul olması, karşınızdaki insanın size yakın ya da uzak olması adil davranmanızı engellemesin. Her durumda, her halükarda kararlarınızı verirken adil davranın.

fela tettebiul heva en ta’dilu O halde kendi arzularınıza uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız.

ve in telvu ev tu’ridu fe innAllahe kâne Bi ma ta’melune Habiyra; zira, eğer hakkı çarpıtırsanız, Hakkı eğip bükerseniz telvu aslında amiyane tabirle kıvırtmak anlamına gelir. Hakkı kıvırtırsanız, hatırlayın ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

136-) Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billahi ve RasuliHİ vel Kitabilleziy nezzele alâ RasuliHİ vel Kitabilleziy enzele min kabl* ve men yekfür Billahi ve MelaiketiHİ ve KütübiHİ ve RusuliHİ vel yevmil ahıri fekad dalle dalâlen be’ıyda;

 Ey o bütün iman edenler! Allaha ve Resulüne de, Resulüne tenzil buyurduğu kitâba da, daha evvel inzâl buyurduğu kitâba da iman getirin, her kim Allaha ve Meleklerine ve kitaplarına ve Resullerine ve Âhiret gününe kâfirlik ederse uzak pek uzak bir dalâl ile sapmış, sapmış gitmiştir. (Elmalı)

Ey iman edenler, “B” harfinin işaret ettiği anlam ile iman edin Allâh’a, O’nun Rasûlüne, Rasûlüne inzâl ettiği (El Esmâ mertebesinden bilincine) gibi daha öncekilere de inzâl etmiş olduğu hakikat bilgisine… Kim Esmâ’sıyla her şeyi yaratmış olan Allâh’a, O’nun melâikesine (Esmâ’nın işaret ettiği mânâların açığa çıkan kuvvelerine), O’nun Kitaplarına (inzâl etmiş olduğu hakikat bilgisine), O’nun Rasûllerine ve gelecekteki sonsuz yaşam sürecine kâfirlik ederse (inkâr ederse), gerçekten çok uzak bir inanç bozukluğuna sapmıştır. (A.Hulusi)

Ya eyyühelleziyne amenû Siz ey iman edenler, iman iddianızda samimi iseniz, Aminu iman edin. Aminu Billahi ve RasuliHİ vel Kitabilleziy nezzele alâ RasuliHİ vel Kitabilleziy enzele min kabl Allah’a, peygamberine ve onun peygamberine peyderpey indirdiği ilahi kelama ve daha önce indirdiği mesaja iman etmekte sebat gösterin.

İlginç değil mi? Ey iman edenler Ya eyyühelleziyne amenû,-  Aminu iman edin. Bu form. Aslında hasılı tahsil değildir tabii ki amaç. Kur’an bundan münezzehtir. Aynı zaman da Taberi’nin de dikkatli bir biçimde fark ettiği gibi elleziyne amenû formu Kur’an da sizin kendiniz için iddianıza delalet eder. Yani sizin kendiniz için verdiğiniz isme; Mü’minun formu ise Allah’ın sizin için verdiği isme delalet eder. Yani elleziyne amenû biçiminde gelen ayetlerde ki iman, sizin kendi iddianızdır.

Onun için; Ya eyyühelleziyne amenû ibarelerinin tamamını şöyle anlamamızda hiçbir sakınca yoktur. Ey iman iddiasında bulunanlar. Eğer iddianızda samimi iseniz, arkasından ne geliyorsa; şunu şunu yapın, ya da şunu şunu yapmayın. İnşai ayetlerdir, ihbari değil Ya eyyühelleziyne amenû diye başlayan ayetler.

Onun için burada da inşa var. Emir ve yasakla ilgilidir. İnsanın hayatına doğrudan hitap eden ayetlerdir. Ve burada da bakara/62 ayeti ile bir mutabakat görüyoruz bu konuda. İnnelleziyne amenû velleziyne Hâdû venNesara vesSabiiyn.. Yani iman iddiasında bulunanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Yahudileşenler daha doğrusu ve sabiler ve vs. men amene Billâhi velyevmil’ahiri ve amile salihan, felehum ecruhum inde Rabbihim ve la havfün aleyhim ve lâ hum yahzenûn (Bakara/62) Kim Allah’a ve ahirete iman eder ve Salih amel işlerse bunlardan yani iman iddiasında bulunanları Yahudileşenleri, Hıristiyanları ve vs. yi aynı hizaya dizdi ve içinden seçti Kur’an. Onun için adeta oraya bir gönderme var. Ey iman edenler, iman edin.

Taberi diyor ki Yahudi ve Hıristiyanlar içindir diyor bu. Razi buna münafıkları da eklemiş. Hayır, herkes için. Bunun içine Hıristiyanlar, Yahudiler, münafıklar, yarım inananlar, çeyrek inananlar, %95 inananlar, %99 inanıp bir inanmayanlar. Ve hatta imanı taklidi olanlar. Tahkike dayanmayanlar. Cahilce iman edip bilerek iman etmeyenler. İman edipte imanlarını hayatlarına geçirmeyenler. İman edipte imanlarında kesinti yapanlar. İman ettikleri halde, iman etmiş biri gibi davranmayanlar. Hepsi girer.

Onun için iman etmiş bir mümine eğer imanı taklidi ise;

        “Ey takliden iman eden mümin, tahkiki olarak yeniden iman et.” Demektir bu.

        İman etmiş bir mümin eğer imanına aykırı davranıyorsa;

        “Ey imanını hayatına uygulamayan, imanını hayatına uygulayarak iman et.” Demektir.

        Eğer kendi peygamberine ve kitabına iman etmiş bir Yahudi ya da Hıristiyan ise;

        “Ey kendi peygamber ve kitabına iman etmiş kitap ehli, tam iman edin yarım iman etmeyin.” Demektir.

        Eğer dışarıdan iman etmiş gibi gözüken ama içinde işkillenen, parçalı iman eden bir münafık, iki yüzlü tipi ise;

Ey dışından iman etmiş görünen, içerden de iman et.” Demektir.

Hatta hatta, geçmişinde iman etmiş ama geleceğinde ne olacağı belli olmayan her bir insana;

Ey insan şu ana kadar iman etmiş olarak geldin, bundan böyle de imanını sürdür.” Anlamına gelir.

ve men yekfür Billahi ve MelaiketiHİ ve KütübiHİ ve RusuliHİ vel yevmil ahıri Zira kim Allah’ı, meleklerini, vahiylerini, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, fekad dalle dalâlen be’ıyda; İşte o derin bir sapıklığı boylamış olur.

 137-) İnnelleziyne amenû sümme keferu sümme amenû sümme keferu sümmezdadu küfren lem yekünillahu li yağfire lehüm ve la liyehdiyehüm sebiyla;

 

Şunlar ki iman ettiler, sonra tuttular küfre gittiler, sonra yine iman ettiler, sonra yine küfre gittiler, sonra da küfürde ileri gittiler Allah onları mağfiret edecek de değil, doğru bir yola çıkaracak da değildir. (Elmalı)

Muhakkak ki, (önce) iman edip de sonra inkâr eden, sonra tekrar (geçici olarak) iman edip, sonra (yine) inkârcı olan, (nihayet) küfrü arttıranlara gelince; Allâh onları ne mağfiret eder ve ne de onları bir yola hidâyet eder. (A.Hulusi)

İnnelleziyne amenû sümme keferu sümme amenû sümme keferu sümmezdadu küfren Bu ibare çok daha anlamlı. İman edip sonra inkara yönelen ve tekrar iman eden ve ardından inkara saplanan ve en sonunda saplandığı inkara boydan boya gömülenler var ya; Evet, iman eden, sonra inkar eden. Ne olacak bunlara;

lem yekünillahu li yağfire lehüm Allah onları affetmeyecek ve doğru yola ulaştırılmayacaklardır onlar.

Şimdi değerli dostlar, kendilerini ve imanlarını ciddiye almayan insanlardan söz ediyor bu ayet.

Dahası, kendisini, imanını ve Allah’ı ciddiye almayanlardan. Kafalarına esince İslami bir hükme sarılan, kafalarına esince o hükmü terk eden, ya da bir başka hükme sarılan ciddiyetsiz insanlardan söz ediyor.

Hayatlarının belli bir döneminde İslam’ı referans alırken, yaptıkları başka işlerde Kur’an ı referans almayıp heva ve heveslerini referans alanlardan söz ediyor.

İbadetini Kur’an a göre yaparken, ticaretini ve siyasetini şeytana göre yapan ciddiyetsizlerden söz ediyor.

İşte parçalı iman edenlerden söz ediyor. Ve onlara diyor ki;

Siz Allah ile dalga mı geçiyorsunuz. Siz tam iman etmediniz, imanınız problemli.” Diyor ve akıbetlerini haber veriyor.

(Eksik kısım; ve la liyehdiyehüm sebiyla; ve ne de onları bir yola hidâyet eder. A.H.)

138-) Beşşiril münafikıyne Bi enne lehüm azâben eliyma;

 Müjdele münafıklara ki onlara elîm bir azap var. (Elmalı)

İkiyüzlüleri (münafıkları) müjdele, yaşayacakları feci bir azap ile! (A.Hulusi)

Onlara, iki yüzlüsünüz diyor Kur’an. Ve bu tür iki yüzlülere kendilerini can yakıcı bir azabın beklediğini müjdele diyor ve kötü sonu haber veriyor. Devam ediyor;

139-) Elleziyne yettehızunel kafiriyne evliyae min dunil mu’miniyn* eyebteğune ındehümül ızzete feinnel ızzete Lillahi cemiy’a;

 Onlar ki müminleri bırakarak kâfirlerin velâyetine tutunuyorlar, izzeti onların yanında mı arıyorlar? Fakat izzet tamamıyla Allah’ındır. (Elmalı)

İman edenleri bırakıp, hakikati inkâr edenleri dost tutanlar, onların yanında şerefli olacaklarını mı umuyorlar! Ne var ki izzet tümüyle Allâh’ındır. (A.Hulusi)

Elleziyne yettehızunel kafiriyne evliyae min dunil mu’miniyn Müminleri bırakıp ta kafirlerin velayetini onaylayanlar var ya eyebteğune ındehümül ızzete feinnel ızzete şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar.

Demek ki yukarıda ki ayetler özellikle politik duruşla ilgili. Onun içinde burada velayetten söz ediyor. Yani politik önderlik, rehberlik, bir bakıma otorite. Onun için ayeti bitireyim açıklamaya ondan sonra geçeyim;

eyebteğune ındehümül ızzete şeref ve itibarı, onuru onların yanında mı arıyorlar, feinnel ızzete Lillahi cemiy’a; iyi bilin ki şeref ve itibar tamamıyla Allah’a aittir.

Çok dikkat çekici bir uyarı sevgili dostlar. Otoritenin, statükonun resmi duruşun yanında görünerek onurlandırılmayı umanlar. İktidara yakın durursam itibarım olur diyenler, Allah’a yakın durmak yerine iktidara yakın durmayı, otoriteye yakın durmayı daha kârlı, daha onurlu sayanlar ve hatta daha da ötesi oradaki velayeti, en geniş en kapsamlı anlamıyla alırsak gayri İslami hayat tarzını İslami hayat tarzına tercih edenler, ve tercih sebebi olarak ta toplumda onurlu ve itibarlı durmak amacını güdenler. İşte bunlar var ya.! Aslında otoriteyi Allah’a tercih etmişlerdir. Bu tipler, bu tiplerin kim olduğunu yukarıda söyledi. İki yüzlü tipler.

Bunlar şeref ve onuru Allah’ta aramayanlar. Ve bunlar genellikle yaslandıkları ve onur bekledikleri otorite tarafından mutlaka mağdur edilirler. Mutlaka yaslandıkları, onur bekledikleri, ona yakın olursam yararlanırım dedikleri otoritenin tokadını yerler, ihanetine uğrarlar ve en sonunda da bana ihanet etti diye dövünürler. Hakları yoktur aslında. Çünkü Allah dışında onur kapısı arayanlar, daima ihanete uğramaya mahkum olanlardır.

140-) Ve kad nezzele aleyküm fiyl Kitabi en izâ semi’tüm ayatillahi yükferu Biha ve yüstehzeü Biha fela tak’udu maahüm hatta yehudu fiy hadiysin ğayrih* inneküm izen mislühüm* innAllahe cami’ul münafikıyne vel kafiriyne fiy cehenneme cemiy’a;

 O size kitabında şunu da indirmiştir: Allahın âyetlerini işittiniz mi hakları inkâr ediliyor ve onlarla eğleniliyor, artık o heriflerin yanlarında oturmayın tâkı başka bir lâkırdıya dalsınlar, çünkü o zaman siz de onlar gibisinizdir. Şüphesiz ki Allah o Münafıklarla kâfirleri Cehennemde toplayacak topunu birden. (Elmalı)

Size inzâl olan bilgide şu vardır: Allâh işaretlerinin inkâr edildiği ve onlar hakkında uygunsuz konuşulduğu ortamda oturmayın; başka bir konuya dönülmedikçe! Aksi hâlde kesinlikle siz onların misli (benzeri) olursunuz. (Bu uyarıyı “ayna nöronlar” bilimsel bulgusuyla bütünleştirelim. Bu âyet aslında bir MUCİZE’dir ancak günümüz bilimsel çalışmalarıyla tespit edilen bir gerçeği 1400 küsur yıl önce vurgulaması nedeniyle. Bu konuda detaylı bilgi www.okyanusum.com adlı sitede mevcuttur. A.H.) Allâh ikiyüzlüler (münafıklar) ile hakikati inkâr edenleri cehennemde bir araya getirecektir… (A.Hulusi)

Ve kad nezzele aleyküm fiyl Kitab Allah mesajında size duyurmuştur ki, en izâ semi’tüm ayatillahi yükferu Biha ve yüstehzeü Biha ne zaman Allah’ın mesajlarının inkâr edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız fela tak’udu maahüm hatta yehudu fiy hadiysin ğayrih sözün konusu değişinceye kadar onlarla birlikte oturmamalısınız. inneküm izen mislühüm ne olur oturursanız? Değilse siz de onlar gibi olursunuz.

Çok ilginç bir tespit gerçekten. Daha önce indirilen yani zaman olarak bu ayetten önce indirilen En’am suresinin 68. ayetinde geçen bir hükme atıf var. Orada da buna yakın olarak bu uyarı gelir. Aslında uyarı açık. İnanca hakarete tepkisiz kalmak, hakarete ortak olmaktır diyor Kur’an. İnancınıza hakaret etmeden eleştiri getiren değil. O ayrı. Tartışırsınız. İnancınızı eleştirebilir. Hakkı inkar edebilir. Peygamber, hakkı inkar edenlere gidiyordu. Ama inancınıza hakaret edemez. Ve siz de hiç kimsenin inancına hakaret edemezsiniz. Onu inkar edersiniz. Elbette batılı inkar etmek zorundasınız. Ama hakaret doğru bir yöntem değildir. Batıla bile hakaret doğru bir yöntem değilse, nasıl hakka ve hakikate hakaret ettirmeye izin verirsiniz. Buna sessiz kalırsınız, Hakka hakarete tepki göstermezsiniz. Eğer tepki göstermezseniz diyor Kur’an, sizde onlar gibi olursunuz.

innAllahe cami’ul münafikıyne vel kafiriyne fiy cehenneme cemiy’a; Nitekim Allah iki yüzlüleri ve inkârcıları hep birlikte cehennemde toplayacaktır.

141-) Elleziyne yeterebbesune Biküm* fen kâne leküm fethun minAllahi kalu elem nekün maaküm ve in kâne lil kafiriyne nesıybün kalu elem nestahviz aleyküm ve nemna’küm minel mu’miniyn* fAllahu yahkümü beyneküm yevmel kıyameti, ve len yec’alellahu lil kafiriyne alel mu’miniyne sebiyla;

 Onlar ki sizi gözetiyorlar: eğer Allah dan size bir feth olursa «beraber değil miydik?» diyecekler ve eğer kâfirlere bir nasip düşerse «biz sizden üstün gelmedik mi? sizi müminlerden kurtarmadık mı?» diyecekler, artık kıyamet günü Allah beyninizde bir yol verecek değil. (Elmalı)

Onlar başınıza gelecekleri izliyorlar… Eğer size Allâh’tan zafer ulaşırsa “Biz de sizinle değil miydik?” derler. Hakikati inkâr eden güruha bir başarı nasip olursa da bu defa “Biz sizden üstün gelmedik mi, iman edenlere karşı sizi korumadık mı?” derler. Allâh kıyamet sürecinde aranızda hükmeder. Allâh iman edenler aleyhine fırsat vermeyecektir, hakikati inkâr edenlere! (A.Hulusi)

Elleziyne yeterebbesune Biküm Onlar ki, demin inancınıza hakaret eden iki yüzlüler. İki yüzlülerin yeri kafirlerin yanıdır diyor Kur’an. Onları cehennemde birlikte toplayacaktır diyor. Yani dıştan inanıyor görünmeleri, hatta görünmek ne demek, inanan insanların yaptığı her şeyi yapıyorlardı. Namaz kılıyorlardı unutmayın. Hem de 5 vakit peygamberin arkasına gelerek kılıyorlardı. Üstelik mescit bile yaptırıyorlardı. Mescid-i Dırar, ama tescilli münafıklardı.

Allah onlarında yerinin kafirlerin yanı olacağını söylüyor. Çünkü eğer iman içinizden gelmiyorsa, yüreğinize oturmamışsa, imanı bir gömlek, biri geldiğinde çıkarılacak bir ceket, ya da canınızın istediğinde çıkarıp atacağınız bir çorap gibi görüyorsanız, işte o zaman imana en büyük hakareti, hatta kafirden daha büyük hakaret yapıyorsunuz demektir. Bunu yapan iki yüzlülerin yeri cehennemin en dip tabakasıdır. Bu pasajda gelecek ayette olduğu gibi.

Onlar, sizin başınıza gelecek belayı beklerler. Elleziyne yeterebbesune Biküm fen kâne leküm fethun minAllahi kalu elem nekün maaküm eğer Allah’tan size bir zafer ihsan edilirse, sizin yanınızda değimliydik derler hemen. Münafığın çift yüzlü tabiatına gönderme yapıyor.

ve in kâne lil kafiriyne nesıybün kalu elem nestahviz aleyküm ve nemna’küm minel mu’miniyn Yok eğer kafirlerin şansı yaver giderse bu seferde onlara derler ki, üzerinizde baskı kurup sizi teşvik ederek, ki bu manayı nestahvir kelimesinin kökü olan, Havf, atı dört nala kaldırmak için üzengilemek anlamına gelen bu kelimden dolayı verdim.

Yani “Sizi teşvik ederek, şu müminlerden kurtarmadık mı? Bunlar yakında yenilirler, bunların sayısı zaten az. Biz size karışmıyoruz. Biz size doğrudan yardımcı olmuyoruz ama, en azından biz onlara da yardımcı olmuyoruz.

Ya da; “Siz direnin direnin,

El altından; “Bunları gücü zayıf aslında bak, biz bunlardan değiliz. Bunlardan gibi görünüyoruz. Diyerek sizi yüreklendirmedik mi.” Derler.

fAllahu yahkümü beyneküm yevmel kıyame fakat Allah kıyamet günü  aranızda hüküm verecektir.

ve len yec’alellahu lil kafiriyne alel mu’miniyne sebiyla; ve inkarcıların müminlere zarar vermelerine asla izin vermeyecektir.

Bu ayet Münafıklığın tipolojisini çok güzel çiziyor. Galip tarafta olmak münafığın en tipik vasfıdır. Kazanan kim orada olur. Niçin? Çünkü güce iman etmiştir. Allah’a değil. Niçin? Çünkü ganimetçidir. Ganimete konmak ister. Elde edilen sonuçtan pay almak ister. O sonucun elde edilmesi için bedel ödemez, fakat sonuçtan pay almak ister.

İşte münafığın tipik bir vasfı. Gücün yanında olmak. Galip tarafın yanında görürsünüz onları her zaman. Onları her zaman çok olan, kalabalık olan yerde görürsünüz. Azların yanında olmazlar. Onları her zaman iktidarın yanında görürsünüz. Muhalefetin yanında olmazlar. Çünkü  dedim ya pay alacaklar, ganimetçidirler.

Bu ayette çok güzel ifade ediyor.

 142-) İnnel münafikıyne yuhadi’unAllahe ve HUve hadi’uhüm* ve izâ kamu iles Salati kamu küsala yüraunen Nase ve la yezkürunAllahe illâ kaliyla;

 Her halde münafıklar Allaha hud’a yapmağa çalışırlar, Allah da hud’alarını başlarına geçirir, namaza kalktıkları vakit de, üşene üşene kalkarlar, halka gösteriş yaparlar, yoksa Allah’ı pek az hatıra getirirler. (Elmalı)

İkiyüzlüler Allâh’ı aldatmaya kalkarlar, (oysa) Allâh, hilelerinin sonucunu kendi aleyhlerine oluşturur! Salâta kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş olsun diye; Allâh’ı da çok az hatıra getirirler. (A.Hulusi)

İnnel münafikıyne yuhadi’unAllahe ve HUve hadi’uhüm iki yüzlüler Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Oysa ki O, onların aldanmalarını sağlıyor. Böyle tercüme edersem daha edip olur, edepli olur.

Hatırlayacaksınız Bakara suresinin 9. ayetini;

Yuhadi’unAllahe velleziyne amenû ve ma yahde’ûne illâ enfüsehum ve ma yeş’urûn; (Bakara/9)

Onlar Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışıyorlar, kandırmaya çalışıyorlar. Fakat asıl kendilerinden başka kimseyi kandırmıyorlar. Gerçekte bir kimse kendini aldatmadan hiç kimseyi aldatamaz. Bu, bu gerçeğin bir kez daha ifadesidir.

Yine ayet devam ediyor;

ve izâ kamu iles Salati kamu küsala yüraunen Nas Üstelik onlar namaza kalktıklarında gönülsüzce, yalnızca insanlar görsün diye, el gördülü kalkarlar. ve la yezkürunAllahe illâ kaliyla; Allah’ı ise pek az hatıra getirirler.

Çok ilginç dostlar, yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış atasözünü hatırlatıyor. Yalancının mumu niçin yatsıya kadar yanarmış, münafığın mumu? Çünkü o zaman TV yokmuş, insanlar akşamdan yatarlarmış. Yalancı yani münafık namaz kılmadığı halde herkes namaz kılıyormuş sansın diye pencerenin önüne yanık bırakırmış. Yatsı namazını kılmadan yattı demesinler diye. Onun için yalancının mumu akşamdan sönmezmiş. Yatsıya kadar, yattığı halde yanık bırakırmış. Başkaları yatsıyı kılmadan yattı demesinler diye.

Nifakla bir arada duramaz namaz. Sonuna kadar. Evet, namaz sonsuza kadar nifakla bir arada duramaz. Kimseler görmeden, kimselerin görmediği halde Allah’la olan randevusuna yetişme aşkı tanıyan bir mümin, nifak vartasını atlatmış demektir. Kendi kendisini test etmek istiyorsa namazla test etsin.

Ayetin bitişi çok daha ilginç. ve la yezkürunAllahe illâ kaliyla; Allah’ı ise pek az hatıra getirirler.

Zikir demiştim sevgili Kuran dostları kaygınızdır. Zikriniz kaygınızdır. Zikriniz endişenizdir. Endişesi ve kaygısı Allah olan, Allah’ı hatırından çıkarmaz. Onun için endişenizin ne olduğuna, kaygınızın ne olduğuna bakın zikrinizi anlarsınız.

143-) Müzebzebiyne beyne zâlike, la ila haülai ve la ila haüla’* ve men yudlilillahu fe len tecide lehu sebiyla;

 Arada müzebzeb bir haldedirler: ne onlara, ne onlara, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona sen yol bulamazsın. (Elmalı)

(İkiyüzlüler) iki arada yalpalayıp dururlar! Ne bunlara (iman ehli) ne de onlara (inkârcılar)! Allâh’ın (bozuk inanca) saptırdıkları için çıkış yolu bulamazsın! (A.Hulusi)

Müzebzebiyne beyne zâlik İki arada bir derede kalmışlardır. Böyle tercüme edeyim Türkçe deyimle. İki arada bir derede kalmışlardır.

la ila haülai ve la ila haüla Ne o tarafa ne de bu tarafa aittirler. Yani her taraf olmuşlardır, bertaraf olmuşlardır. Çünkü her taraf olmaya kalkan, her taraf olamaz. Bertaraf olur. Bitaraf olan bertaraf olur. Tarafsızım dediklerine bakmayın, hakikat karşısında tarafsızlık şeytana yakışır. Bir yerde zalim, bir yerde mazlum var, siz ise tarafsızlığınızla övüneceksiniz öyle mi? Siz tarafsız değilsiniz. Siz şeytandan tarafsınız. Eğer hak ile batıl karşı karşıya ise, siz tarafsızlığınızı ilan ediyorsanız, kesinlikle siz batıldan yana yazılıyorsunuz demektir. Onun için Hakkın ve batılın taraf olduğu, karşı karşıya oldu bir yerde tarafsızlık Şeytanın ordusuna asker yazılmaktan farksızdır.

İşte burada tam bu tip ifade ediliyor.  la ila haülai ve la ila haüla ne o yana aittirler, ne bu yana. Yani onların yeri yoktur. Onların rengi yoktur. Bukalemun gibi içine girdikleri kabın rengini alırlar.

ve men yudlilillahu fe len tecide lehu sebiyla; Nitekim Allah’ın saptırdıkları için asla bir çıkış yolu bulamazsın. fe len tecide lehu sebiyla yani kesinlikle ebediyen bir çıkış yolu bulamazsın. Len Te’bi ifade eder.

144-) Ya eyyühelleziyne amenû la tettehızül kafiriyne evliyae min dunil mu’miniyn* etüriydune en tec’alu Lillahi aleyküm sultanen mübiyna;

 Ey o bütün iman edenler! müminleri bırakıp da kâfirleri başlarınıza geçirmeyin, ister misiniz ki Allah için aleyhinizde açık bir saltanat husule getiresiniz. (Elmalı)

Ey iman edenler, iman edenleri bir yana bırakıp hakikati inkâr edenleri dost edinmeyin! (Bu davranışınızla) aleyhinize güçlü bir delil mi oluşturmak istersiniz Allâh indînde! (A.Hulusi)

Ya eyyühelleziyne amenû Ey iman edenler, imanınızı ispat etmek istiyorsanız, la tettehızül kafiriyne evliyae min dunil mu’miniyn Müminleri bırakıp ta kafirleri yoldaş edinmeyin.

Dost diye çevirmedim yoldaş diye çevirdim ki daha bir iyi anlaşılsın diye. Çünkü yine bu surenin yukarıda tefsir ettiğim 139 ve 141. ayetlerinden yola çıkarak buradaki dostluğun politik çıkar dostluğu olduğunu, yine yaşam tarzı birlikteliği olduğunu anlayabiliriz. Yani kendi yaşam tarzınızı onların yaşam tarzı ile bütünleştirmeyin. Politik çıkarlarınızı örtüştürmeyin. Yukarıdaki ayetlerle birlikte düşündüğünüzde burada ki dostluğun bu anlama geldiğini açıkça anlayabilirsiniz.

etüriydune en tec’alu Lillahi aleyküm sultanen mübiyna; Siz kendi aleyhinize Allah’ın önüne açık bir delilmi koymak istiyorsunuz.

Bu da eğer onlarla dost olursanız, onlarla yoldaş olursanız, onların hayat tarzını paylaşırsanız, unutmayınız ki kendi aleyhinize Allah’a bir delil vermiş olursunuz. Yani akıbetinizin fena olması o zaman hak olur.

145-) İnnel münafikıyne fidderkil’ esfeli minennar* ve len tecide lehüm nasıyra;

 Münafıklar hiç şüphe yok ateşin en alt tabakasındadırlar. Artık onları buradan kurtaracak bir yardımcı bir halaskâr bulamazsın. (Elmalı)

Muhakkak ikiyüzlüler (münafıklar) ateşin en dibindedirler! Onlar için bir yardımcı da asla bulunmaz! (A.Hulusi)

İnnel münafikıyne fidderkil’ esfeli minennar Kuşkusuz münafıklar, iki yüzlüler ateş çukurunun en dibini boylayacaklar. Cehennemin en dibinde olacaklar.

Gerçekten Allah tüm nifaktan bizleri korusun. Münafığın kafirden daha alçak, kafirden daha adi, kafirden daha ağır bir akıbete duçar olacağını ifade ediyor bu ayet. Niçin? Niçini basit; Kafir pirincin içindeki siyah taştır, münafık ise pirincin içindeki beyaz taştır. Pirincin içindeki siyah taş mı, beyaz taş mı sizin için daha tehlikelidir deseler cevabınız ne olurdu?  Hiç tereddütsüz beyaz taş daha tehlikelidir derdiniz değil mi..! Çünkü pirinç sanabilirsiniz ve dişinizi kırarsınız. Siyah taşı fark edersiniz.

Onun için mümin olmadıkları halde mümin gibi görünenler, küfrünü açıklayanlardan çoğu zaman daha tehlikelidirler. İşte onun içindir ki Bakara suresinde, müminler için beş ayet, kafirler için iki ayet ayrılmışken hemen girişinde münafıklar için tam on dört ayet ayrılmıştır. Sebebi de budur. Çünkü onlar tanınması daha zor ve tehlikesi daha büyük olanlardır.

ve len tecide lehüm nasıyra; Ve sen, onlara yardım eden birini bulamayacaksın. Yani hiçbir münafığın yardımcısı olmayacak. Kur’an boyunca bu uyarıları görürsünüz. Resulallah kimisini bir takım davranışlarından biliyorsa da, bazılarını bilmiyordu. Allah ona haber verdi. Tescilli münafıkları, sicili kötü münafıkları, hep resulünü bu konuda uyardı. Allah Resulü bu uyarılar istikametinde davrandı. Bu uyarıların dışında davrandığı da oldu, o zaman hemen ayeti kerime indi. Onların mezarında bulunmuş, onların kabrine gitmiş, onların cenazelerini kılmışsa Allah bunu hemen engelledi. Bunu reddetti ve bunu bir daha tekerrür etmemesini emretti.

Buradan anlıyoruz ki gerçekten de bir toplum içerisinde münafıkların tahrip gücü, o toplumun içerisinde yaşayan kafirlerden çok daha büyük olabiliyor.

146-) İllelleziyne tabu ve aslehu va’tesamu Billahi va ahlesu diynehüm Lillahi fe ülaike me’al mu’miniyn* ve sevfe yü’tillahul mu’miniyne ecren azıyma;

 Ancak tevbe edip hallerini düzelten ve Allaha sarılıp dinlerini Allah için hâlis kılan kimseler müstesna, çünkü bunlar müminlerle beraberdir, müminlere ise Allah azîm bir ecir verecektir. (Elmalı)

 Ancak (yanlışını idrak ederek) tövbe edenler, tutumlarını doğrultanlar, hakikatleriyle Allâh’a sarılanlar, din anlayışlarını Allâh için saflaştıranlar müstesna… Onlar iman ehli ile beraberdirler. Allâh iman ehline aziym mükâfat verecektir. (A.Hulusi)

İllelleziyne tabu Tabii ki istisnaları da var. Ne ki tevbe edenler, ve aslehu gidişatını düzeltenler, va’tesamu Billahi Allah’a sımsıkı sarılanlar va ahlesu diynehüm Lillah ve Allah’a itaatte samimi olanlar hariç. Yani münafığın her zaman için kendisini düzeltme imkanı, kafirlerde olduğu gibi açık. Allah rahmet kapısını onlar için de açık bırakıyor. Eğer dönerlerse, dışları gibi içleri de mümin olursa, dışlarından göründükleri gibi olurlarsa bir problem yok.

Burada va ahlesu diynehüm Lillah dinlerini Allah’a has kılanlar, halis kılanlar diye çevirebiliriz. Dinde ihlas, hayat tasavvurunun merkezine Allah’ı yerleştirmektir. Hayatınızın merkezinde Allah olacak ve yaptığınız her bir şeyi O’nun için yapacaksınız. İşte bu insanın hayatını Allah’a adaması anlamına gelir.

fe ülaike me’al mu’miniyn İşte bunlar müminlerle beraber olacaklar. ve sevfe yü’tillahul mu’miniyne ecren azıyma; ve zamanı geldiğinde Allah müminlere muhteşem bir ödül verecektir.

147-) Ma yef’alullahu Bi azâbiküm in şekertüm ve amentüm* ve kânAllahu Şakiyren Aliyma;

 Siz şükreder, iman ederseniz Allah size azabı ne edecek? Halbuki Allah şükrü bilir, bir alîm bulunuyor. (Elmalı)

Eğer şükrederseniz ve iman ederseniz Allâh size niye azap etsin! Allâh Şakir’dir, Aliym’dir. (A.Hulusi)

Ma yef’alullahu Bi azâbiküm in şekertüm ve amentüm Allah’ın rahmet denizinin coştuğunu gösteren müthiş bir ifade ile karşı karşıyayız. Eğer siz iman eder ve şükrünüzü eda ederseniz, şükrederseniz, Allah size azap edipte ne yapsın diyor. Tıpkı, aynen tercümesi bu. Eğer siz iman eder, Ma yef’alullahu Bi azâbiküm in şekertüm ve amentüm eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size azap edipte ne yapsın. Niçin azap etsin ki.

ve kânAllahu Şakiyren Aliyma; Zira Allah şükredenlerin karşılığını her zaman verir ve her şeyi bilendir. Allah’ın rahmet okyanusunun kabardığını görüyorsunuz bu ifade de. Gerçekten rabbimiz azap etmekten hiçte zevk almıyor. Aslında Allah azap etmiyor. Kişi kendisine ediyor.

Şükür aslında insan için kullanıldığında teşekkür, Allah için kullanıldığında teşekkürü kabul etmesi anlamına gelir. İnsanın kendisine teşekkürünü. Demek ki insanın amacı Allah’a teşekkürmüş dostlar. İbadetlerin tamamı aslında bir teşekkürmüş. Onun için nimete teşekkür, onu amacı uğruna kullanmaktır diyebilirim.

148-) La yuhıbbullahul cehre Bissui minel kavli illâ men zulim* ve kânAllahu Semiy’an Aliyma;

 Allah fena sözün açıklanmasını sevmez, mazlûm olan başka, Allah semî’, basîr bulunuyor. (Elmalı)

Zulme uğrayan dışında, kötü sözün açıktan konuşulmasını sevmez Allâh! Allâh Semi’dir, Aliym’dir. (A.Hulusi)

La yuhıbbullahul cehre Bissui minel kavli illâ men zulim, İllâ men zaleme diye de okunmuştur. Mechul değil de malum olarak. O zaman mana değişir tabii, La yuhıbbullahul cehra Bissui minel kavli illâ men zulim Allah bir kötülüğün ondan zarar gören müstesna, açıkça söylenmesini sevmez.

ve kânAllahu Semiy’an Aliyma; Zira Allah her şeyi duyandır ve her bir şeyi bilendir.

Sevgili dostlar ayet iki anlama geliyor.

1 – Münafıkların ve tevbe etmiş günahkarların suçlarını yüzlerine vurmanın hoş görülmediğini söylüyor. Ki Razi’nin tercihi bu istikamette. Yani kötülük yapmış olanlar, bir zamanlar hayatında kötü kesitler bulunanların suçlarının yüzlerine vurulması hoş değildir diyor. Ki bu manayı doğrulayan bir takım delillere de sahibiz.

(2. madde aşağıda gelecek.)

Resulallah’ın hayatında örneğin; Ebu Cehil’in oğlu İkrime bin ebi Cehl’e, babasından dolayı hiçbir tacizde bulunulmaması emrini vermiştir Resulallah.

Onun babasını, onun duyacağı yerlerde kötülükle anmayın.” Demişti.

Çok ilginçtir. Gerçekten de Resulallah insanların hassasiyetlerine dikkat ederdi. Çünkü bunun hiçbir getirisi olmazdı. Sadece mümin olan, samimi bir mümin olan İkrime’yi üzerdi o kadar. O da isterdi elbette. İstemez miydi.

Ebu Hüzeyfe’nin Bedir’de ölen babası gibi. Babası Bedir müşrik ölülerinin içinde idi. Onu da çukura diğer ölülerle birlikte attırınca o da orada bekliyordu baya mahsun olmuştu.

Resulallah yüzüne baktı, Resulallah’ın baktığını hissedince;

Yok ya Resulallah dedi. Ben de arzu ederdim ki babam da imana ermiş olaydı. Akıllı bir adamdı. Bunu yapmayışına üzülüyorum.” Demişti. Yani;

Onun buraya gömülmesine ya da şu anda gördüğü cesedin gördüğü muameleye değil benim üzüntüm. Onun imana kavuşamamasına üzülüyorum.” Çok ilginç..!

149-) İn tübdu hayren ev tuhfuhu ev ta’fu an suin feinnAllahe kâne Afüvven Kadiyra;

 Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz şüphe yok ki Allah affı çok bir kadîr bulunuyor. (Elmalı)

Bir hayrı açıklar ya da gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz; Allâh Afüvv’dur, Kaadir’dir. (A.Hulusi)

İn tübdu hayren ev tuhfuhu İyiliği açık ya da gizli yapar, ev ta’fu an suin kötülüğü de affederseniz, Allah onu da bilir. Yani; kânellâhü semîan alîyma idi ya. Allah her şeyi işitir ve bilirdi. Eğer iyiliği açık ya da gizli. İyilik yapar ve kötülüğü de affederseniz, Allah onu da bilir.

 Yukarıdakinin ikinci maddesini söylememiştim.

 2 – Haksızlığa uğrayanın savunma refleksi ile ağzından kaçırdıkları müstesna tutuluyor. Yani haksızlığa uğrayan bir kimse savunma refleksi ile karşıdakine de dua edebilir mesela. Bu onun hakkı olarak görülüyor ayette. Ki nüzul sebebi olarak bir olay anlatılır;

 Bir adam Hz. Ebu Bekir’e sataşır, kötü söyler. Hz. Ebubekir ona karşılık verir bu sefer. Hz. Peygamber de oradadır. O adam Hz. Ebu Bekir’e sataştığında hiçbir tepki göstermeyen Resulallah, Hz. Ebu Bekir ona cevap vermeye başlayınca yüzünü ekşitir ve oradan uzaklaşmak için yeltenir, kalkar.

 Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir sorar;

 – Ya Resulallah o bana hakaret ederken bir şey demedin, ama ben onun hakaretine cevap verince rahatsız oldun..!

 Resulallah’ın cevabı kendisine yakışan bir şekildedir.

– O sana hakaret ederken bir melek ona cevap veriyordu. Ama ne zaman sen cevap vermeye başladın, melek gidiverdi yerine şeytan geldi. Onun için ben de buradan uzaklaşmak için yeltendim. Der.

Tabii bu çok farklı bir izah tarzı. Lakin Resulallah’ın Matlub olan ideal olan davranışın nasıl olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.

Devam ediyor;

feinnAllahe kâne Afüvven Kadiyra; Unutmayın ki Allah’ta çok bağışlayıcıdır, sınırsız kudret sahibidir.

150-) İnnelleziyne yekfürune Billahi ve RusuliHİ ve yüriydune en yüferriku beynAllahi ve RusuliHİ ve yekulune nu’minu Bi ba’din ve nekfürü Bi ba’din ve yüriydune en yettehızu beyne zâlike sebiyla;

 O kimseler ki ne Allah’ı tanırlar ne Peygamberlerini, ve o kimseler ki Allah’ı tanımak lâkin Peygamberlerini tanımayıp ayırmak isterler, ve o kimseler ki Peygamberlerin bazısına inanırız bazısını tanımayız derler ve böyle küfür ile iman arasında bir yol tutmak isterler. (Elmalı)

Allâh ve Rasûllerini inkâr edenler, Allâh ile Rasûllerinin arasını ayırmak isterler. “Bazısına iman edip bazısını inkâr ederiz” derler. Arada bir yol edinmek isterler. (Ayrıca şöyle de değerlendirilebilir: Allâh Esmâ’sının açığa çıkması anlamındaki ‘İrsâliyet’ hakikat ve kavramından uzaklaşıp; gökteki tanrı ile yerden seçtiği peygamber anlayışını yaymak isterler.) (A.Hulusi)

İnnelleziyne yekfürune Billahi ve RusuliHİ ve yüriydune en yüferriku beynAllahi ve RusuliHİ Allah ve elçileri arasında ayırım yaparak Allah’ı ve elçilerini inkar edenlerle e yekulune nu’minu Bi ba’din ve nekfürü Bi ba’di birine inanır öbürünü inkar ederiz diyerek ve yüriydune en yettehızu beyne zâlike sebiyla; İman ile inkar arasında bir yol tutturmak isteyenler var ya – Ben tamamını birden bir cümle olarak kurdum- İşte bunlar var ya..!

151-) Ülaike hümül kafirune hakka* ve a’tedna lil kafiriyne azâben mühiyna;

 İşte bunlar hakka kâfirdirler, biz de kâfirler için mühîn bir azap hazırlamışızdır. (Elmalı)

İşte onlar gerçeği tümüyle inkâr edenlerin ta kendileridir. Hakikati inkâr edenler için aşağılayıcı bir azap hazırladık. (A.Hulusi)

Ülaike hümül kafirune hakka gerçekten kafir olanlar bunlardır. ve a’tedna lil kafiriyne azâben mühiyna; ve biz kafirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

Ki Burada akide pazarlık götürmez diyor Kur’an. Akide de pazarlık yapmaya kalkmayın. Birini inkar edip öbürüne iman etmeniz, hepsini inkar etmeniz anlamını taşır.

152-) Velleziyne amenû Billahi ve RusuliHİ ve lem yüferriku beyne ehadin minhüm ülaike sevfe yü’tiyhim ücurehüm* ve kânAllahu Ğafûren Rahıyma;

Allaha ve Peygamberlerine iman eden ve Peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayan kimselere gelince işte bunların yarın kendilerine ecirlerini vereceğiz, ve Allah gafur, rahîm bulunuyor. (Elmalı)

Bütün yaratılmışların hakikatinin Allâh Esmâ’sı olduğuna ve (irsâl ettiği) Rasûllerine iman edip, (irsâl olmaları yönünden) hiçbirini diğerinden ayırmayanlara gelince, Allâh onların mükâfatını verecektir. Zaten Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir. (A.Hulusi)

Velleziyne amenû Billahi ve RusuliHİ fakat Allah’a ve elçilerine inanan ve lem yüferriku beyne ehadin minhüm ve onlar arasında hiçbir ayırım yapmayanlara gelince ülaike sevfe yü’tiyhim ücurehüm zamanı geldiğinde Allah onlara ödüllerini tam olarak verecek.

ve kânAllahu Ğafûren Rahıyma; Çünkü Allah çok bağışlayan ve rahmetinde sınırsız olandır.

Allah bize de rahmetiyle ve affıyla muamele etsin diyor,

“Ve ahiru davana velil hamdülillahi rabbil alemiyn”

 
Yorum yapın

Yazan: 27 Nisan 2011 in KUR'AN

 

Etiketler: , ,

Yorum bırakın