RSS

Tefsir Dersleri TALÂK SURESİ (11 – 12)(177 – B)

17 Oca

5

Şimdi yepyeni bir sureye daha giriyoruz, suremiz Talâk suresi. Talâk suresi mushafta 65. sırada yer alan sure. Adını -ki boşama, boşanma manasına geliyor- ilk ayetinden alıyor. Adı zaman içinde oturmuş. Kaynaklara baktığımızda bunu görüyoruz. Hz. İbn. Mes’ud En nisa, es sûra diyor. Yani küçük nisa suresi adını koymuş bu sure için. Demek ki adı zaman içinde oturmuş ondan.

Sure 1 – 7. ayetleri Bakara/228- ila 234. ayetlerine açılmış bir kapı. Yani sanki onu tefsir eder cinsten. Talâkla ilgili, boşanmayla ilgili o ayetlerini tefsir eder cinsten İbn. Mes’ud kısa Nisa demişti biraz önce zikrettim, bunu da beraber düşündüğümüzde Nisa suresinin 4. yılda nazil olduğunu da buna ilave ettiğimizde Ahzab/49 ayetiyle bağlantılı olduğunu da buna ilave ettiğimizde surenin iniş zamanı olarak yaklaşık bir tarih buluyoruz. Nedir o? Ahzab’ın ardından hicri 5. ya da 6. yılda inmiş olabilir diyoruz.

Surenin ana teması mazlumu kollamak. Kim bu mazlum? Kadın, kadınlar. Yani boşama sisteminden dolayı, boşanma ve boşama sisteminin her hangi ahlaki bir kayıt ve kuyudat altına alınmaması ve erkeğin keyfine bırakılmasından dolayı mağdur olan kadınların mağduriyetini engelleme amaçlıdır bu sure.

Zulüm aracı kılınmıştı boşama ve iddetin keyfiliği bu ayetin, bu ayetlerin bu surenin indiği dönemde yaygın bir davranış haline gelmişti. Hatta iddet, bekleme şekli o kadar keyfi hale gelmişti ki yıllar yılı iddet bekletilen, boşandığı halde bir başkasıyla evlenilmesine izin verilmeyen boşanmış dul hanımlar vardı. Böyle eziyete dönüşmüştü.

İkinci amacı surenin neslin emniyeti. Ki bu daha üst bir amaç.Üçüncü bir amacı daha var dersek eğer o da ailenin korunması ve inşası.

Konusu boşama hukuku. Sure tamamen boşanma hukukundan bahsediyor, tabii her pasajında değil, son pasajı hariç. Nikahın fıtri ve ruhi alt yapısı. Aslında nikahın ruhi ve fıtri alt yapısı var mı diye sorsanız, vardır. Peki nedir o? Onu biz Rum/21. ayetinde buluyoruz. Sükunet iki asal elementi ise meveddet ve rahmet. Temeli sükunet bunun iki asal elementi, tıpkı suyun iki asal elementi olan hidrojen ve oksijen gibi meveddet ve rahmet. Rum/21. e baktığımızda aslında nikahın ruhi, psikolojik temelini burada görüyoruz. Bu kavramlar bu temeli izah ediyor.

Nikah sözleşmesi ailenin çimentosudur. Akitsiz ilişki zinadır, haramdır dolayısıyla. Fakat bir tarafta bu gerçeği Kur’an mü’minlere bir ahlak halinde sunarken, öbür tarafta nikah sözleşmesini Katolik nikahına dönüştürüp de eziyet haline getirmiyor, işkence haline getirmiyor. Malumunuz Katolik nikahın da boşanma yoktur. sonuna kadar, sonsuza kadar. Oysa ki boşanma bazen gerekebilir. Hatta boşanma iki taraf içinde bir rahmet olabilir. İki taraf içinde bir kolaylık olabilir. İki taraf içinde gerçekten şart ve lazım olabilir. Bilemiyoruz. Hayatın bin bir türlü durumu var.

Ama genel itibarıyla boşamaya Allah resulünün bakışı belli. Allah’ın en sevmediği helaldir buyuruyor. Ki genel itibarıyla böyledir. Ama bazen boşanmak öylesine elzem haline gelebilir ki her iki taraf içinde boşanmak zaruri olabilir. Bu durumda Katolik nikahı, yani bu durumda boşaması olmayan bir nikah iki taraf içinde bir belaya dönüşmez mi. İşte vahiy aslında iki uçta yer alan ifrat ve tefriti reddediyor. Biz bunu anlıyoruz orta yol nikahta. Ebğadül hâlal, ilallahi et talâk. Allah’ın en çok buğz ettiği helal talâktır, boşamadır hadisini bir daha hatırlatırım.

Yine Allah efendimizden öyle buyuruyor; Allah diyor boşamayı meslek edinen zevk sahiplerini sevmez veya lanet etsin buyuruyor bir başka haberde.

Tüm zamanların tesellisi geliyor surenin sonunda. Nedir o? Aslında men yettekıllâhe yec’al lehüm mahracen (2) sonunda demeyeyim, surenin içinde boşama ayetlerinin içinde. men yettekıllâhe yec’al lehüm mahracen (2) kim Allah’a karşı saygıda kusur etmezse Allah onun için bir kapı açar. Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib (3) onu hiç hesap etmediği yerden rızıklandırır ayeti, bu berceste ayet bu surenin içinde bulunuyor.

Kur’an ın talâk konusunda ki hükümleri bütüncül bir okuma ile anlaşılabilir değerli Kur’an dostları. Bakara/228-234. ayetleri. Ki  yani bu arada kalan ayetler. Ahzab/49. ayeti. Mücadile suresinin zıhar ayeti beraberce okunduğu zaman Kur’an ın boşama konusunda ki ahkamı anlaşılmış olur.

Surenin son bölümü nübüvvetle ilgilidir. Son ayet adeta Allah boşanma gibi bir alanda niçin bu kadar durmuş diye sorana cevap gibidir. İnsan kendi haline bırakılmayacak kadar değerlidir. Ben en azından böyle okuyorum. Yani Allah insana dair böyle bir ayrıntı, boşama gibi bir ayrıntı üzerinde neden bu kadar durmuş diye soracak bir işgüzar çıkarsa ona; Ey insan sen kendine bırakılmayacak kadar değerlisin bunu biliyor muydun diye anlamamız yerinde olur. Bu girizgâhtan sonra surenin tefsirine geçebiliriz.

 

BismillahirRahmanirRahıym

1-) Ya eyyühenNebiyyu izâ tallaktumunnisâe fetallikuhünne li ‘ıddetihinne ve ahsul’ıddete, vettekullahe Rabbeküm* lâ tuhricûhünne min buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ en ye’tiyne Bifahışetin mübeyyinetin, ve tilke hudûdullah* ve men yete’adde hududallâhi fekad zaleme nefseh* lâ tedriy le’allAllâhe yuhdisü ba’de zâlike emra;

Ey Nebi! Kadınları boşamaya niyetlendiğinizde; iddetlerini dikkate alarak (ay hâllerinden temizlendikten sonra) onları boşayın ve iddeti (sürecini) sayın… Rabbiniz olan Allâh’tan korunun. Açık bir fuhuş yapmaları durumu müstesna, onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. İşte bu Allâh’ın koyduğu sınırdır! Kim hududullâhı tecavüz ederse, gerçekten nefsine zulmetmiştir. Bilemezsin, belki Allâh bundan sonra bir iş ihdas eder. (A. Hulusi)

01 – Ey o Peygamber! Kadınları boşadığınız vakit iddetlerine doğru boşayın ve iddeti sayın ve Rabbiniz Allah dan korkun, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar meğer ki açık bir terbiyesizlik etmiş olalar, bunlar Allahın ta’yin ettiği huduttur ve her kim Allahın hududuna tecavüz ederse nefsine zulmetmiş olur, bilmezsin belki Allah onun arkasından bir iş çıkarır. (Elmalı)

 

Ya eyyühenNebiyyu izâ tallaktumunnisâe fetallikuhünne li ‘ıddetihinne ey peygamberler ailesinin ferdi kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayın. ve ahsul’ıddete iddet müddetini iyi hesaplayın, hesabını çok iyi tutun. Aksi halde ni? Aksi halde ya hamile kadını eş adayı ilan ederek neslin karışmasına sebep olursunuz, ya da boşanmış kadını engelleyerek mağduriyetine sebep olursunuz. İkisinde de zulmetmiş olursunuz. O zaman iddet müddetini gözeterek boşayın.

Temizlik döneminde boşanma kastediliyor. Bu ayetin kastettiği şey, zikrettiğim Bakara suresinin ilgili ayetleri de göz önüne alındığında nedir? Kur’an ın meşru kıldığı boşama şudur. Eğer kesin boşamak istiyorsa eş, eşini temizlik içerisinde, onunla birleşmediği, karı koca olmadığı ay hali görmediği günler içerisinde ve beraber olmadığı bir dönemde boşar. Ondan sonra bir ay geçer. Bu bir ay aynı hane içerisindeyken geçer. Fakat karı koca olmazlar eğer boşamada ısrarcıysa.

Neden bunu yapar Kur’an çünkü ailenin yıkılmasını istememektedir. Çünkü kocanın fevri bir davranışla ailenin çatısını yıkma isteyip istemediğini ona sorgulatmak istemektedir. Çünkü zamana yayarak, zamanın tedavi edici özelliğini kullanmak istemektedir. Aslında en doğru boşanma çeşidi budur. Bu boşama üzerinden 3 ay, tam 3 ay geçtikten sonra, ki bir tanesi yeterli Ahsen talâk demişler zaten buna. Bu boşamanın en güzel çeşididir. 3 ay geçer. 3 ay içerisinde hiç geri dönüş olmazsa o zaman geri dönme konusunda artık eşi diğer erkeklerle eşittir. Yani eş kabul ederse kocası kendisine dönebilir. Eş kabul etmezse dönmez. Yani geri dönüşü mümkindir, fakat eş kabul ederse.

Fakat dönüşsüz bir boşamaya çevirmek istiyorsa koca bu boşamayı 1 ay dolduktan sonra 2. temizlik müddetinde bir daha boşar. Bu arada dönmedi, döndü tamam vazgeçti, bu hükümsüz kalır. Ama dönmedi 2. boşadığında 1 talâk bitmiş olur. Yine ısrarlı. Artık ne gazap halinden, ne fevri, ne öyle kafaya geldikleri için değil. Artık canına tak demiş ve iki tarafta ayrılmak istiyor, 1 ay daha geçer. Bir daha boşar ve 3. ayın sonunda artık bitmiştir. Böyle bir boşamada geri dönüş olmaz. Buna dönüşsüz boşama, yani bain talâk ismi verilir. Dönüşü mümkün olana ric’i talâk adı verilir. Eğer 3. aya kadar dönülmüşse o zaman ric’i olur. Dönülmemiş ve 3. ay da tamamlanmışsa, yani bu bir tür iddettir, bitmişse artık o ric’i değil bain talâk hükmünü almış olur.

[Ek bilgi; Tabii ki burada izâ kumtüm iles Salati(Maide/6) ayeti kerimesi var ya namaz için kalktığınızda fağsilu vucuheküm yüzlerinizi yıkayın. Namaz için kalktığınızda dediği nasıl bir imayı içeriyorsa burada da hanımları boşamaya kalktığınızda. Aslında hanımları boşamamanız gerektiğini biliyorsunuz. Boşanmanın Allah katında ne demeye geldiğini biliyorsunuz kabul ediyorum sizi. Çünkü nikahın önemi daha önce defaatle geçti. İma bu. Ama Allah bu manada hayatı zehir etmemek için, hayatı duvar değil kapı etmek için çıkış yolları da koydu size. Eğer boşamayı yasaklasaydı hayat zehir olabilirdi her iki taraf içinde. O zaman hayatı zehir etmek değil Allah’ın maksadı. Hayatı sizin için sürura dönüştürmek, hani ayeti kerimeyi okudum ya

Ve min âyâtihi en haleka leküm min enfüsiküm ezvacen liteskünu ileyha. (Rum/21) sükunet bulasınız diye eşler yaratması O’nun ayetlerindendir. Sükunet bulmak için, sekinet bulmak için, sakinleşmek için. Yani eşler, eşler dediği burada hem erkeği hem kadını kapsar. Dahası; ve ce’ale beyneküm meveddeten ve rahme. (Rum/21)ve aranıza meveddet ve rahmet koyması onun ayetlerindendir.

Demek ki değerli dostlar insan insanın ayetidir bir. Karı koca da birbirinin ikinci ayetidir. İki. Karı koca arasında ki sükunet, meveddet, yani muhabbet, sevgi ve rahmet yani şefkat. Merhamette 3. ayetidir. Evlilik, nikah bağı ile bir yuva kurmak adeta ayetlerin içine indiği bir kitap olmaktır. Sanki bir ayetler rehberi gibidir. Sanki ayetlerin içine yazıldığı canlı bir sayfa gibi. Onun için yuva yıkmakta ayetleri yıkmak gibi oluyor. Bunu da böyle bilmek lazım o zaman anlıyoruz Allah’ın en gazaplandığı helal talaktır, boşamadır ifadesini Allah resulünün. (Mustafa İslamoğlu – Teybin den)]

vettekullahe Rabbeküm rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Yani mağdur çıkarmayın. Aile çatısını kafanıza geldiği gibi yıkmayın. lâ tuhricûhünne min buyûtihinne ve lâ yahrucne onları, içinde yaşadıkları evlerinden kovmayınız, çıkarmayınız ve onlar da çıkmasınlar. Evet, hem nehy-i gaip çıkmasınlar, hem nefy-i istikbal. Yani çıkamazlar manasına gelir bu son kelime. illâ en ye’tiyne Bifahışetin mübeyyinetin tabii ki ayan açık bir ahlaksızlık yapmadıkları müddetçe. Yani ayan açık bir ahlaksızlık hali müstesna onları ne siz çıkarın, ne de onlar çıksın.

El fahişe; zina ve iffetsizlik diye, fahişetin, fahişleten, fahişetün gibi belirsiz gelen kalıp ise masıyyete delalet eder demişler. İbn. Atıyye naklediyor bunu, hoşuma gittiği için ben de nakledeyim istedim. İstisna cümlesi bu takdirde çıkabilirler, yani çıkarabilirsiniz eğer bir ahlaksızlık olmuşsa manasına gelebileceği gibi, istisna cümlesinin yapısı buna müsait bir manaya daha gelir. Boşayınca fuhşa düşeceklerse o zaman boşamayın anlamına da gelebilir.

ve tilke hudûdullah bu Allah’ın çizdiği sınırdır, sınırlardır. ve men yete’adde hududallâhi fekad zaleme nefseh kim Allah’ın çizdiği sınırları aşarsa, geçerse, ihlal ederse o Allah’a zulmetmiş olmaz, kendi nefsine zulmetmiş olur. lâ tedriy le’allAllâhe yuhdisü ba’de zâlike emra ve sen bilemezsin ey insan belki de Allah bu bekleyişin, yani bu aylara yayma var ya boşlanmayı, bu bekleyişin ardından bir takım yeni gelişmelere kapı açabilir.

Ben talâk suresinin 1. ayetini son cümlesini, İslam’da, Kur’an da talâkın neden zamana yayıldığı sorusunun cevabı olarak görüyorum ve bunun zıddına bir talâka Kur’an ın izin vermediğini, caiz görmediğini yani bir anda 3 talâkı birden, 3 hakkı birden kullanmayı kesinlikle reddettiğini açıkça ifade ettiğini görüyoruz. Bunun herhangi bir te’vili’nin olmadığını açıkça söyleyebiliriz.

Boşamanın zaman yayılması ve iddetin hikmetine dair bir ifade bu. Aileyi bir arada tutmak için sonuna kadar umudu diri tutmak, bu görünüyor. Zamanı tedavi edici olarak kullanmak. Biz burada bunu görüyoruz. Zamanı tedavi edici olarak kullanmak. Kızgınlık halinde boşama mesela geçerli değil. Allah Resulünden bize kadar gelen rivayette lâ talâka, ve lâ ‘ıtaka, fiy iğlakın diyor. Yani İğlâk’ı kızgınlığa hamledebiliriz, çünkü geniş bir manası var. Yani kızgınlık halinde, insanın kendisinden koptuğu bir anda, bir durumda, Ki kızgınlık sarhoşluk gibi haller de buna girer. Boşama, boşama değildir, boşama olmaz.

Nisa/35 te, Bakara/232. ayetinde ve yine 238. ayetinde; akrabanın; eşlerin arasını bulmaları. Yine İddetlerini dolduran kadınların kocalarına dönmelerine engel olunmaması, velileri tarafından, yakınları tarafından engel olunmamasını amir. Dolayısıyla vahiy aslında aileyi bir arada tutmak için nasıl çırpınıyor bunu görmüyoruz değil mi? Biz bu boşama çeşidinin aslında aileyi bir arada tutmak için zorlamaksızın acaba bir daha düşünebilir misiniz. Ey aileyi yıkmak için isteyen taraf bir daha düşünebilir misin, kararını bir daha gözden geçirebilir misin, olmadı 3. kez gözden geçirebilir misin. Boşamayı 2 aya yaymasının sebebi budur. 3 ay baktı artık o kadar boşanma konusunda kararlı ki bu 3 aylık zaman dahi bu kararından döndürmedi. O zaman bunlar zaten boşanmalı bir arada tutmak ıstırap verir.

Bir seferde 3 kez boşayana nebi “Ben daha aranızda iken Allah’ın kitabı ile mi oynuyorsunuz.” diyor. Biz buradan anlıyoruz ki bir defada 3 talâkı birden vermek Allah’ın kitabıyla oynamaktır. Aslında Allah resulü döneminde bu boşama çeşidi olmadı. Hz. Ebu Bekir döneminde de olmadı, Hz. Ömer’in ilk 2 yılında da olmadı. Fakat Hz. Ömer ondan sonra insanların bunu istismar edip yok ben onu kastetmedim de ben bir değil 3 yaptım da, 2 değil 1 yaptım da vs. gibi onların nikahı böyle oyuncak etmelerine kızarak tabir caizse çenenizin belasını çekin dercesine bunu Talâk saydı.

Hatta Hz. Ömer bunu yaparken kendisinin de razı olmadığını beyan ettiğini biz kaynaklardan öğreniyoruz. Yani insanlar beni taciz etti, beni sıkıştırdı, bu konuda beni mecbur bıraktı diyor. İnsanlar Hz. Ömer e bu konuda talepte bulunmuşlar demek ki. Ama bu ilginçtir, yani bir tür toplumsal ve tarihsel bir durum ileriki yy. lar da İslam fakihlerinin genel hükmünü belirleyici bir unsur oldu. Oysa ki vahiy bu tip bir talâkı zımnen reddediyor. Onun içinde 3 talâkı bir seferde vermek vahyin reddettiği bir husustur, vahyin reddettiği bir hususun da hükmü olmaması lazım gelir bazı ulemanın söylediği gibi.

 

2-) Feizâ belağne ecelehünne feemsikûhünne Bima’rufin ev farikuhünne Bima’rufin ve eşhidû zevey ‘adlin minküm ve ekıymuşşehadete Lillâh* zâliküm yu’azu Bihi men kâne yu’minu Billâhi velyevmil’ahır* ve men yettekıllâhe yec’al lehû mahrecen;

İddetlerinin sonuna ulaştıklarında, ya onları örfe uygun nikâha devam ettirin veya örfe göre onlardan ayrılın… Sizden iki adalet sahibini şahit tutun… Allâh için şehâdeti ikame edin… İşte bu, Esmâ’sıyla hakikati olan Allâh’a ve sonsuz yaşam sürecine iman eden kimsenin kendisi ile öğütlendiğidir… Kim Allâh’tan korunursa, ona bir çıkış yeri oluşturur. (A. Hulusi)

02 – Sonra müddetlerini doldurmağa yaklaştıklarında onları güzellikle tutun yahut güzellikle ayrılın ve sizlerden adalet sahibi iki erkeği işhad eyleyin, şahadeti de Allah için doğru eda edin, bu size söylenenleri duydunuz a, bununla Allaha ve Âhiret gününe iman eder kimselere öğüt verilir, her kim de Allah dan korkarsa Allah ona bir mahrec müyesser kılar. (Elmalı)

 

Feizâ belağne ecelehünne feemsikûhünne Bima’rufin ev farikuhünne Bima’ruf eğer o kadınlar iddetlerinin sonuna gelmişlerse onları ya ma’ruf ile tutun, yani boşamada, boşanma sürelerinde süreçleri tamamlanmışsa ya ma’ruf ile tutun, yani sonuncu hakkınızı kullanmayın, o süre içerisinde dönün, tutun. Yani münasip bir biçimde onların hakkını ve hukukunu gözeterek. Bu ma’ruf bu. Ortak aklın kabul edeceği sınırlar içerisinde. İnsani ve İslami sınırlar içerisinde bu ma’rufa o girer. Ya da ev farikuhünne Bima’ruf ma’ruf bir biçimde onları ayırın.

EtTalâku merretân. Talâk ikidir fe imsakün Bi ma’rûfin ev tesriyhun Bi ıhsan (Bakara/229)ondan sonra ya hayırla tutmaktır, ma’ruf üzre, yani seliym aklın kabul edeceği sınırlar içinde insani hak ve sorumluluklar çerçevesinde ya tutmaktır, yine eğer tutmayacaksanız hak ve sorumluluklara riayet ederek bırakmaktır der. Yani bu ayetle bakara/229 adeta birbirini destekler niteliktedir.

ve eşhidû zevey ‘adlin minküm ve yine sizden adalet sahibi iki şahit getirin. Yani iki şahit ile bu hadiseyi belgeleyin. Böyle de anlayabiliriz. ve ekıymuşşehadete Lillâh ve şehadeti şahitliği Allah için dosdoğru yapın. Talâka mı gider bu şahitlik emri, yoksa hemen öncesinde ki imsak ve mufarakata mı gider. Aslında Mufarakatla talâk aynı. Boşamakla ayrılmak, zaten ayrılmak boşamanın doğal sonucu. Onun için onu bir saymak lazım. Bazıları bunu sadece dönüşe gider demişler. Yani vaz geçilirse bu gerekli, yani şahit gerekli, Talâkta gerekli değil. Oysa ki bunun hepsine de gittiği açıktır. Yani boşama sırasında şahit getirin diyor.

Bunu nasıl anlayacağız? Bir çok otorite bunu vacip değil mendup olarak anlamışlar. Yani olursa iyi olur. Fakat ayetin zahiri emir. El emri yufidul vücub; emir vücub ifade eder. Bazı müçtehitlerimiz burada ki emri tıpkı alış veriş sözleşmelerinde ki emre benzeterek o alış veriş sözleşmelerinde ki şahitle kıyaslamışlar. İyi de ben buna kıyas meal farık diyorum. Alış veriş sözleşmelerinde eğer bir problem çıkarsa mağdur olacak maldır, nihayetinde paradır. Ama bu sözleşmede eğer bir problem çıkarsa mağdur olacak insandır. Bu ikisini nasıl aynı kefeye koyabiliriz. Dolayısıyla aslında burada bizim bu emri nedbe hamletmek için yeterli bir delilimizin olmadığı kanaatindeyim. Şahsen, Allahualem..! Zira ayetin devamı da zaten bunu veriyor. Ayetin devamında şahitlik konusunda ki bu Allah’ın çizdiği sınır olarak ve üzerinde çok iyi durmamız gereken ve asla ödün vermememiz gereken bir husus olarak altı çiziliyor.

Kaldı ki, dahası ve ekıymuşşehadete Lillâh diyor şahitliği Allah için doğru yapın. Eğer 1. cümleyi net biçimde alacaksak bu 2. cümleyi de mi net biçim alacağız. Yani şahitliği doğru yapmak mendup mu, yanlışta eğri de yapabiliriz manasına mı geliyor. Eğer bu vacip o mendup ise aynı cümle içinde geçen iki emrin nasıl birini mendup birini vacip sayacağız. Bu ne biçim bir yaklaşım olur. Doğrusu benim aklım almıyor. Onun için burada zahiren talâkta da dönüşte olsun mufarakatta olsun, ki zaten mufarakat anında şahit getirmenin çok fazla bir olaya katkısı yok. Zaten ayrılınmış. O zaman talâkta ve dönüşte, talâktan vaz geçişte şahit ayetin zahirinden anladığımız bir amirdir diye düşünebiliriz.

zâliküm yu’azu Bihi men kâne yu’minu Billâhi velyevmil’ahır bakın bütün bunlar Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseye Allah ın verdiği öğütlerdir.

Nüzul sebebi bu ayetin Cemile binti Ubey, Sabit bin Kays’a karşı soğukluk hissetmiş Cemile. Diyor ki Resulallah’a gelmiş, Ya Resulallah onun dinine ve ahlakına hiçbir sözüm yok, fakat içim ondan soğudu, onunla bir arada kalmak istemiyorum. Peygamberimiz ısrar etmiyor. Onun sana mihr bedeli olarak verdiği araziyi geri ver tamam diyor. ayrılmış olun ve böylece ayrılıyorlar ve bu boşanmayı Allah resulü onaylıyor.

[Ek bilgi [Ek bilgi; KADININ BOŞAMA YETKİSİ: İFTİDA

Ailede her iki tarafında birbirine gereken sevgi ve saygıyı göstermesi lazımdır. Evliliğin devamını sadece bir taraf ister diğer taraf istemezse o evlilik devam etmez. Evliliği erkek sona erdirirse buna “talak” denir. Kadın sona erdirirse buna da “iftida” denir. Erkeğin boşama şekliyle kadının boşama şekli birbiriyle aynı değildir. Çünkü evlenirken de erkeğin yükümlülüğüyle kadının yükümlülüğü birbirinden farklıdır. Erkeğin psikolojisiyle kadının psikolojisi de farklıdır. Gerek talakta gerekse iftidada Allah teala tarafları su-i istimal ve zararlardan korumuştur. Bu derste kadının evliliğe son verme hakkı olan iftidayı Ayetler ve hadisler ışığında işleyeceğiz.

KADININ BOŞAMA YETKİSİ: İFTİDA 

Allah kadına da boşama yetkisi tanımıştır. Bunu şu ayette bildirmiştir:

Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak Allah’ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de bunların, Allah’ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının, ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah’ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir. (Bakara 229)

Bu ayette ‘talak’ fiilinin faili erkek, ‘iftedet’ fiilinin faili de kadındır. Bunun için talak erkeğin boşama yetkisi, ‘iftida’ da kadının boşama yetkisidir. Yani talakta kararı erkek verir, iftidada son kararı kadın verir.

Evliliğin yürümeyeceği endişesine kapılan kadın, durumu yetkililere bildirir. Yetkililer; hakemler, mahkeme, aile büyükleri gibi çeşitli etkin kişiler veya makamlar olabilir. Kadın bu yetkililere iftida için; ‘kocamı sevmiyorum’, ‘kocam beni dövüyor’, ‘inanç farklılığımız var’… gibi herhangi bir nedenle başvurabilir. Bu durumda yetkililer, Nisa suresinin 35. ayetine göre davranmak zorundadırlar.

Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır. (Nisa 35)

Bu hakemler kadına iftidâ yetkisi verirler. Kadın, ayrılmaya karar verirse, kocasından aldığı mehir, hediye vb. gibi malları geri verir. Bunlardan ne kadarının geri verileceğine yetkililer karar verirler. Kocanın suçu yoksa tamamını geri vermesi gerekir. Kocanın suçu varsa kadın sembolik bir mal verir. (İftida yaptığı için)

Bazen erkek, karısından mal alabilmek için karısını iftidaya çeşitli yollarla mecbur bırakabilir. (İftira, psikolojik baskı vs.) Erkeğin böyle yapmak istemesinin nedeni talak yoluyla boşamada kadından mal alamayacak olmasıdır. Çünkü talakta erkek kesinlikle kadından mal alamaz. Bu Nisa suresinde kesin bir ifadeyle yasaklanmıştır:

Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? (Nisa/20)

Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz?(Nisa/21)

Böyle bir su-i istimal olmaması için Allah teala devreye yetkili kişilerin girmesini ister. Yetkili makam mahkemedir. Mahkemenin olmadığı yerde hakeme başvurulur. Mahkeme de işi hakeme havâle edebilir. Yetkililer erkeği suçlu görürler ve böyle bir su-i istimal tespit ederlerse yine ayrılmaya karar verirler ama kadının erkeğe mal vermesine mani olurlar.

Böyle bir durumda boşanma talebi kadından geldiği için erkeğe sembolik bir mal verir. Mesela Hz. Osman iftida yapan bir kadını bir küpeyle kocasından ayırmıştır. Bu hüküm kocanın suçlu olduğu durumda böyledir. Mahkeme (veya hakemler) kocada bir suç bulamazlarsa kadın iftida yaptığı için önceden kocasından aldığı tüm malını (mehir, hediye vs.) geri verir. (Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır- Süleymaniye vakfı yayınları)]

ve men yettekıllâhe yec’al lehû mahrecen (Sonraki ayetle birlikte)

 

3-) Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib* ve men yetevekkel ‘alAllâhi feHUve hasbüh* innAllâhe baliğu emriHİ, kad ce’alAllâhu likülli şey’in kadra;

Ona ummadığı bir taraftan yaşam gıdası verir! Kim Allâh’a tevekkül ederse, O, ona yeter! Muhakkak ki Allâh, emrini yerine ulaştırandır! Gerçekten Allâh, her şey için bir kader meydana getirmiştir! (A. Hulusi)

03 – Ve onu hatır-u hayaline gelmez cihetten merzuk eder ve her kim Allaha tevekkül kılarsa o ona yetişir, her halde Allah emrini yerine getirir, Allah her şey için bir miktar tayin etmiştir. (Elmalı)

 

ve men yettekıllâhe yec’al lehû mahrecen; Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib ve kim Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olursa Allah onun için bir çıkış yolu açar. Yani bu tip boşanmalarda tutun ki tüm zamana yaymaya rağmen bir türlü aile tutunamadı bir arada ve artık kadın boşanmak durumunda kaldı, o zaman da Allah var diyor. Yani bu ayetlerin bu surenin amacının kadının mağduriyetini önlemek olduğu da bir kez daha anlaşılıyor.

Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib Allah onu hiç görmediği hiç bilmediği hiç hesap etmediği, yani 50 tane hesap yapar, hesap yapmadığı 51. yerden rızıklandırır. Burada Hz. Aişe’yi analım Rızık deyince boğazından geçen aklına gelenin aklına şaşarım diyordu. Rızık deyince aklımıza sırf boğazdan geçenler gelmesin. Tüm zamanlar için geçerli ilahi bir müjdedir bu ayet aslında ve her durum için geçerlidir. Yani köşeye miş sıkıştınız, bittim mi dediniz, rabbinize eğer sırtınızı yaslıyorsanız o zaman inanın ki ve men yettekıllâhe yec’al lehû mahrecen kim Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde davranırsa, Allah onun için bir kapı açacak, onu mahcup etmeyecek. Bu ömrümüz boyunca gördüğümüz ve göreceğimiz hakikat değil midir. Nasıl inkar edebiliriz. Bittim ya rabbi dediğimiz her seferinde yettim kulum demedi mi rabbiniz. Dedi. Eğer doğrusunu söylersek, itiraf edersek bunu söylemek durumunda kalırız.

ve men yetevekkel ‘alAllâhi feHUve hasbüh ve kim Allah’a dayanırsa, güvenirse iyi bilsin ki O, ona yeter. innAllâhe baliğu emriH şüphesiz Allah emrini gayesine erdirendir. Veya baliğun emrehu okunuşuna istinaden, Allah’ın emri hedefini bulur diye çevirebiliriz. kad ce’alAllâhu likülli şey’in kadra doğrusu Allah her bir şey için bir ölçü, bir kader koymuştur. Kader ölçü demektir. Ölçüsüzlük kadersizliktir. Kadere iman; Allah’ın hiçbir şeyi ölçüsüz yaratmadığına imandır.

 

4-) Vellâiy yeisne minelmehıydı min nisâiküm inirtebtum fe’ıddetühünne selâsetü eşhürin, vellâiy lem yehıdne, ve ülatul’ahmali eceluhünne en yeda’ne hamlehünn* ve men yettekıllhe yec’al lehu min emriHİ yüsra;

Kadınlarınızdan aybaşı hâlinden ümit kesenlere (menopoza girenlere) gelince, eğer (iddetlerinden) kuşkuluysanız, onların iddeti üç aydır. Aybaşı olmamış kadınların da (böyledir)… Hamilelerin (iddeti) ise, onların iddetleri yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allâh’tan korunursa, onun için işinde bir kolaylık oluşturur. (A. Hulusi)

04 – Hayız dan kesilmiş olan kadınlarınız – şüphelendinizse – onların iddeti de üç aydır, hayız görmeyenler de öyle, yüklülerin ise ecelleri hamillerini vaz’ı etmeleridir ve her kim Allaha korunursa Allah onun işine bir kolaylık verir. (Elmalı)

 

Vellâiy yeisne minelmehıydı min nisâiküm inirtebtum fe’ıddetühünne selâsetü eşhürin ve ay halinden tamamen kesilen kadınlarınız konusunda şüphe ve tereddüde düşerseniz bilin ki onların bekleme süresi 3 aydır. İddeti 3 aydır. vellâiy lem yehıdne hiç ay hali görmeyenler ki de (aynıdır) öyledir. Yani kocası ölen kadından farklı olarak diye anlayacağız. Çünkü kocası ölen kadının iddet süresi,ü ölümden sonraki bekleme süresi Bakara/234 ayetine göre 4 ay 10 gündür. 3 aydan farklı yani.

ve ülatul’ahmali eceluhünne en yeda’ne hamlehünne hamilelerin iddet süresi ise hamillerini vaz’ edinceye kadardır yani çocuklarını doğuruncaya kadar. Çocuklarını doğurdukların da onların iddeti tamamlanmış olur. Burada iddetin hikmetinin aslında nesil emniyetini sağlamak, neslin karışmasının önüne geçmesini sağlamak olduğunu anlıyoruz.

ve men yettekıllhe yec’al lehu min emriHİ yüsra kim de Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olursa Allah onun için Allah ona emrini kolay kılar. Yani yukarıdakileri doğrudan yalınkat emir olarak ta anlayabiliriz ve bu emri, emir olarak, Türkçede kullandığımız manada emir, buyruk olarak anlayabiliriz.

Emrini kolaylaştırır ne demek? Psikolojinin yasalarını da Allah koymadı mı, insan psikolojisinin. O koydu. Teslim olan huzur bulur demek bence. Yani Allah’a teslim olursanız huzur bulursunuz. Ya teslim olmazsanız ne yaparsınız? Hiç, teslim olmasanız da O emrini yürütecek. Teslim olmasanız da o gelecek başınıza. O’nun dilediği insanın yararınadır derseniz siz rahatlamış olursunuz. O’na teslim olursanız sizin içiniz rahatlamış olur. asıl olan da bu değil mi? Aslında siz rahatlarsanız ve geleni; “Bunda bir hayır vardır” derseniz tüm engelleme talebinize rağmen, tüm tedbirlerinize rağmen eğer engelleyemiyorsanız bir hadiseyi var bunda da bir hayır demek aslında hayrınıza değil midir. En azından psikolojik olarak umudu diri tutmak değil midir. Hiç umudu diri tutmakla umudu öldürenin hali bir olur mu? Aslında ben buradan bunu anlıyorum.

 

5-) Zâlike emrullahi enzelehû ileyküm* ve men yettekıllâhe yükeffir ‘anhu seyyiatihi ve yu’zım lehû ecra;

İşte bu (uygulamalar) Allâh’ın işidir ki, onu size inzâl etti… Kim Allâh’tan korunursa, kötülüklerini ondan siler ve onun için ecri büyütür.

05 – İşte bu (anlatılan ahkâm) Allahın emridir, onu size indirdi ve her kim Allah dan korkarsa Allah onun kabahatlerini örter ve ecrini büyültür. (Elmalı)

 

Zâlike emrullahi enzelehû ileyküm* ve men yettekıllâhe yükeffir ‘anhu seyyiatihi ve yu’zım lehû ecra işte bu Allah’ın size indirdiği emridir, buyruğudur. Kim Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olur, Allah’a saygı da kusur etmezse Allah onun günahlarının üstünü örter. Allah onun günahlarını yok sayar. Yani Allah onun hayat filminden kötü kareleri keser. Bugün sinema diliyle konuşacak olursak. ve yu’zim lehu ecra ve ona muazzam bir ödül verir.

Müslüman tek dünyalı gibi düşünemez ki aziz Kur’an dostları. Müslüman çift dünyalı. Allah’ın buyruğuna teslim olanı Allah ödülsüz bırakır mı. Onun için iman, takvalı iman olmalı diyor, anlaşılan bu. Yani takvasız iman olmasın, takviyeli iman olsun, takvalı iman.

 

6-) Eskinûhünne min haysü sekentum min vucdiküm ve lâ tudârruhünne litudayyiku ‘aleyhinn* ve in künne ülati hamlin feenfiku ‘aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehünn* fein erda’ne leküm featûhünne ucûrehünne, ve’temiru beynekum Bima’ruf* ve in te’asertum feseturdı’u lehû uhra;

Onları (boşadığınız kadınları) şartlarınız elverdiğince yaşadığınız mekânın bir kısmında iskân edin. Onları sıkıntıya sokmak için onlara zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğum yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Eğer sizin (çocuklarınızı) emzirirlerse, onlara ücretlerini verin. Aranızda (bu meseleleri) güzel örf ile istişare edin. Eğer anlaşamazsanız, onun (çocuğun babası) için başka bir kadın (çocuğu) emzirir. (A. Hulusi)

06 – O kadınları gücünüzün yettiğinden sâkin olduğunuz yerin bir kısmında iskân ediniz, ve üzerlerine tazyik yapmak için onları ızrara kalkışmayınız ve eğer yüklü iseler hamillerini vaz’ı edinceye kadar nafakalarını verin, sonra sizin hesabınıza emzirirlerse o vakit de ecirlerini verin ve aranızda iyilikle emr edin ve eğer zorlaşıyorsanız o halde baba hesabına diğer bir emzikli emzirecektir. (Elmalı)

 

Eskinûhünne min haysü sekentum min vucdiküm iddet bekleyen kadınlar hakkında tabii bu. İmkanlarınız nispetinde barındığınız standartlara uygun olarak onları da barındırın. Böyle anlarsak, biraz açılımlı bir tercüme oldu bu. ve lâ tudârruhünne litudayyiku ‘aleyhinne onlar üzerinde baskı kurup hayatlarını çekilmez hale getirmeyin. Yani dünyayı başlarına zindan etmeyin. Yine kadını koruyor. Kadının mağdur olan taraf olduğunu biz buradan anlıyoruz bu ayetlerin indiğinde. Yine kadını koruyor. Yani mağduru ve mazlumu koruyor.

ve in künne ülati hamlin feenfiku ‘aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehünne eğer onlar hamile iseler feenfiku ‘aleyhinne hattâ yeda’ne hamlehünne çocuklarını doğuruncaya kadar onların nafakalalarını verin. Açık. Tefsire mahal yok. Çocukları doğuncaya kadar nafakası babaya ait.

fein erda’ne leküm featûhünne ucûrehünne eğer onlar müşterek yavrunuzu sizin hesabınıza emzirirlerse onların ücretlerini verin. Ayrıntılarla dolu bu ayet muhatabın dikkatini ortak meyve olan çocuğa karşı sorumluluğa çekmekte. Boşanmaları drama dönüştüren ortada kalan çocuklardır aslında. Eşler bebeğe karşı sorumludur. Özellikle baba sorumludur. Annenin külfeti hamileliktir. Doğduktan sonra baba ise çocuğun, bebeğin bakımını üstlenmek zorundadır. Bebek için ortak aklı harekete geçirin ve en azından bebeğin saadeti için boşanmış dahi olsanız müşterek meyveniz için ortak akılla hareket edin diyor bu ayet.

ve’temiru beynekum Bima’rufin çocuğun geleceğini kendi aranızda istişare edin, işte ortak aklı harekete geçirin. ve in te’asertum feseturdı’u lehû uhra eğer emzirme hususunda (Emzirme hususunda karşılıklı zorlanırsanız baba hesabına bir başkası emzirecektir. Yani bir başkası emzirmek zorunda da bunun bedelini de baba vermek zorundadır. Yani anne emzirmeye zorlanamaz diyor, boşanmış annenin hakkını işte bu derece koruyor çocuğu korumakla birlikte bu ayet.

 

7-) Liyunfık zû se’atin min se’atih* ve men kudire ‘aleyhi rizkuhu felyunfık mimma atahullah* lâ yukellifullahu nefsen illâ ma ataha* seyec’alullahu ba’de ‘usrin yüsrâ;

Varlık sahibi olan, kendi zenginliğine göre nafaka versin. İmkânları daraltılmış kimse de Allâh’ın kendisine verdiğine göre nafakasını versin. Allâh hiç kimseyi, ona verdiğinden ötesiyle sorumlu tutmaz! Allâh zorluktan sonra bir kolaylık oluşturur! (A. Hulusi)

07 – Genişliği olan genişliğinden infak etsin, rızkı dar olan da Allahın ona verdiğinden infak eylesin, Allah bir nefse verdiğinden başka teklif etmez, Allah bir usrun arkasından bir yüsür yapar. (Elmalı)

 

Liyunfık zû se’atin min se’atih netice de, yani sonuçta imkanı olanlar imkanı nispetinde harcama yapsın. ve men kudire ‘aleyhi rizkuhu felyunfık mimma atahullah inkanı kıt olanlar da Allah’ın verdiği kadar yapsın. Yani imkanları nispetinde yapsınlar. lâ yukellifullahu nefsen illâ ma ataha Allah hiç kimseyi verdiğinden fazlasını yapmaya zorlamasın. Verdiğinden fazlasını yapmakla mükellef tutmaz. Zımnen eğer ağır bir sorumluluk yüklüyorsa daha fazlasını verecek demektir şeklinde de anlayabiliriz. seyec’alullahu ba’de ‘usrin yüsrâ belki de Allah zorluktan sonra bir kolaylık verir kim bilir. Her şey Allah’ın elinde. Hazineler Allah’ın elinde yeter ki teslim olsunlar. Yeni bir pasaj;

 

😎 Ve keeyyin min karyetin ‘atet ‘an emri Rabbiha ve RusuliHİ fehasebnaha hısaben şediyden ve ‘azzebnaha ‘azâben nükra;

Rabbinin ve O’nun Rasûllerinin emrinde haddi aşan nice ülke halkı vardır ki, biz onu şiddetli bir hesaba çektik ve onu alışılmadık bir azapla azaplandırdık. (A. Hulusi)

08 – Nice memleket (nice şenlik) Rabbinin ve resullerinin emrinden çıkıp azdı da biz onu şiddetli bir hesaba çektik ve görülmedik bir azâba giriftar eyledik. (Elmalı)

 

Ve keeyyin min karyetin ‘atet ‘an emri Rabbiha ve RusuliH rablerin,n ve O’nun elçilerinin emrini dinlemeyen nice topluluklar gelip geçmiştir.

Surenin başında boşanma konusunda ki ilahi sınırları, kadına zulmü devam ettirerek çiğneyecek olanlara, Allah’ın sınırlarını çiğneyen geçmiş kavimlerin başına gelenler hatırlatılarak aman böyle yapmayın sizin de başınıza aynısı gelir deniliyor zımnen.

fehasebnaha hısaben şediyden ve ‘azzebnaha ‘azâben nükra sonunda biz hepsiyle pek çetin bir biçimde hesaplaşmış, inanılmaz bir azaba çarptırmışızdır onları.

 

9-) Fezâkat vebale emriha ve kâne ‘akıbetu emriha husra;

Böylece işlerinin vebalini tattı ve işlerinin sonu hüsran oldu. (A. Hulusi)

09 – O suretle emrinin vebalini tattı ve işinin akıbeti bir hüsran oldu. (Elmalı)

 

Fezâkat vebale emriha ve kâne ‘akıbetu emriha husra nihayet yaptıklarının vebalini tatmışlardır ve onların sonu hüsran olup çıkmıştır.

 

10-) E’addAllâhu lehüm ‘azâben şediyden fettekullâhe ya ulil’elbabi, ellezine amenû* kad enzelAllâhu ileyküm Zikra;

Allâh, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır! Allâh’tan korunun, ey iman etmiş Ulül Elbab (derin düşünebilen akıl sahipleri)! Allâh size gerçekten bir hatırlatıcı (Zikir) inzâl etmiştir! (A. Hulusi)

10 – Allah öyleler için şedid bir azâb hazırlamıştır, ondan dolayı Allahtan korkun da korunun ey halis özü, temiz aklı olanlar: iman edenler! İşte Allah size bir zikir indirdi. (Elmalı)

 

E’addAllâhu lehüm ‘azâben şediyden fettekullâhe ya ulil’elbab Allah onlar için çok şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey akıl sahipleri, ey işleyen bir tasavvuru olanlar, ey muhakemesi güçlü olanlar, ey öz akıl sahipleri artık Allah’a karşı sorumlu davranın, sorumsuz davranmayın, Allah’ın kullarına zulmetmeyin, kadını zayıf diye ezmeyin, zımnen. ellezine amenû* ey bu vahye iman edenler siz de öyle yapın. kad enzelAllâhu ileyküm Zikra zira Allah size uyarıcı bir mesaj indirmiştir. Farkınız bu. Yani kitap indirilmeyen bir toplulukla  kitaplı bir topluluk aynı davranır mı? Siz kitap indirilmemiş gibi m,i davranacaksınız, yani kabaca kitapsızmış gibi mi hareket edeceksiniz. Allah hiçbir şey söylemedi diyebilir misiniz. Artık kitaba muhatap bir toplum olarak.

 

11-) Rasûlen yetlû ‘aleyküm âyâtillâhi mubeyyinatin liyuhricelleziyne amenû ve ‘amilussalihati minezzulumati ilenNûr* ve men yu’min Billâhi ve ya’mel salihan yudhılhu cennatin tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha ebeda* kad ahsenAllâhu lehu rizka;

Rasûl ki, iman edip imanının gereğini uygulayanları, karanlıklardan Nûr’a çıkarmak için apaçık hâlde Allâh’ın işaretlerini size bildirir. Kim Esmâ’sıyla hakikati olan Allâh’a iman eder ve imanının gereğini uygularsa, onu, içinde sonsuz yaşamak üzere, altından nehirler akan cennetlere dâhil eder. Allâh onun için gerçekten bir rızık ihsan etmiştir. (A. Hulusi)

11 – Bir Resul gönderdi, Allahın nûrlar saçan, yollar açan âyetlerini sizlere karşı okuyor ki iman edip salih amel işleyenleri zulmetlerden nûra çıkarsın ve her kim Allaha iman edip salâh ile çalışırsa Allah onu altından ırmaklar akar cennetlere koyacak: orada ebediyen muhalledler, öyle ki Allah ona hakikaten güzel bir rızk ihsan etmiş. (Elmalı)

 

Rasûlen yetlû ‘aleyküm âyâtillâhi mubeyyinatin liyuhricelleziyne amenû ve ‘amilussalihati minezzulumati ilenNûr uzun oldu toparlamaya çalışayım mealen; iman eden ve salih amel işleyenleri, “küfrün” karanlıklarından, “İmanın” aydınlığına çıkarmak için Allah’ın apaçık ayetlerini okuyan bir elçi göndermiştir Allah.

ve men yu’min Billâhi ve ya’mel salihan yudhılhu cennatin tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha ebeda kim Allah’a iman eder ve Allah’a imanını salih amelle taçlandırır, yani iman sözde kalmaz, iman özden ele, dile, ayağa, göze, kulağa yani hayata yansırsa. El imanla tutar, göz imanla görür, kulak imanla duyar, ayak imanla yürür, yürek imanla severse, akıl imanla düşünürse, iman onda hayata yansırsa yudhılhu cennatin tecriy min tahtihel’enhar tabanından ırmakların çağladığı cennetlere koyacaktır onları. halidiyne fiyha ebeda orada kalıcıdırlar, geçici değildirler. kad ahsenAllâhu lehu rizka böylece Allah ona tarifsiz bir rızık vermiş olur.

Şimdi bu ayetin, 11. ayetin sonunu daha önce okuduğumuz ve men yettekıllâhe yec’al lehû mahrecen (2) Ve yerzukhu min haysü lâ yahtesib (3) ayetleriyle beraber yan yana koyalım. Yani Allah’a karşı sorumlu davranan, Allah’a karşı saygısızlık etmeyene Allah bir kapı açacak ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandıracak ayetiyle kad ahsenAllâhu lehu rizka (11) böylece Allah ona tarifsiz bire rızık verecek ibaresini yan yana koyduğumuzda ne çıkıyor? Cennet rızıkların en büyüğüdür. Bu çıkıyor. Demek ki rızık deyince boğazımıza giren aklımıza gelmeyecek.

 

12-) Allâhulleziy haleka seb’a Semavatin ve minel’Ardı mislehünn* yetenezzelül’emru beynehünne lita’lemu ennAllâhe alâ külli şey’in Kadiyrun, ve ennAllâhe kad ehâta Bikülli şey’in ‘ılma;

O Allâh ki, yedi semâ yarattı ve arzdan da onların bir mislini! Emir (hüküm – iş) onların ARALARINDAN sürekli – kesintisiz inzâl olur (Allâh’ın Esmâ’sındaki özelliklerin açığa çıkışı olan Astrolojik {melekî} tesirlerin varlık üzerindeki etkileri)! Tâ ki Allâh’ın her şeye Kaadir olduğunu ve Allâh’ın her şeyi (yaratanı olarak) ilmen ihâta ettiğini bilesiniz.

(Not: Gazalî’nin “İhyâ-u Ulûmi’d Dîn” adlı eserinde, Ashabın âlimlerinden olarak bilinen İbni Abbas r.a.’ın şöyle dediği nakledilmektedir: “O Allâh ki yedi semâ yaratmış, arzdan da onların bir mislini; ARALARINDAN hüküm inip duruyor! (Talâk: 12) Âyet-i Celiylesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız.” Bir başka nakilde de: “Beni tekfir ederdiniz!”) (A. Hulusi)

12 – O Allah ki yedi Semâ yaratmış. Arzdan da onların bir mislini, aralarından emir inip duruyor şunu bilesiniz diye ki: Allah her şey’e kadirdir ve Allah her şey’i ilmiyle ihata etmiştir. (Elmalı)

 

Allâhulleziy haleka seb’a Semavatin ve minel’Ardı mislehünne Allah O’dur ki 7 kat göğü yarattı ve yine yerden de bir o kadarını yarattı. Yani 7 kat göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah’tır. Çok ilginç bir ibare bu. Veya minel’ardı da ki mini beyaniye sayarak benzer bir biçimde yeri de yarattı diye çevirebiliriz. İbtidaiye sayarak 3. bir ihtimal yerden de onların bir benzerini yaratmaya başladı diye çevirebiliriz. İbtida daha doğrusu sayarak. Başlangıç yani yaratmaya başlama.

Burada bir kelime var Mislehünne. Sadece burada geçer Kur’an da bu arzın çok katmanlılığına delalet edebilir. Yani arzın çok katmanlılığına. Arzın merkezine doğru katmanlılığına delalet edebilir. Fakat dünyamıza benzer başka dünyaların varlığına da delalet edebilir ve bu 2. delalet eğer sahihse gerçekten çok ilginç bir ifadedir ve üzerinde durulmalıdır. Yani üzerinde hayat bulunan yer yüzü gibi daha ne yer yüzü yani mislehünne 7 rakamının da çokluktan kinaye olduğunu düşünürsek nice nice yer yüzü gibi yer yüzüler var. Yani dünyalar var şeklinde anlamamızın önünde de hiçbir engel yoktur.

yetenezzelül’emru beynehünne lita’lemu ennAllâhe alâ külli şey’in Kadiyrun ve ennAllâhe kad ehâta Bikülli şey’in ‘ılma O’nun yaratıcı iradesi bu ikisi arasında her an, her saniye yenilenecek, tekrarlanacak, yenilenerek tecelli eder ki Allah’ın her şeye muktedir olduğunu ve her şeyi akıl sır ermez bir ilimle kuşatmış olduğunu kavrayabilesiniz.

Ayetin sonunda Allah’ın sınırsız kudretine ve akıl sır ermez ilmine bir atıf var. O’nun sınırsız kudretine ve akıl sır ermez  bilgisine atıf yapılması mislehünne için yaptığımız 2. tefsiri sanki teyit eder bir haldedir. Yani şu alemde ki sadece kendi yıldız sistemimizin içini bile henüz tam bilmiyorsunuz. Sizin yıldız sisteminiz gibi sadece sizin galaksinizde 100 milyarlarca yıldız sistemi var ve bu galaksi gibi bilinen şu anda 400 milyar galaksi var. Yani zihin durur, akıl durur, söz durur. Ey insan senin cirmin ne ki. Sen hala bu kadar büyük kâinatın hâlikı olan Allah karşısında haddini mi aşacaksın. Yani Onun senin için çizdiği sınırlara posta mı koyacaksın. Allah benim için sınır çizemez demeye mi getireceksin. Kendi haddini nasıl unutabilirsin. Şu aleme bak, şu evrene bak, evrenin büyüklüğünü düşün, Allah’ın yaratıcı kudretinin büyüklüğünü düşün ve senin bu evren içinde ki cirmini, konumunu düşün ve Allah’a karşı kulluğunun bilincinde ol. Haddini bil ey insan. Haddini bilirsen rabbini bilirsin. Allah’ın büyüklüğünü bilirsen kendi küçüklüğünü bilirsin. Kendi küçüklüğünü bilirsen değerini bilirsin. Eşyaya kul olmaz, Allah’a kul olursun.

Sadakallahul azıym. Rabbimizden bizi başkalarına kul etmemesini, sadece ama sadece kendine kul etmesini, kendi huzurunda esas duruşunu koruyan kullarından kılmasını niyaz ederiz.

Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Allah doğru söyledi. Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
2 Yorum

Yazan: 17 Ocak 2014 in KUR'AN

 

Etiketler: , , ,

2 responses to “Tefsir Dersleri TALÂK SURESİ (11 – 12)(177 – B)

  1. Suat

    12 Aralık 2014 at 06:48

    4. ayet hakkında daha fazla bilgi girebilir misiniz veya daha açıklayıcı bir kaynak gösterebilir misiniz?

     
    • ekabirweb

      12 Aralık 2014 at 11:45

      Merhaba, Tâlak/4 ayet tahmin ediyorum anlamı açık olduğu için kısa tutulmuş. Diğer bir çok tefsirde de aynı. Sadece Elmalı tefsiri en geniş şekilde anlatmış. Oraya bakabilirsiniz. Daha orijinal farklı ve mantıklı bir açıklama bulabilirseniz bu bilgiden beni de mahrum etmeyin. Esen kalın Allah’a emanet olun.

       

Yorum bırakın