RSS

Tefsir Dersleri MUHAMMED SURESİ (01-08) (159-2)

02 Ağu

          5

            Değerli dostlar bugün dersimize yeni sure ile devam edeceğiz inşallah. Yeni suremiz Muhammed suresi. (S.A.S.) 47. sure mushafta. Adı; adı güzel, kendi güzel Muhammed A.S. adı. Adını 2. ayetinden alıyor. Savaşa ilk izin verdiği için 4. ve 20. ayetlerinde Kıt’al suresi adı ile de anılmış bu sure.

            İniş zamanı Medine dönemine denk geliyor. Surenin Medine de indiği ispata gerek kalmayacak kadar açık. Onun dışında indiğini söyleyenlerin tutarlı bir delilleri bulunmamakta. Surenin üslubu da zaten hicretin hemen arkasından indiğini gösteriyor. 13. ayeti hicrete atıf, demek ki hicret olmuş, bitmiş ve bir dönemin kapanışını ele veren bir üslubu var. Enfal/67 de ki Allah’ın önceki yazısından kasıt bu sure olsa gerek bana göre.

            Kadim iniş tertiplerinde, Gerek Hz. Osman’ın, gerek İbn. Abbas’ın, gerek Cabir Bin Zeyd in tertiplerinde gösterildiği yer tartışmalı. Farklı farklı yerlerde göstermişler. Onun için surenin iniş sıralamasında tam olarak nereye geldiğini tespit etmek gerçekten bizce zor görünüyor.

            Surenin konusu; İlahi inşa projesi olan  vahiy. Vahyin inşasına açık bir atıf var bu surede. Hiçbir surede rastlanmadığımız kadar açık bir atıf 2. ayet. 2. ayet açıkça şöyle diyor.; keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm (2) yani onların günahlarının üzerini çizeceğiz, akıl ve tasavvurlarını inşa edeceğiz, ıslah ve inşa edeceğiz. Neyle? Tabii ki vahiyle. Dolayısıyla sure Kur’an ın inşasına ayrılmış bir sure.

            Hayatı anlam ve amacından soyutlayan hayvanlaşır diyor 12. ayetinde. Yani böyle demeye getiriyor. Davası olanlar davası uğrunda gayret eder. Eğer birinin davası var da onun uğrunda bir şeyler vermiyorsa, fedakarlık yapmıyorsa onun davası yanlış, ya da onun davası, davasına nispeti yanlıştır demeye getiriyor.

            İman, insanı kurtaran en büyük unsur. İnanmayanlar düelloya değil, düşünceye davet ediliyorlar bu surede. Efela yetedebberunel Kur’ane. (24) Onlar hala Kur’an üzerinde derin derin düşünmüyorlar mı? 24. ayet. Son söz; Allah için hiç kimse vazgeçilmez değildir anlamına geliyor. ve in tevellev..(~) yestebdil kavmen ğayreküm. (Tevbe/39) eğer siz onun dininden yüz çevirirseniz sizi siler yerinize yepyeni bir toplum getirir. Yani Allah için vaz geçilmez olduğunuzu düşünmeyin ey insanlar, ey mü’minler. Allah, sizin için vazgeçilmez, siz Allah için vazgeçilmez değilsiniz. Allah sizin için yeter, Allah size yeter. Ama Allah kendi kendisine de yeter. Ama siz, size yetmezsiniz., siz kendi kendinize yetmezsiniz. Allah’a muhtaçsınız. Bu mesajla son buluyor.

            Haddi zatında sure Muhammedi davetin kırılma noktasından tabir caizse, ya da Muhammedi davetin farklı bir kulvara geçişinden söz eden ilk surelerden biri. Bu kulvar muhalefetten iktidara geçiş kulvarı. Artık davet Mekke’de ki muhalif söylemi bırakmış Medine de muktedir bir söyleme sahip olmuştu. Onun içinde bu surenin 4. ayetinde, 20. ayetinde biz bu söylemi göreceğiz.

            Gerçekten de İslami davetin, Muhammedi davetin geçirdiği aşamalar surelerde kendini açıkça belli ediyor. Ama buna rağmen bütün ayetlerin altından bir dip akıntısı gibi, tüm zamanlar ve zeminler üstü her bir insana ahlaki bir öğüt, ahlaki bir hisse veriliyor. Biz gerek iktidara, gerek muhalefete değinen Kur’an ın ayetlerinde hep bir dip akıntısı gibi ahlaki bir hedef buluyoruz. İnsanoğluna çok daha iyi bir senaryo yazabilmesi için muhteşem bir model veriliyor. İşte bu modelin iktidara ilişkin boyutlarını işleyen bir sure ile karşı karşıyayız. Yani güç ahlakı mı, ahlakın gücü mü. Bu sorunun cevabını birazdan öğreneceğiz. Bu özetten sonra surenin tefsirine geçebiliriz.

 

            “Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

            “BismillahirRahmanirRahıym

            1-) Elleziyne keferu ve saddu ‘an sebiylillâhi edalle a’malehüm;
Hakikat bilgisini inkâr edenler ve Allâh yolundan alıkoyanlar, yaptıkları boşa gidenlerdir! (A.Hulusi)

            01 – Onlar ki küfretmekte ve Allah yolundan yüz çevirmektedirler, Allah amellerini boşa gidermektedir. (Elmalı)

 

            Elleziyne keferu ve saddu ‘an sebiylillâhi edalle a’malehüm inkarda direnen ve Allah yolundan alıkoyanların yapıp ettiklerini O boşa çıkaracaktır. Yani tek dünyalı oldukları için tüm iyilikleri dünyevi çıkar gözeterek yapmışlardır ya onlar, Ahirete inanmıyorlar, bazıları bazılarının derdine düşer, falanca ahirette ne olacak diye. O falanca; ahirette ne olacağını hiç kendisi düşünmemiş, sizin onun derdine düşmenize gerek yok ki. Kişi inanmadığı bir yerden ne bekleyebilir ki. İnanmadığı bir ahirete yatırım yapabilir mi, inanmadığı bir yere yatırım yapabilir mi?

            Dolayısıyla dünyada yatırım yapmışlar ve dünyaya yatırım yapmışlardır. Dünyevi karşılık beklemişler ve karşılığını almışlardır. Onun içinde tek dünyalıların ahiretten bir beklentisi olamaz. İsterse iyilikler yapmışlar olsun. İnanmadığı bir ahirete yatırım yapmamıştır ki orada alacağı olsun. Önce iman, kişi iman etmediği bir yere yatırım yapmaz. Kişi güvenmediği bir yere yatırım yapmaz.

            Bir önceki surenin 20. ayeti yine burada gündeme geliyor. Biraz önce o ayete dikkat çekmiştim. Ahkaf suresinde ki 20. ayete. ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta’tüm Biha.(Ahzab/20) siz dünya hayatının tüm güzelliklerini dünyada tükettiniz, hepsini bitirdiniz ve onları tüketime elverişli geçici bir haz haline dönüştürdünüz. Yani dünyada elinize imtihan için ne verilmişse onları bir sınav aracı olarak değil, bir tüketim aracı olarak gördünüz. Ve size açılmış tüm ilahi krediyi hovardaca tükettiniz diyor. Oysa ahirette karşılaşmak için bu krediyi yatırıma dönüştürmeniz gerekiyordu. Üretime dönüştürmeniz gerekiyordu. Siz ise tüketime elverişli hale getirdiniz. İşte Allah’ın yolu; ‘an sebilillah yolundan alıkoymak bu anlama geliyor. Allah’ın verdiği değerleri tüketmek ve başkalarının da tüketmesi için kötü model olmak, ibretlik bir model olmak.

            Sebilillah; Allah’ın yolu. Herkesin bir yolu var, Allah’ın da bir yolu var. Allah’ın yolundan bahsedilen her ayette zımnen insana; Ey yolcu denilmiş olur. Ey yolcu, ey insan sen yolcusun, yolcu yolunda gerek, kalk ve yola revan ol. Eğer sonu mutlulukla biten bir yolculuk istiyorsan, senin mutluluğunu isteyen Allah’ın yoluna koyul. Allah insanı asla kıskanmaz. Unutma, insan ne kadar gelişir, ne kadar büyür, ne kadar varlık sahibi olursa olsun hiçbir zaman Allah kadar olamayacak. O halde Allah hiçbir zaman kendisiyle boy ölçüşemeyecek insanı kıskanmaz. Ona şefkat, rahmet ve merhamet eder. Allah’ın merhametinden payınızı alın, bu yola girin ve Allah’sız yapamazsınız, Allah’ın rahmetinden payınızı isteyin, alın. Biz bunu görüyoruz zımnen bu ayette.

            Burada saddu ‘an sebilillah, Saddu ‘an, ‘an harfi cedide ile kullanıldığında hem sudud dan, hem sad dan gelebilir, mastardan türetilebilir bu kelime. Eğer Sudud dan türetilmişse, Allah’tan yüz çeviren, Allah’ın yolundan manasına, lazım manasına. Ama sad mastarından türetilirse Allah’ın yolundan başkalarını çeviren, yani müteaddi, geçişli bir anlam kazanır. Her ikisi de mümkin tabii ki.

 

            2-) Velleziyne amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min Rabbihim, keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm;
İman edip imanın gereğini uygulayanlar ve Muhammed’e inzâl olana -ki O, Rablerinden (gelen) Hak’tır- iman edenlere gelince, (Allâh) onların kötülüklerini onlardan örttü; hâllerini ıslah etti. (A.Hulusi)

            02 – Ve onlar ki iman etmekte ve salih salih ameller işlemekte ve Muhammed’e indirilene iman eylemektedirler – ki rablerinden gelen hak da odur – taraflarından kabâhatlerini örtmekte ve hal-ü şanlarını düzeltmektedir. (Elmalı)

 

            Velleziyne amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min Rabbihim bir de imanda sebat eden, iyilik yapan ve rableri tarafından Muhammed’e indirilen hakikate inananlar var.

            Evet, bu ayette Resulallah’ın mübarek ismi geçiyor. Kur’an da 4 yerde Resulallah’ın ismi geçer. 4 ayrı sure bunlar. Ama iniş sürecinde ilk geçtiği sure Muhammed suresidir. Muhammed; Övülmüş manasına gelir. övülmüş, övgüye mazhar olmuş, övgüyü hak etmiş manasına gelir. Bu isim Resulallah’a konulduğu dönemde bu isimde bir peygamber beklendiğine dair bölgede bir takım beklentiler olduğunu biliyoruz. Onun içindir ki şifa yazarı Resulallah’a bu ismin verildiği dönemde 6 kişiye daha bu ismin beklenen nebi bu olabilir, bu olsun, keşke bu olsa gibi bir temenni ile bu ismin verildiğini ve bu ismin verildiği kimseleri tek tek sayar. Çok yaygın bir isim değil Fakat artık bu beklentinin ayyuka çıktığı bir dönemde beklenen nebi bizden olsun diye aileler çok ender de olsa bu ismi koymuşlardır.

            Efendimizin ismi daha önceki kaynaklarda yer almıştır. Çünkü bu açıklamalar böyle bir şeyi gerektiriyor. Yani böyle bir beklenti nerden doğuyor. Daha önceki kaynaklarda yer aldığı için doğuyor. Özellikle Tevrat’ta ve incil’de. İncil’de ki evdokya, Abdülahad Davud’un, bir Süryani papaz iken Müslüman olan ve İncil’in aslı Aramice’den, yani ilk asıllarını bulup onlar üzerinde çalışma yaparak Resulallah’ın isimlerini etimolojik tahlilleri ile sayfalar boyunca tetkik ve tahlil eden bir eser ortaya koymuştur bu zat ve bu zatın etimolojik tahlil ederek, tahlil yaparak Resulallah’ın adına tekabül ettiğini söylediği asıl İncil’in ana dilinde, Aramice de ki evdokya nın Ahmed ve Muhammedin karşılığı olduğunu söyler. Titiz bir tahlildir Abdülahad Davud’un yaptığı tahlil.

            Yine Zerdüştlüğün ana metinlerinde Zendavesta da Asdvads erreta tamlaması tam da Muhammed anlamına gelmektedir.

            Yine Hindu kutsal metinlerinden Bhavişya Puran da ki, ki Bombay baskısında bu, Tam karşılığı Muhammed olan bir peygamber müjdelenir. Bu yine sonradan Müslüman olmayı kabul etmiş bir Hindu bilgininin bir başka Müslüman bilginle birlikte ortaklaşa yazdıkları eski kutsal metinlerde Resulallah’ın varlığına ilişkin kitapta yer alır.

            Yine mantralarda astuh işyateh diye bildirilen bir mandranın tam karşılığının Muhammed, Arapça da Muhammed ismine tekabül ettiğini söylerler. Ki ben burada sadece birkaç örnek aldım. Bir çok örnekle eski metinlerde İsmi Muhammed olan bir peygamberin geleceği müjdelenir. Doğu ve ehli kitabın kutsal metinlerinde. Dolayısıyla böyle bir beklentinin kaynağını anlamış oluyoruz böylece.

            keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm Allah onların günahlarını silecek tasavvur ve akıllarını vahiy ile inşa ve ıslah edecektir.

            Evet, ilahi bir inşa projesi Kur’an ın tasavvur ve aklı nasıl inşa ettiği ile ilgili açık bir ayetle karşı karşıyayız. Ayette ki bael; O düzelince insanın her eyleminin düzeldiği, bozulunca her eylemin  bozulduğu ana merkez anlamına gelir. Biz buna tasavvur diyoruz. Akıl, kalp karşılığını verenlerde var dilciler içerisinde. Vahiy bir inşa projesi, eylemlerimizi inşa eder. Ama doğrudan inşa etmez. Çünkü eylemlerimizi aklın üstüne bina ederiz. Nasıl düşünüyorsak öyle yaparız. İnsan düşündüğünden farklı yapmaz. İnsan aklından farklı yapmaz. Aklımız eylemimizin merkezidir.

            Peki ya aklımızın merkezi? Eylemimizi aklımız üretiyor, ya aklımızı ne üretiyor diye soracak olursak bir tek noktaya bakmamız gerekir; Tasavvur.. Aklı tasavvur üretir. Akıl hüküm verir. Bu iyidir, şu kötüdür. Bu kardır, şu zarardır. Bu yücedir şu alçaktır. Bu dosttur, şu düşmandır. Bu kalıcıdır, şu geçicidir. Akıl bu hükmü verdikten sonra başların o konuda iş yapmaya. Bu kârdır deriz ve kâr etmeye çalışırız. Bu düşmandır deriz ona karşı korunmak için hazırlık yaparız. Bu dosttur deriz ona yaklaşmaya çalışırız. Bu zarardır deriz ondan uzaklaşmaya çalışırız.  Yani akıl önce hüküm verir, sonra tüm beden aklın verdiği o hükmün uğrunda iş üretir, eylem üretir.

            Peki akıl hükmü neyle verir? Kâr, zarar, iyi, kötü, doğru, yanlış, büyük küçük, güzel, çirkin,i dost düşman. Yani hayatımızı üzerine kurduğumuz hükümlerin üzerine kurulduğu kavramları nereden alırız? Tasavvurdan alırız. İşte o tasavvuru kim inşa ediyorsa o insanı o terbiye etmiştir. Tasavvurunu vahyin inşa ettiği insanı Allah terbiye etmiştir. Bu manada vahiy ilahi bir inşa projesidir. Muhatabının tasavvurunu inşa etmek için inmiştir.

            Vahiy tasavvurları inşa eder ve ilk inşa ettiği tasavvur, Hz. Peygamberin tasavvurudur. Tasavvur kilo ve metreye benzer. 80 cm.lik bir metreyle ölçüp alan, ölçüp satan insan ya aldanıyor, ya aldatıyor, ya da hem aldanıyor, hem aldatıyor demektir. Kiloya benzer 900 gr. La alıp satan insan hem aldanıyor, hem de aldatıyor demektir. Dolayısıyla tasavvurumuz aşınmamış tam bir metre, aşınmamış tam bir kiloyu bize aşınmamış biçimde muhafaza etmenin yolunu gösterir vahiy. Vahiy tasavvuru aşınmamış ölçülerle inşa eder. İşte vahiy bir tasavvuru inşa ederse artık o tasavvurun elinde inşa olan dünyada ihya olur. Hayatta ihya olur. yoksa o hayat ifna olur, o hayat mahvolur. O hayat heba olur.

 

            3-) Zâlike Bi ennelleziyne keferuttebe’ul bâtıle ve ennelleziyne amenüttebe’ul Hakka min Rabbihim* kezâlike yadribullahu lin Nasi emsâlehüm;
Bu böyledir; çünkü hakikat bilgisini inkâr edenler, geçersiz fikirlere tâbi oldular! İman edenler ise Rablerinden Hakk’a tâbi oldular… İşte böylece Allâh insanlara onların (iki grubun) misallerini veriyor. (A.Hulusi)

            03 – Bunun sebebi çünkü küfredenler kendilerini bâtıla uydurmakta, iman edenler ise rablerinden gelen hakka uymaktadırlar, işte Allah insanlara kılıklarını böyle tanıtır. (Elmalı)

 

            Zâlike bu böyle olacaktır. Bi ennelleziyne keferuttebe’ul bâtıl çünkü küfürde direnenler amaçsızlık ve anlamsızlığın peşine takılmışlardır. ve ennelleziyne amenüttebe’ul Hakka min Rabbihim imanda sebat edenlerse rablerinden gelen hakikate tabi olmuşlardır.

            Evet, Hakk ve batıl; anlam ve anlamsızlık. Amaç ve amaçsızlık. Hakk, anlam ve amaç; Batıl; anlamsızlık ve amaçsızlık. Dolayısıyla batılın peşinden gidenler hayatı anlamsızlaştıranlar ve amaçsızlaştıranlardır. Hayatın içini boşaltanlardır. Hayatın içeriğini yok edenlerdir. Değer düşmanlarıdır onlar. Her küfür bir değer düşmanlığıdır.

            kezâlike yadribullahu lin Nasi emsâlehüm işte Allah insanlara kendi durumlarını böyle açıklamaktadır.

 

            4-) Feizâ lekıytümülleziyne keferu fedarberrikab* hattâ izâ eshantümuhüm feşüddül vesâka, feimma mennen ba’dü ve imma fidaen hattâ teda’al harbü evzareha* zâlik* velev yeşaullahu lentesare minhüm ve lâkin liyeblüve ba’daküm Bi ba’d* velleziyne kutilu fiy sebiylillâhi felen yudılle a’malehüm;

            (Savaşta) hakikat bilgisini inkâr edenlerle karşılaştığınızda, boyunlarını vurmaya bakın! Nihayet onlara ağır bastığınızda, bağı takviye edin (esir alıp bağlayın)! Ondan sonra yapılacak olan, lütfen karşılıksız salıvermek ya da fidye mukabilinde bırakmaktır! Harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar! İşte bu! Eğer Allâh dileseydi, elbette onlara yaptıkları suçun sonucunu (azap yollu) yaşatırdı! Fakat bazınızı, bazınızda olarak denemek için (savaşı koydu). Allâh yolunda öldürülenlere gelince, onların yaptıkları asla boşa çıkartılmaz! (A.Hulusi)

04 – Onun için küfredenlerle muharebeye tutuştunuz mu hemen boyunlarını vurmaya bakın, tâ kuvvetlerini derinden kırıp tepeleyinceye kadar, o vakit da bağı sıkı basın, ondan sonra da ya azâd ya fidye, ta harp ağırlıklarını atana kadar, bu böyle, gerçi Allah dilese elbette onlardan öç alıverir ve lâkin sizi yekdiğerinizle imtihan edecek; Allah yolunda katledilenlere gelince amellerini aslâ boşa gidermez. (Elmalı)

 

Feizâ lekıytümülleziyne keferu fedarberrikab artık küfürde direnenlerle savaşta karşılaştığınızda hemen boyunlarını vurun.

Kur’an da savaş hakkında böylesine net, keskin biçimde gelen ilk ayet bu olsa gerektir. 1. ayete dayanarak tabii ki, Allah yolundan alıkoyan iman ve özgürlük düşmanlarıyla savaşta karşılaştığınızda. Yoksa yolda karşılaştığınızda falan değil. Çarşıda pazarda, markette karşılaştığınızda değil. Burada öyle bir şeyden söz edilmiyor. Burada sıcak bir savaştan söz ediliyor. Bunu doğru anlamak gerekiyor.

hattâ izâ eshantümuhüm feşüddül vesâk nihayet kızışmış bir savaşın sonuna dayandığınızda durmayın kalanların ipini sımsıkı bağlayın, iplerini sıkılayın. Bu imadan da anlaşılacağı gibi savaşta esir almanın hükmüne ilişkin bir ibare.

Eshane; Enfal/67. ayetinde çok ayrıntılı bir biçimde açıkladığımı hatırlıyorum. Kızışmış bir savaş anlamına geliyor ve bu ibare de böyle bir savaşta ille de muhatapların hep öldürülmesi gerekmediğini, esir alınması gerektiğini. Niçin esir alınması gerektiğini? Hemen arkadan gelen ibare bunu açıklıyor, hem de güzel açıklıyor;

feimma mennen ba’dü ve imma fidaen hattâ teda’al harbü evzareha fakat daha sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız, ya da bir fidye karşılığı serbest bırakın ki savaş tüm yükünü atarak bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kalksın.

Çok harika bir savaş hukuku çerçevesi çiziyor ayet. Savaşın bütün sonuçlarıyla ortadan kalkması, barışın gelmesi için esir alın. Ama niçin? 1 – Esirleri öldürmek için değil, 2 – köleleştirmek için hiç değil. Ya fidye karşılığı, ya da karşılıksız. Sonunda onları bırakın. Bunun amacı savaşın katliama dönüşmesini önlemek, ikincisi de köle kaynaklarından en büyüğünü kurutmak bu ayetin özü bu.

Tabii bu ayet üzerinde dururken özellikle savaş esirleri hukukunun İslam’da ki yeri konusunda uzun uzadıya durmak belki gerekir. Fakat zamanımız buna elverişli değil.

İslam’ım savaş esirleri konusunda ki çerçevesini bu ayet zaten çok güzel çiziyor. Esir, savaşı bitirmek için alınır. Köleleştirmek için değil. Burada özellikle savaşı bir katliama, bir soy kırıma dönüştürerek, madem savaşa girdiler, hepsini bire kadar yok edelim şeklinde bir anlayışı zımnen yasaklıyor bu ayet. İkincisi Onları esir alın, yani ölü ele geçirildiler falan değil, esir alın, yani onları mümkin olduğunca canlı olarak muhafaza edin ve esir aldıktan sonra da barışı tesis edin. Sırf barışı tesis etmek için esir alın. Çünkü adı barış olan bir din adına savaşıyorsunuz. İslam adına Allah yoluna savaşıyorsanız, karşınızda kini öldürmek değil diriltmek olmalı hedefiniz ve ondan sonra da ya fidye karşılığı, ya da karşılıksız bırakın. Tabii esir takası da bunun içine giriyor tüm fakihlere göre.

Ama ayetten anladığımız açık hakikat şu Köleleştirmeye burada herhangi, bir izin ve ima yok. İstirkak yani, köleleştirmek. Köleliğin 4 kaynağı vardı cahiliye de.

1 – Bir numaralı kaynağı savaştı. Savaş esirleri köleleştirilirdi. Sadece bölgede değil tüm dünya da köleleştirilirdi. Roma da, Yunan da, Pers de ve diğer tüm beldelerde, uygarlıklarda böyle yapılırdı.

2 – Bölgede ki kölelerin ikinci kaynağı kölelerin çocukları idi. Bunlar ya miras yoluyla elde edilirler, ya da köle pazarlarında satın alınarak elde edilirlerdi. Yani kadiym durumu köle olarak gelmiş olanların nesilleriydi.

3 – Hür insanların baskınlar sırasında haramice ele geçirilip köle diye satılmasıydı. Hz. Zeyd böyle köle yapılmıştı. Aslında hürdü. Resulallah onu kendisine hediye edildikten hemen sonra azad etti. Efendimiz ömrü boyunca 63. köle azad etmişti. Bu adeta her yılını azad etmek, her yılını bir insan azad etmek gibi muhteşem bir ahlaki sonuç getiriyordu. Yani ömrümün her yılına bir insanın özgürlüğünü kazandırdım. Hatta Köle azad etmenin Allah katında ki büyük değeri ile ilgili ayetler geldiğinde sahabe köle azad etmek için yarışa giriyor, bazı sahabelerin 10.000 köle azad ettikleri kayıtlara geçiyor.

Bu ne idi? Vahyin, köleliğin kökenini kurutmak için muhteşem bir plan geliştirdiği ve toplumsal bir yaraya dönüştürmeden ucu açık bir parantezle bu planı yürürlüğe koydu ve bu planın vahyin sona ermesinden sonra da devam etmesi gerektiğini müntesiplerine ve bağlılarına ihsas ve ima ediyordu.

4 – Dördüncü köle kaynağı ise faizle borç alan insanlar, faizlerini ödeyemiyorlar, kat kat oluyor Kur’an ın ifadesi ile ..ad’afen mudaafeten.. (A. İmran/130) oluyor ve en sonunda faizle borç alan insan kendini köle olarak tefeciye veriyordu ve tefeci de faiz karşılığında borç alan bu insanı köle diye ya kullanıyor ya da satıyordu.

Bu kaynakların hepsini Kur’an kuruttu. Bir tek Kur’an la köle olarak ifade edilenler ev ma meleket eymanüküm… (Nisa/3) yani zaten köle sınıfı içerisinde olup babadan evlada geçen ve o anda hizmetçi statüsünde olan insanların hukukunu düzenledi ve onları da 4 şekilde diğerlerinin kaynağını kurutup kapattıktan sonra elde mevcut ev ma meleket eymanüküm yani sağ ellerinizin meşru bir biçimde sahip olduğu köleler diyerek o sınıfı da 4 şekilde kuruttu.

1 – Bazı ibadetlerde kefaret olarak köle azadını getirmekle. Mesela zıhar kefareti için köle azad edilir. Mesela hataen adam öldürmede köle azad edilir. Mesela hacda işlenen bazı cinayetlerin kefareti köle azadıyladır. Bunun gibi.

2 – Bazı ayetler köle azadını bir ibadet olarak gördüler ve mü’minlere köle azad etmeleri gerektiğini, özgürlüğe kavuşturmaları gerektiğini Fekkü rekabe. (Beled/13) en büyük eylem olarak sunuldu. Yani kölenin boğazının özgürlüğe kavuşturulması. Bunun gibi uygulamalarla da köle azadı İslam’da özendirildi ve köleliğin köküne kibrit suyu dökülmek için uzun vadede harika bir düzen getirilmiş oldu.

zâlik böyle yapın işte böyle yapın velev yeşaullahu lentesare minhüm ve lâkin liyeblüve ba’daküm Bi ba’d ve eğer Allah dileseydi onların hakkından bizzat gelirdi. Fakat bunu yapmadı ki siz birbirinizle sınanabilesiniz.

velleziyne kutilu fiy sebiylillâhi felen yudılle a’malehüm Allah yolunda öldürülenlere gelince, evet onların yaptıklarını asla zayi etmeyecektir Allah.

 

            5-) Seyehdiyhim ve yuslihu balehüm;
Onları hakikate erdirecek ve onların hâllerini düzeltecektir! (A.Hulusi)

05 – İleride onları Muratlarına irdirir, ruhlarını şâd eder. (Elmalı)

 

Seyehdiyhim ve yuslihu balehüm onlara cennetin yolunu gösterecek ve kalplerini huzura kavuşturacaktır.

 

            6-) Ve yüdhılühümül cennete arrefeha lehüm;
Onları, kendilerine tarif ettiği (bu savaş süreci sonunda) cennete dâhil edecektir! (A.Hulusi)

06 – Ve kendilerini Cennete koyar, onu onlar için güzel kokularla donatmaktadır. (Elmalı)

 

Ve yüdhılühümül cennete arrefeha lehüm ve onları kendilerine tarif ettiği yani dünyada iken kendilerine tarif ettiği cennetine sokacaktır.

 

            7-) Ya eyyühelleziyne amenû in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm;
Ey iman edenler! Eğer siz Allâh’a yardım ederseniz (O) size yardım eder; ayaklarınızı sâbit kılar! (A.Hulusi)

07 – Ey o bütün iman edenler! eğer siz Allaha yardım ederseniz o size nusret verir ve ayaklarınızı kaydırmaz. (Elmalı)

 

Ya eyyühelleziyne amenû in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm ey imanda sebat edenler siz Allah’ın davasına yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz. Allah’a yardım, O’nun davasına yardımdır. Ya eyyühen Nasu entümül fukarâu ilAllâh. vAllâhu “HU”vel Ğaniyyül Hamiyd (Fatır/15) Evet, Allah ise kendi kendine yetendir, ama siz Allah’a muhtaçsınız diyordu ya.

Allahın dinine yardım etmek aslında kendisine yardım etmesinden başka bir şey değildir. Rabbim kendi dinine yardım edip, Allah’ın yardımını hak edenlerden kılsın.

[Ek bilgi; MUHAMMED/6-7 AYET TEFSİRİ

(25.30 den itibaren)Allah’a yardım ederseniz..! Allah’ın bizim yardımımıza ihtiyacı var mı? Yardıma ihtiyacı olan bir varlık Allah olamaz. Demek ki eksikliği var ki yardım istiyor. Aslında değerlendirdiğimiz zaman böyle değerlendirmek lazım. Ama buradaki yardım kelimesi, değerli kardeşlerim Allah-u teala kulundan birkaç konuda yardım ister.

Bunlardan bir tanesi fakirin elinden tutmaktır, yardım etmektir. Allah-u Teala bunu kendisine yardım olarak kabul ediyor. Kur’an da 4 tane ayet vardır Allah-u teala fakire yardım etmeyi kendisine borç para vermek olarak kabul ediyor ve kendisi bizzat istiyor. Diyor ki kim verecek bana borç para. Ben verdim sana bu rızkı, bana borç para ver diyor. Ama ben sana kat kat vereceğim onu.

enzelleziy yukridullahe kardan hasenen feyudaıfehu lehu ad’afen kesiyreten. (Bakara/245)

Soruyoruz şimdi ayeti kerimeye nasıl borç para vereceğiz Allah’a şimdi? Allah’a borç para verilir mi? Fakir kuluma yardım ettin mi bana borç para vermiş gibi oldun. Bak şimdi ne kadar önemli tutuyor bu işi. Başka hiçbir ibadette yoktur bu.

1 – Demek ki ne oluyor bir insanın fakirin derdini sorması ve ona yardım etmesi Allah’a borç para vermiştir ve Allah’a yardım etmiş gibidir. Borç para vermek yardım etmek değil mi? İşte birincisi bu. Allah’a yardım etmek.

2 – Allah yolunda mücadele verilirken o orduya yardım etmek. 1. manası budur zaten. Allah’ın uğruna verilen mücadelede o askere o ordunun techizatlanması için yardım etmek. Bu milletin namusunu koruyan, bu milletin dinini koruyan, camisini koruyan insanlara yardım etmek mecburiyetindeyiz. Bunu Allah kendisine yardım olarak kabul ediyor.

3 – İnsanların cehaletini ortadan kaldırmak en büyük yardım Allah’a Yani öğretim olayı, eğitim olayı. Eğitim olayına yardım etmek, bir insan yetiştirmek, bir insanın beynine bilgiden bir şeyin gitmesi için müessese kurmak, yardım etmek, yatırım yapmak bu Allah’a yardımdır. En büyük yardımlardan biridir. Çünkü Allah-u telanın Kur’an ı kerimi göndermesi, böyle bir okulu kurması, Kur’an bir okuldur biliyorsunuz, bir üniversitedir. Böyle bir üniversiteyi niye kurdu Allah’u telala? İnsanların cehaletini gidermek için, yanlış hareketlerini gidermek içindir değil mi? Bu Kur’an ı kerim in insanların kafasına gitmesi, oraya nur saçması için yatırım yapmak Allah’a yardım etmektir.

Şimdi anlaşıldı mı  ne demek yardım olduğunu. Allah’u telalanın bize yardıma ihtiyacı yok aslında Fakat Allah’u telalanın koyduğu prensipleri yaşatmak için verilen mücadele veya yapılması gereken yatırımları yapmak Allah’a yardım etmektir.

Ama diyor Allah’u tela, siz bu yardımı yaparken size yardım edeceğim ha diyor. Karşılıklı bu iş yani. Benim yardımımı istiyorsan sen de yardım edeceksin diyor Allah’u tela. Önce kul yardım edecek sonra ben. Öyle koymuş sistemi. Bak şimdi diyor ki; ..in tensurullahe.. (Muhammed/7) önce sen Allah’a yardım edeceksin ..yensurküm.. O da yardım edecek size. Demek ki Allah’u telanın lûtfunu, ihsanını istiyorsa bu insanlık, önce kendisi, kendisine çeki düzen verecek. Kendisine düşen vazifeyi, görevi yapacak… (Devam ediyor) (Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı- Muhammed/7 tefsiri video)]

 

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
Yorum yapın

Yazan: 02 Ağustos 2013 in KUR'AN

 

Etiketler: , ,

Yorum bırakın