RSS

Tefsir Dersleri MÜCADİLE SURESİ (12 – 22)(173-A)

15 Kas

5

             “Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

BismillahirRahmanirRahıym

 

Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde Mücadile/12. ayetine kadar işlemiştik. Son derste işlediğimiz ayetleri eğer hatırlayacak olursak Necva ile ilgiliydi. Yani her ne kadar fısıltı vurgusunu içinde taşısa da aslında toplumum rehberi, lideri, önderi olan Hz. Peygamber le özel görüşme talebini ifade eder Necva. Özel görüşme talebi birileri tarafından istismar ediliyordu. Yani gerek konuşulan konuların toplumdan gizli olmuş olmasıyla istismar ediliyor, gerekse özel görüşme talep eden bu görüşmeyi başkalarına bir ayrıcalık gibi takdim ediyor ve böyle istismar ediyordu. Bu istismar yollarını da geçen dersimizde saymaya çalışmıştım.

İşte necva ile ilgili ayetlerin ardından Allah Resulünden özel görüşme koparmak için çabalayanların içine sızan münafıklar aslında gizledikleri gerçek yüzlerini bir de özel görüşme talebiyle çifte katlıyorlar, tabir caizse münafıklıklarını çifte kavurmuş oluyorlar ve böylece başkalarına bir de caka satıyorlardı. İşte münafıkları seçip ayırmak, Allah Resulünden özel görüşme talep edenlerin içerisinden kalbi hastalıklı olanları ayırmak için bir necva sadakası getirdi vahiy. Bu geçici bir tedavi yöntemi, ayıklama yöntemiydi ve gerçekten de sonuç alındı ve kısa sürede münafıklar ayıklanıverdi. Çünkü münafığın en bariz vasfı para vermeyim de, benden bir şey çıkmasın da ne olursa olsun mantığıydı, işte burada onu görüyoruz, Bismillah diyoruz.

 

(BismillahirRahmanirRahıym)

 

12-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ naceytümurRasûle fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten, zâlike hayrun leküm ve ather* fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;

Ey iman edenler! Rasûl ile özel (başbaşa) konuştuğunuzda bu özel görüşmenizden önce bir sadaka verin! Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir… Eğer (imkân) bulamazsanız, muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir. (A. Hulusi)

12 – Ey o bütün iman edenler! Peygambere gizli maruzatta bulunmak istediğiniz zaman fısıltınızdan önce bir sadaka takdim ediniz, bu sizin için hem bir hayır hem daha ziyade bir temizliktir, fakat gücünüz yetmezse şüphe yok ki Allah gafurdur rahîmdir. (Elmalı)

 

Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler izâ naceytümurRasûle Allah Resulünden özel görüşme talep ettiğiniz zaman fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten özel görüşme talebinizin gerçekleşmesinden önce bir sadaka takdim edin, bir sadaka verin. zâlike hayrun leküm ve ather bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.

İbn. Abbas lüzumlu lüzumsuz özel görüşme talebiyle fısıldaşan insanlar için indiğini söyler bu ayetin. Ki bizce de bu rivayet bu ayetin maksadına uygun, maksadını ele veren bir rivayet. Ben buna mesai çalma cezası diyorum. Mesai hırsızlama cezası.

Toplumun lideri olan alimler vakti çok değerli insanlardır. Allah resulünün ilim mirasını omuzlarında taşıyan, davet mirasını omuzlarında taşıyan veya Allah resulünün yönetim mirasını omuzlarında taşıyan her kim olursa olsun vakti değerli olan insanların vaktini çalmanın bir cezası olmalı. Öyle önüne gelen o değerli vakitleri çalamamalı. Onun için de ben necva sadakasına mesai çalma cezası olarak bakıyorum ve bu da o.

Kefaret yoluyla terbiye ediyor vahiy bu noktada ve necva sadakası diye bilinen özel görüşme sadakasını da, madem özel görüşme yapacaksınız Allah rızası için bir sadaka verin bakayım. Yani bir tür madem Allah yoluna varlığını adamış birinin hayatından, zamanından alacaksınız özel olarak, şahsınız için o zamandan bir miktar alacaksınız, o zamanın bedelini de Allah yoluna ödeyin bakalım. Hiç olmazsa yoksullar sevinsin dercesine.

fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym ama eğer bulamadınızsa, yani sadaka dahi verecek bir şeyiniz yoksa o zaman Allah çok bağışlayan ve merhameti sonsuz olandır. Ayetin son cümlesi bu ayetin hükmünün bir sonraki ile kaldırıldığı görüşünü boşa çıkarmaktadır ki nesh teorisine göre bu ayet hükmü nesh edilmiş ayetlerdendir. Ama ayetin son cümlesi bu ayetin nesh teorisi içerisinde yer almadığını gösteriyor bizce.

 

13-) Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm sadekat* feiz lem tef’alu ve tabAllâhu ‘aleyküm feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy’ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta’melun;

(Rasûlullâh ile) özel görüşme öncesi sadakalar vermekten korktunuz… Bu uygulamayı (cimrilikten dolayı) yapmadınız -(ama) Allâh sizin tövbenizi kabul etti- (artık) salâtı ikame edin, zekâtı verin; Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr’dir. (A. Hulusi)

13 – Ya! Fısıltınızdan önce sadakalar takdim etmekten korktunuz mu? Mâdemki yapmadınız Allah da size tevbe lütfetti artık namaza devam edin ve zekâtı verin ve Allah ve Resulüne itaat edin ki Allah habîrdir her ne yaparsanız. (Elmalı)

 

Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm sadekat özel görüşme öncesi sadaka takdim etmekten dolayı sizde Eeşfaktüm’ü şafak vakti diye çevirebilirim siz de şafak attı öyle mi. Yani içiniz ürperdi, korktunuz, telaşa düştünüz öylemi? Her özel görüşme öncesinde sadaka ödeyeceksek vay başımıza gelene dediniz öyle mi? Oysa ki siz Allah resulünün o değerli zamanını, kendi kişisel görüşmeniz için alırken hiç içiniz ürpermiyordu, zımni vurgu bu aslında. Neden Allah resulünün hiçbir bedelle ödenmeyecek zamanını kişisel görüşme talebiyle alırken ürpermiyor da, para vermeye, hem de yoksula sadaka vermeye gelince ürperiyor dercesine, vurgularcasına. Bu uygulama münafıkları deşifre amacını taşıyordu bizce. Kısa zamanda sonuç alındığı için de artık kaldırıldı. Çünkü sonuç alındı.

feiz lem tef’alu ve tabAllâhu ‘aleyküm anlaşıldı ki bunu yapamayacaksınız, güç yetiremeyeceksiniz sürdüremeyeceksiniz, Allah’ta sizin pişmanlığınızı kabul etti. Tevbe, pişmanlık, dönüş. Yani siz bu yanlış işten döndünüz, Allah’ta bunu kabul etti. Zımnen mesaj şu; sizin paranız nasıl kıymetliyse, nebinin zamanı da öyle kıymetli. Veya siz küçük bir maddi sorumlulukta bu kadar zorlanıyorsunuz, ya manevi sorumluluğu sırtlayan nebinin be kadar zorlandığını niçin hesap etmiyorsunuz. Ben böyle anlıyorum en azından. Bu tüm zamanlar için Allah Resulünün bıraktığı risalet, ilim, davet mirasını üstlenen her rehber için de geçerli olsa gerekir.

feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy’ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta’melun o halde artık namazı doğrultun, salâtı doğrultun, isteği ve desteği doğrultun, duayı doğrultun. Yani namazı amacına uygun eda edin. Zekatı verin. Açılımı; arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödeyin ve Allah ve O’nun elçisine itaat edin. Allah iyi bilin ki, unutmayın ki Allah yaptığınız her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir.

 

14-) Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen ğadıbAllâhu ‘aleyhim ma hüm minküm ve lâ minhüm ve yahlifune ‘alelkezibi ve hüm ya’lemun;

Allâh’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinen şu kimseleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardandırlar; bunu bildikleri hâlde yalan üzerine yemin ederler. (A. Hulusi)

14 – Bakmaz mısın şunlara ki Allahın gadab etmiş olduğu bir kavme yardaklık etmektedirler, onlar ne sizdendirler ne onlardan ve bilip dururken yalan yere yemin ederler. (Elmalı)

 

Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen ğadıbAllâhu ‘aleyhim baksana şu kavme, tevellev; velayet ilişkisi kuran, Allah’ın gazap ettiği, Allah’ın gazabına uğramış bir toplumla velayet ilişkisi kurup candan dost olan şu kimselere baksana. Candan dost olan, tevellev, velayet ilişkisi kuran. Oysa ki velayet ilişkisi kimle kurulur? Bir mü’min velayet ilişkisini ancak bir mü’minle kurar. Çünkü Kur’an, mü’min, mü’minin velisi olduğunu ilan eder.

Lâ yettehızil mu’minunel kafiriyne evliyâe min dunil mu’miniyn. (A. İmran/28) ayet şimdi hatırıma geldi, mü’minleri bırakıp ta kafirleri can dost edinmesin. Onlarla velayet ilişkisine girmesin, yürekten bir ilişki kurmasın. İlişki kursun, fakat bu yürekten, çünkü velayet ilişkisi yürekten, amaca mebni, onlarla kader birliğine giren bir ilişki demektir. Ki A. İmran/28 idi bu okuduğum.

Yine; Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettehızül kafiriyne evliyâe min dunil mu’miniyn. (Nisa/144) evet, kafirleri, mü’minleri bırakıp ta veliler edinmeyin, can dost edinmeyin. Tüm ayetler buna delalet eder.

ma hüm minküm ve lâ minhüm onlar ne sizdendir ne de onlardandır. Yani onlar dediği kimler? Münafıklar. Ne mü’minlerden yanadır, ne Yahudilerden yanadır, yani ikisine de yar olmaz aslında. Çünkü münafığın maskesi vardır, münafığın 2 yüzü değil 200 yüzü vardır. Birini indirir birini çıkarır. Biri maskeli davranıyorsa kaç maskeyle gezdiğini asla bilemezsiniz. Yüzünü gizledikten sonra onun maskesi mi tükenir. İşte bu çerçeve de düşündüğümüzde ayeti kerime daha bir iyi anlaşılıyor.

ve yahlifune ‘alelkezibi ve hüm ya’lemun onlar bile bile yalan üzerine yemin ediyorlar. Bile bile yalan yere yemin ediyorlar. Soysuz ve sinsi düşmana delalet eder bu ayet. Münafıklar veya kitap ehlinin münafıkları kastediliyor olsa gerektir, ikisi de mümkin.

 

15-) E’addAllâhu lehüm azâben şediyda* innehüm sâe ma kânu ya’melun;

Allâh, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır… Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür! (A. Hulusi)

15 – Allah onlar için şiddetli bir azâb hazırladı, hakikat onlar ne fena işler yapıyorlar. (Elmalı)

 

E’addAllâhu lehüm azâben şediyda Allah onlar için şiddetli bir azab hazırlamıştır. Yani sizin asla tahayyül edemeyeceğiniz, şiddetini ölçemeyeceğiniz, şediyden, bir azab. innehüm sâe ma kânu ya’melun onlar ne kötü eylem üretiyorlar, ne kötü işler yapıyorlar, ne berbat bir eylem ortaya koyuyorlar.

 

16-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu ‘an sebiylillâhi felehüm azâbun mühiyn;

Yeminlerini kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. (A. Hulusi)

16 – Yeminlerini bir siper edindiler de Allah yolundan menettiler onun için onlara hakaretli bir azâb var. (Elmalı)

 

İttehazû eymanehüm cünneten işte o kötü eylemlerinden biri de bu. Onlar yeminlerini inkarlarına örtü, inkarlarına kalkan, inkarlarına perde yapıyorlar. Allah adına yemin ediyorlar, bunu da küfürlerine kalkan yapıyorlar. fesaddu ‘an sebiylillâh ve üstelik Allah’ın yolundan hem sapıyorlar, hem de saptırıyorlar. Saddu ‘an; iki manayı da verir. Hem müteaddi, geçişli hem de geçişsiz manası vardır. felehüm azâbun mühiyn işte alçaltıcı azab onları beklemektedir.

[Ek bilgi; “Yeminlerini kalkan yaparlar. Yeminlerini kendi nifaklarına, kendi yanlışlıklarına siper yapıyorlardı. Bu tür yeminlerin arkasına saklanarak insanları Allah yolundan saptırma imkânı buluyorlardı. İslâm konusunda fazla bilgisi olmayan insanlara karşı Müslüman gibi görünerek İslâm’la alâkalı yanlış beyanlarda, yanlış tavırlarda bulunarak onları Allah yolundan saptırıyorlardı.

Bugün de görüyoruz işte vallahi biz de Müslüman’ız, billahi biz de inanıyoruz diyerek söyledikleri, yaptıkları dinmiş, dindenmiş, Müslüman öyle olurmuş gibi insanları saptıran pek çoklarını görüyoruz. Yaptıkları yeminlerle, kendi yeminlerini kalkan yaparak, kendi yeminlerini kalkan kabul ederek yeminlerinin arkasına saklanıyorlar da insanları, çevresindekileri, tanıdık, eş dost, hısım, akrabalarını veya talebelerini, arkadaşlarını, kadınlarını, çocuklarını Allah yolundan saptırıyorlar, Allah yolundan alıkoyuyorlar.

“Biz de Müslüman’ız! Biz de Allah’ın dinini biliriz! Biz de âyet ve hadise muttaliiyiz! Biz de bu işin tahsilini yapmışız! Tamam biz de Müslüman’ız! Biz de inanıyoruz, ama bu kadarı da olmaz yani! Biz de Müslüman’ız, ama bu kadarına da gerek yoktur!” diyorlar. “Düğünde bu kadar olmalı, evde bu olmalı” diyorlar. “Eşya böyle olmalı, kızın kıyafeti böyle olmalı, bu devirde insanın mesleği, meşrebi, siyasî görüşü veya ekonomi anlayışı böyle olmalı. Bu devirde insanın sofrası, evi, mutfağı, kazanması, harcaması böyle olmalı” diyorlar ve insanları Allah yolundan saptırmaya çalışıyorlar.

Allah korusun günümüzde kalben inanmadıkları halde dilleriyle ve tavırlarıyla Müslümanlık gösterisinde bulunan pek çok münâfık bugün yığınları arkalarından sürüklemektedirler. İslâm konusunda bozuk düzen düşünceler, yanlış kanaatler uyandırarak Allah kullarını Allah yolundan saptırmaktadırlar.” (Besâiru’l Kur’an – Ali Küçük)]

 

17-) Len tuğniye ‘anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm minAllâhi şey’a* ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun;

Onların ne zenginlikleri ne de evlatları Allâh’tan gelecek şeyden kurtarmayacaktır! Onlar ateş ehlidir! Onlar onda sonsuza dek kalırlar. (A. Hulusi)

17 – İhtimali yok onları ne malları ne evlatları hiç bir suretle Allah dan kurtaramaz, onlar ashabı nardır, hep onun içinde kalacaklardır. (Elmalı)

 

Len tuğniye ‘anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm minAllâhi şey’a asla ne malları, ne de çocukları Allah’tan gelen bir belayı engellemeyecektir. Allah’tan onlara gelebilecek hiçbir belayı malları ve çocukları asla engelleyemeyecektir. ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun işte onlar içinde kalıcı olmak üzere, ebedi kalmak üzere cehennem ehlidirler.

 

18-) Yevme yeb’asühümullâhu cemiy’an feyahlifune lehu kema yahlifune leküm ve yahsebune ennehüm ‘alâ şey’* elâ innehüm hümülkâzibun;

Gün gelir, Allâh onların hepsini bâ’s eder de; size yemin ettikleri gibi O’na da yemin ederler ve sanırlar ki doğru düşündüler! Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir! (A. Hulusi)

18 – O gün ki Allah onları toplayarak ba’s edecek de size yemin ettikleri gibi ona da yemin edecekler ve sanacaklar ki bir şey yapıyorlar, İşte onlar hep o yalancılardır. (Elmalı)

 

Yevme yeb’asühümullâhu cemiy’a Allah’ın onların tümünü diriltip bir araya getireceği feyahlifune lehu kema yahlifune leküm gün, Allah’ın onların tümünü diriltip te bir araya getireceği gün onlar tıpkı size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekler. Yani, aslında burada farklı bir şey söyleniyor ama, şu ayeti bitireyim öyle söyleyeyim onu; ve yahsebune ennehüm ‘alâ şey’ ve böylece bir destek umacaklar. Yani ‘alâ şey’in; ayaklarını koyacak bir destek, bir tür menfaat umacaklar bundan bir çıkar elde etmeyi umacaklar. elâ innehüm hümülkâzibun bakın, dikkat edin, işte onlar var ya; Onlar sahtekârların ta kendileridirler. Yani, yalanı ahlak edinmiş, yalanı hayat tarzı edinmiş olanlardır onlar.

Dehşet bir şey söyleniyor aziz Kur’an dostları. Yani insanın Allah’a yalan söylemesi nasıl bir şey? İnsan insana yalan söyler, bakınız burada o söyleniyor. feyahlifune lehu kema yahlifune leküm size yalan yemin ettikleri gibi Allah’a da yalan yemin edecekler. İnsan Allah’a nasıl yalan yere yemin eder? Allah tasavvuru bozuk olunca, yani görmeyen, bilmeyen, Habiyr olmayan, Basiyr olmayan, ‘Aliym olmayan bir Allah tasavvuru varsa ancak Allah’a yalan yere yemin eder değil mi? İşte bunların aslında Allah tasavvuru bozuk. Biz AyetelKürsi’yi onun için okumaz mıyız;

ve lâ yeûduhu hıfzuhümâ (Bakara/255) Evet ondan bir önceki cümle. Neydi o; lâ te’huzuHÛ sinetün vela nevm Allahne uyur ne de unutur. Öyle, yani eğer Allah’ı uyuturum zannediyorsa insan, münafık. Münafıktır Allah’ı unuturum zanneden. Aldanır. Ayetel kürsinin bize verdiği ders budur işte. Onun için namazlardan sonra hep okuruz.

 

19-) İstahveze ‘aleyhimüşşeytanu feensahüm zikrAllâh* ülaike hızbuşşeytan* elâ inne hızbeşşeytani hümülhasirun;

Şeytan (yalnızca beden olma fikri) onlara yerleşti de, onlara Allâh’ın zikrini (hatırlatılan hakikatlerini, bedeni terk edip Allâh Esmâ’sıyla var olmuş yapılarıyla {şuur} sonsuza dek yaşayacaklarını) unutturdu! İşte onlar Hizbüş Şeytan’dır (şeytanî fikir yandaşları – kendini yalnızca beden sananlar)… Dikkat edin, muhakkak ki Hizbüş Şeytan (kendini yalnızca beden sananlar) hüsrana uğrayanların ta kendileridir! (A. Hulusi)

19 – Şeytan üzerlerine istîlâ etmiştir de kendilerine Allah düşüncesini unutturmuştur, onlar şeytan hizbi, (şeytan taraftarı) dırlar, uyanık ol ki şeytanın hizbi hep hüsrana düşenlerdir. (Elmalı)

 

İstahveze ‘aleyhimüşşeytanu feensahüm zikrAllâh şeytan onlara egemen olmuş, onlara galip gelmiş, onlara otorite olmuş ve sonunda onlara Allah’ı unutturmuştur. Şeytanın onlara Allah’ı unutturması iki şekilde olur.

1 – Gerçekten Allah’ı unutturmuştur, artık Allah yokmuş gibi düşünmeye, yokmuş gibi konuşmaya, yokmuş gibi yapmaya başlarlar.

2 – Allah’ı gerçekten unutmamışlardır ama, Allah’ın gördüğünü, her şeyi gören, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan bir Allah olduğunu göz ardı etmişlerdir.

Ve men ya’şü an zikrir Rahmâni nukayyıd lehu şeytanen fehuve lehu kariyn. (Zuhruf/36) bu ayet geldi aklıma

Kim rahmanın vahyine karşı tavuk karası bir gözle ya’şu o manaya gelir. Yamuk bir bakışla bakarsa, Allah ona şeytani bir bakış musallat eder. Allah ona şeytani bir öteki kişilik musallat eder, o onun uydusu haline gelir. fehuve lehu kariyn artık o merkez olur, kendisi de uydu, şeytanın uydusu gibi onun etrafında onun yörüngesinde dönmeye başlar. Bu dehşet bir şey.

ülaike hızbuşşeytan* elâ inne hızbeşşeytani hümülhasirun işte onlar şeytanın taraftarıdırlar. Şeytan tarafındadırlar ve dikkat edin şeytan taraftarları var ya işte onlar kaybedecek olanlardır. Kaybedecek taraf onun taraftarıdır sonunda. Neden? Allah’a karşı savaşıp ta kazanan olmamıştır da ondan.

 

20-) İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleHU ülaike fiyl’ezelliyn;

Muhakkak ki Allâh ve Rasûlü ile zıtlaşanlar, işte onlar en zeliller içindedirler! (A. Hulusi)

20 – Allah ve Resulüne hudut yarışına kalkanlar herhalde onlar en alçaklar içindedirler. (Elmalı)

 

İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleH hiç şüpheniz olmasın ki Allah’a ve elçisine karşı meydan okuyan kimseler var ya ülaike fiyl’ezelliyn işte onlar en alçaklar arasında bulunacaklar. En adi olanlar arasında bulunacaklar. Allah’a ve Resulüne meydan okuyanlar.

Bir insanın yapabileceği en ahmakça şey. Allah’a meydan okumak. Düşünebiliyor musunuz. Serçenin aslana meydan okumasıyla falan kıyaslayamayız. Her şeyini Allah’a borçlu, hatta meydan okuduğu dilini bile Allah’a borçlu, fakat Allah’a meydan okuyacak..! Allah bizi ve sizi korusun.

 

21-) KetebAllâhu leağlibenne ENE ve RusulİY* innAllâhe Kaviyyun ‘Aziyz;

Allâh yazmıştır ki: “Kesinlikle galibim Ben ve Rasûllerim (olarak)!” Muhakkak ki Allâh Kaviyy’dir, Aziyz’dir. (A. Hulusi)

21 – Allah yazdı: Celâlim hakkı için herhalde ben yenerim ben ve Resullerim, şüphe yok ki Allah kavîdir azîzdir. (Elmalı)

 

KetebAllâhu leağlibenne ENE ve RusulİY Allah şöyle yazdı, şöyle diledi, şöyle takdir etti; Elbet ben galip geleceğim. Ben ve elçilerim. ENE ve RusuliY. Ben ve elçilerim kesinlikle galip geleceğiz. innAllâhe Kaviyyun ‘Aziyz şundan hiç kuşkun olmasın ey insanoğlu Allah son derece güçlüdür, yüceler yücesidir.

 

22-) Lâ tecidu kavmen yu’minune Billâhi velyevmil’ahıri yüvaddune men haddAllâhe ve RasûleHU ve lev kânu abâehüm ev ebnâehüm ev ıhvanehüm ev ‘aşiyretehüm* ülaike ketebe fiy kulubihimül’iymane ve eyyedehüm Biruhın minHU, ve yudhıluhüm cennatin tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha* radıyAllâhu ‘anhüm ve radu ‘anHU, ülâike hızbullah* elâ inne hızbAllâhi hümülmüflihun;

Esmâ’sıyla hakikatleri olan Allâh’a ve sonsuz yaşam sürecine iman eden bir topluluğu, Allâh ve Rasûlü ile zıtlaşanlarla sevişir bulamazsın! Bunlar, onların babaları, yahut oğulları, yahut kardeşleri veya aşiretleri olsalar bile! İşte bunlar kalplerinin içine imanı yazdığı (şuurlarında imanı yaşattığı) ve tarafından ruhu olarak teyit ettikleridir! Onları, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil eder. Allâh onlardan razı olmuş, onlar da Allâh’tan razı olmuş hâlde… İşte bunlar Hizbullah’tır (Allâh taraftarları)… Dikkat edin, muhakkak ki Hizbullah kurtuluşa erenlerin ta kendileridir! (A. Hulusi)

22 – Allaha ve Âhiret gününe iman eder hiç bir kavmi Allah ve Resulüne hudut yarışına kalkışan kimselerle sevişir bulamazsın, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya hısımları, hemşerileri olsalar bile, işte Allah öyle kimseleri sevmeyen bir kavmin kalplerine imanı yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh ile te’yid buyurmuştur ve onları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacak, içlerinde ebediyen kalacaklardır, öyle ki Allah onlardan hoşnut, onlar Allah dan hoşnut, işte onlar Allah hizbidir, uyanık ol ki Allahın hizbi muhakkak hep felâha irenlerdir. (Elmalı)

 

Lâ tecidu kavmen yu’minune Billâhi velyevmil’ahıri yüvaddune men haddAllâhe ve RasûleH Allah’a ve ahirete iman eden bir topluluğu, Allah ve elçisine meydan okuyan kimselerle candan, yürekten bir ilişki halinde bulamazsın. Böyle gönülden, yürekten bir kader birliği ilişkisi içinde bulamazsın. Kimi? Allah’a ve Resulüne meydan okuyan birileriyle, Allah’a ve Resulüne iman edenleri. Burada aslında mü’minin kiminle hangi düzeyde ve düzlemde ilişkiye gireceği ifade buyruluyor.

Yüvaddune vüdden; bu kelime işte meramımızı anlatıyor.işleşli bir fiil, karşılıklı ilişki. İlişki zaten işleşli. Karşılıklı sevgi. Hüdden farklı olarak beni sevsin veya beni sevdi diye ilişki kurmak biriyle. Çünkü vüdd karşıdakinden sevgi bekleyerek ona sevgi sunmaktır. Karşılık olarak sevgi istenen bir sevgidir. Düşünün, Allah’a meydan okuyan birini seveceksiniz, onunla sevgi üzerine kurulu bir ilişki kuracaksınız ve üstelik onun da sizi sevmesini isteyeceksiniz. Allah’a meydan okuya okuya nasıl olacak bu iş? Ve siz iman etmiş olacaksınız, o sadece iman etmemiş olmakla kalmayacak, aynı zamanda Allah’a da meydan okuyacak. Nasıl olacak bu ilişki ey Kur’an dostu, bir düşünsene.

Allah’a meydan okuyanla muhabbet ilişkisine girmek aslında bir tür Allah’a meydan okuyana arka çıkmak değil mi? Hem Allah’ı sevip hem de Allah’a meydan okuyanı sevmek mümkin mi. çatal kazık yere geçer mi, ikiden biri kırılır. Onun için;

Ma ce’alAllâhu li racülin min kalbeyni fiy cevfih. (Ahzab/4) bir yiğidin, bir adamın göğsünde Allah iki kalp yaratmamıştır diyor. Yani birini karaya birini aka. Birini küfre birini imana, birini aydınlığa birini karanlığa verebilsin.

Bu ayet iyi ilişki kurmayı yasaklamaz. Bunu değerli dostlar bir sonra ki Haşr suresinden hemen sonra gelecek olan Mümtahine suresinde göreceğiz. 1 ve 8. ayetlere baktık mı rabbimizin insanlarla normal, insani düzlemde ilişki kurmamızı, kafirlerle olsun müşriklerle olsun ilişki kurmamızı yasaklamadığını görürüz. Ama kader birliğini yasaklar. Allah’a ve Resulüne, ahiret gününe iman eden bir insanın onlarla hiçbir kader birliği ilişkisi kuramayacağını vurgular.

ve lev kânu abâehüm ev ebnâehüm ev ıhvanehüm ev ‘aşiyretehüm isterse onlar babaları olsun, babası, babasının babası, onun babası. Ya da kayın babası, ya da ev ebnâehüm çocukları olsun. Çocuğu, torunu, onun çocuğu. Veya damadı, gelini. Ya da ev ıhvanehüm kardeşleri olsun. Ya da ‘aşiyretehüm onların kavmi, kabilesi veya oymağı her neyse, taraftarları olsun. Onlarla Allah, Resulü ve Ahirete iman eden biri, eğer onlar Allah’a ve Resulüne meydan okuyorlarsa asla ilişki kuramaz.

Hangi ilişkiyi kuramaz? Kader birliği ilişkisini Candan yürekten bir ilişki. Çünkü bu ilişkinin kökü iman olmalıdır. İman düzleminde bir ilişkiyi, Allah’a meydan okuyan biriyle nasıl kurabilirsiniz.

ülaike ketebe fiy kulubihimül’iymane ve eyyedehüm Biruhın minH işte Allah’ın kalplerine iman nakşettiği ve katından manevi bir güç ile desteklediği kimseler bunlardır. Babaları, kardeşleri, çocukları aşireti akrabası bile olsa Allah’a düşman olan, Allah’a hasım olan, Allah’a ve resulüne meydan okuyan birileriyle candan yürekten ilişkiye girmeyenler işte Allah’ın kalplerine imanı nakşettiği ve katından manevi bir destekle desteklediği kimselerdir.

[Ek bilgi; Bu öyle bir vakıadır ki, tüm Araplar Bedir ve Uhud savaşlarında bunu açıkça müşahede etmişlerdir. Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabe, Allah rızası için kendi akraba ve kabilelerine karşı savaşmaktan asla çekinmemişlerdir.

Ebu Ubeyde (r.a) babası Abdullah b. Cerrah’ı, Mus’ab b. Umeyr (r.a) kendi kardeşi Ubeyd b. Umeyr’i ve Hz. Ömer (r.a) kendi dayısı As bin Hişam bin Muğiyre’yi öldürmüştür. Hz. Ebubekir (r.a) , oğlu Abdurrahman ile çarpışmaya hazırlanırken, Hz. Ali (r.a) , Hz. Hamza (r.a) ve Hz. Ubeyde bin Haris (r.a) en yakın akrabaları Utbe, Şeybe ve Velid bin Utbe’yi öldürmüşlerdir.

Hz. Ömer (r.a) Bedir esirleri hakkında, Hz. Peygamber’e (s.a) “Bunların hepsini öldürelim, üstelik herkes kendi akrabasını bizzat öldürsün” demiştir. Aynı savaşta Musab bin Umeyr’in (r.a) öz kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr esir düşer. Ensardan bir sahebinin onu bağladığını gördüğünde Musab bin Umeyr, onu bağlayan sahebeye, “Onu sıkıca bağla, çünkü annesi çok zengindir. Bu yüzden sana oldukça fazla miktarda fidye verir” der.

Bunun üzerine kardeşi Ebu Aziz, “Kardeşim olmana rağmen nasıl böyle konuşursun” diye söylenir. Musab ise, “Şimdi sen benim kardeşim değilsin. Benim kardeşim, seni şu anda bağlayan kimsedir” diye cevap verir. Yine Bedir Savaşı’nda, Hz. Peygamber’in (s.a) damadı, Ebu-l As esir düşer ve hiç kimse kendisine özel bir muamele yapmayarak, diğer esirlere nasıl davranıyorlarsa aynı şekilde davranırlar.

İşte böylece İhlâslı müminlerin nasıl davrandıkları ve Allah’ın dinine nasıl bağlı oldukları gerçek bir şekilde sergilenmiştir. Ebu’l Alâ Mevdudi – Tefhimu’l Kur’an)]

Burada ki Biruhın; ruh bir türün kemaline kendisi sayesinde ulaştığı şeye denir. Ruh, Kur’an ın neresinde geçerse geçsin bir türün kemaline kendisi sayesinde ulaştığı şey. Burada ruh vahiydir dostlar.

ve yudhıluhüm cennatin tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha ve onları tabanından ırmakların çağladığı cennetlere kalıcı olarak sokacaktır, girdirecektir. radıyAllâhu ‘anhüm ve radu ‘anH Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdırlar. Dikkat buyurun lütfen. Allah razı olsun diyen mü’min, önce sor; sen Allah’tan razı mısın. Bak aynaya ve de ki; “Ey nefsim sen Allah’tan razı mısın? Sen Allah’ın sana verdiği hükümlerden razı mısın? Sen Allah’ın senin için indirdiği vahiyden razı mısın? Sen Allah’ın senin için çizdiği sınırlardan razı mısın? Sen Allah’ın seni koyduğu yerden razı mısın? Sen Allah’ın senin için yazdığı senaryodan razı mısın? Önce bunu sor. İşte rıza karşılıklı bir ilişki imiş. Eğer Allah razı olsun diyorsan, sen de Allah’tan razı olmalısın. Hayat cesedine vahiy ruhu üflendi mi sonuç bu olur. Sonuç karşılıklı rızadır.

ülâike hızbullah* elâ inne hızbAllâhi hümülmüflihun işte onlar Allah taraftarlarıdır ve dikkat edin Allah taraftarları var ya işte kurtulacak olanlar onlardır. Yani Allah’tan yana olmak ebedi kurtuluşun anahtarını elinde bulundurmaktır. Sen Allah’tan yana olursan Allah’ta senden yana olur. Sen Allah’ın olursan, Allah’ta senin olur. Sen Allah’ı ajandanın en üstünde bulundurursan Allah’ın ajandasında da sem bulunursun.

Sadakallahulaziym.

 
Yorum yapın

Yazan: 15 Kasım 2013 in KUR'AN

 

Etiketler: , , ,

Yorum bırakın