RSS

Tefsir Dersleri NUH SURESİ (21-28) (182-A)

21 Mar

5

“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

BismillahirRahmanirRahıym

 

El Hamdu Lillahi Rabbil’Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.

Rabbim hayır ile başlat, hayırlısıyla tamamlat. Rabbim bize kolay getir, güç getirme. Amin.

Değerli Kur’an dostları geçen dersimizde Nuh sure-i celilesinin 20. ayetine kadar işlemiştik. Hatırlayacaksınız tuğyan olan yerde tufan olmaz mı demiştik. Aslında Nuh suresi özetle bunu söylüyor. Tuğyan olan yerde tufan olur. Allah’a isyanın ayyuka çıktığı bir yerde tufan olur. Fakat aslolan sizin geminizi yapmanızdır. Siz geminizi yaparken herkes bir şey söyleyebilir. Tıpkı Hz. Nuh’a; bak, bak, seninki karada gemi yapıyor, nerede yüzdürecekse diye dalga geçenler gibi. Fakat suyun rabbi, göklerin rabbi, denizin rabbi geminizi yüzdüreceğiniz zamanı gelince denizi ayağınıza getirir. Eğer O’nun için yola çıkmış, O’nun için yaşamış, hayatınızı hakikate davet uğrunda geçirmiş ve samimiyetle iman etmiş, güvenmişseniz bunu yapar. Tüm çağlara bu kıssanın içinde bulunduğu Nuh suresinin verdiği ders budur. Her çağın Nuh’una; sen gemini yapmaya devam et. Deniz lazım olursa denizin rabbi ayağına getirir mesajdır. Şimdi kaldığımız yerden Nuh suresinin tefsirine devam ediyoruz.

 

Bismillah

21-) Kale Nuhun Rabbi innehüm ‘asavniy vettebe’u men lem yezidhu maluhu ve veleduhû illâ hasara;

Nuh dedi ki: “Rabbim… Muhakkak ki onlar bana âsi oldular; malı ve çocuğu kendisinin hüsranından başka bir şeyi artırmayan kimseye tâbi oldular.” (A. Hulusi)

21 – Nuh dedi ki: yarab! Malûmun onlar bana isyan ettiler ve malı ve veledi kendisine hasardan başka bir şey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler. (Elmalı)

 

Kale Nuhun Rabbi innehüm ‘asavniy Nuh dedi ki; Rabbim onlar bana isyan ettiler. Açıkça, kuşkusuz, tereddütsüz onlar bana isyan ettiler. vettebe’u men lem yezidhu maluhu ve veleduhû illâ hasara malı ve nesli sadece hüsranını artıran bir takım kimselere uydular. Bana isyan ettiler, malı ve nesli çok olanlara uydular. Fakat mal ve nesil onların hüsranını artırdı. Yani onlar dünyevileştiler. Onlar Allah’ın gör dediği yerden değil, şeytanın gör dediği yerden baktılar. Onlar çok olana itibar ettiler. hak olana değil. Ben hakka davet ettim, fakat yanımda ne kadar dünyalık olduğuna baktılar, davet ettiğim hakikate değil. Onun içinde onlar dünyalığın yanında yer aldılar. Çok olanın yanında hakka karşı yer aldılar.

 

22-) Ve mekeru mekren kübbara;

“Çok büyük bir mekr ile mekr ettiler!” (A. Hulusi)

22 – Ve büyük büyük mekre giriştiler. (Elmalı)

 

Ve mekeru mekren kübbara koca koca, büyük büyük, dehşet tuzaklar hazırladılar. Mekr; aslında hile, desise, tuzak manasına gelir. Fakat düzen, düzenek manasını da içerir. Burada fiili ve fiziki bir tuzak mı, yoksa fikri ve zihni bir tuzak mı kastediliyor. Aslında sanki insanın en büyük tuzağının, insanın kendisini içine düşürdüğü en büyük tuzağın kendi kendine kurduğu zihni tuzaklar olduğunu söylüyor gibidir. Yoksa Hz. Nuh’un önüne tuzak kurup ta onu içine düşürdüler anlamını göremiyoruz.

Peki akla kurulan bu tuzaklar neler olabilir? Birincisi (Melek) peygamber istediler, biz onların kendi akıllarının önüne kurdukları tuzakları, bu kıssanın Kur’an da anlatıldığı diğer yerlerden öğreniyoruz. Bu kıssa Kur’an da 30 a yakın yerde, hatta otuz küsür yerde anlatılır. Mesela; Onlar kendi kendilerini düşürdükleri bir tuzak şuydu. İnsan peygamber istemediler. İnsan peygambere karşı geldiler, bir melek peygamber istediler. Araf/63. ayeti bunun delili. Nuh kavmi insan peygamber istemedi, çünkü insan soyundan ümit kesmişti.

Ama insan peygambere itirazın ikinci bir gerekçesi daha var. O da hayat tarzını değiştirmek istemediler. Çünkü insan peygamber olursa onu model almaları lazım. Melek olursa meleği model alamayız diye mazeret ileri sürebilirler. Onun için tüm helak olmuş kavimler insan peygambere itiraz ettiler. İşin özü insandan ümit kesmiştiler çünkü kendilerinden ümit kesmişlerdi. Adeta insandan iyi çıkmaz, insandan adam çıkmaz derecesine yaptılar bunu bu 1. tuzak.

İkinci tuzak yoksul kesimin, fakir kesimin, toplumun düşük kesimlerinin Hz. Nuh’a iman etmesini davete yönelik bir suçlama olarak kullandılar. Hud/27. ayetinin bize gösterdiği bu. Delili bu. Yani davete toplumun alt tabakaları iman etti diye kodamanlar, varlıklılar davetten, iman etmekten kaçındılar. Bu da bir bahaneydi. Aslında onların nasıl kibirli, nasıl küstah olduklarını gösteriyordu. Ki burada da Ve mekeru mekren kübbara derken onu söylüyor aslında. Kendi kendilerine öyle hileler, öyle tuzaklar kurdular ki, korkunç tuzaklar, belki kibre dayalı, tekebbüre datalı tuzaklar. Öyle bir ima da var.

Üçüncüsü mucize talep ettiler. Fakat talep ettikleri mucize gelse inanacaklar mıydı. Tufan geldi inandılar mı, yine inanmadılar. Gönlün görmediğini göz görmez Kur’an dostları. Mucizeler gözlere de hitap ediyordu. Oysa ki vahiy mucizesi gönüllerine hitap ediyordu. Ona kör kalınca diğer beşeri ve tabii mucizelere, yani diğer dışlarında gerçekleşen mucizelere nasıl itimat edeceklerdi ki. Bu bir iman meselesi. Gönülleri kör olduğu için gözleri de görmedi.

Dördüncüsü düzeni sarsmakla itham ettiler Hz. Nuh’u. Bunu da Mü’minun/25. ayetinden öğreniyoruz. Yani düzenimizi bozuyorsun, istikrarı bozuyorsun dediler. Tüm çağlarda ki inkarcıların ithamı bu, istikrarı bozuyorsun. Hakikate karşı hücum ederken bunu söylediler. Sanki düzenlerini alıp kaçan varmış gibi. Aslında onların düzen dedikleri, istikrar dedikleri, batılın, şirkin, küfrün, günahın istikrarıydı.

İşte bütün bunlar akıllarına kurdukları bir tuzaktı. Bu tuzağın içine kendileri düştüler. Çünkü kendi zihinleri kendilerine tuzak kurdu.

 

23-) Ve kalû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerunne vedden ve lâ suva’an ve lâ yeğûse ve ye’ûka ve nesra;

Dediler ki: “Tanrılarınızı sakın bırakmayın! Vedd’i, Süva’i sakın bırakmayın… Yağüs’u, Yauk’u ve Nesr’i de (tanrılarının – putlarının adları)!” (A. Hulusi)

23 – Ve sakın ilâhlarınızı bırakmayın ve sakın bırakmayın ne Veddi, ne Suvâı, ne de Yeğûsü ve Ye’ûku ve Nesri dediler. (Elmalı)

 

 Ve kalû ve dediler ki; lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerunne vedden ve lâ suva’an ve lâ yeğûse ve ye’ûka ve nesra asla onların ilahlarına uymayın lâ tezerunne asla ilahlarınızı terk etmeyin, ilahlarınızı bırakmayın. Asla; veddi, suva’ı, yeğusü, ye’uku ve Nesr’i bırakmayın dediler.

Bu sayılan 5 put nüzül dönemi Araplarının da bildiği putlar. Hatta bölge civar kabilelerde tapınılan putlar bunlar. Mesela Yeğus isimli put erkek şeklindeymiş. Kitabu’l esnam dan öğreniyoruz. Suva’ putu dişi tanrıça şeklindeymiş. Ye’uk putu at suretindeymiş. Nesr putu ise isminde ifade ettiği gibi ak baba suretindeymiş. Demek ki bunlar birer totem gibi de anlaşılabilir bu putlar. Bunlar Nuh kavminin zamanında tapılan putlar olmasına rağmen Arap müşriklerinin de taptığı putlar olması nasıl izah edilir.

İşte bu sual çerçevesinde tefsirlerde bir çok söz söylenmiş. İşte Tufan da bu putlar yok olmadı mı, yok olduysa nasıl intikal etti vs. gibi. İbn. Abbas’tan bize gelen bir rivayete göre bu 5 put İdris peygamberin kavminden 5 veli imiş. Bu 5 veli nasıl putlaşmış, 5 Allah dostu nasıl putlaştırılmış sualine İbn. Abbas’tan gelen rivayet şu cevabı veriyor. Onlar öldüklerinde, onlara çok sevgi besleyen çocukları babalarının Aziyz insanlar, veliy insanlar olduğunu ifade için onlara görkemli birer kabir yaptırmışlar. Onların çocukları yani bu azizlerin torunları gelmişler bir şey yapalım bu büyük dedelerimize, biz de bir katkıda bulunalım onların namına, şanına, onların büyüklüğüne demişler, onlar da resimlerini yaptırmışlar kabirlerinin önüne. Onların torunları gelmiş, tabii merhumların torunlarının torunları, bu kez biz de dedelerimize bir şey yapmak isteriz. Madem bu kadar büyük dedelerin torunlarıymışız, biz de bir şey ilave edelim demişler onlar da heykellerini yaptırmışlar. Onların torunları da biz ne yapalım demişler. Bu büyük büyük dedelerimize biz de bir şey yapalım. Babalarımız şunu yaptı, dedelerimiz şunu yaptı, onların dedeleri bunu yaptı, biz de tapalım demişler. Ve böylece 5 aziz, 5 veli zatın üzerinden kuşaklar geçince 5 puta dönüşmüş. İbn. Abbas’tan gelen rivayet bu, gerçekten de çok manidar, üzerinde durulması gereken, ve ibret alınması gereken bir rivayet. Biz Hz. İsa örneğinde Hıristiyanların onu nasıl ilahlaştırdığına baktığımızda bu hikayenin daha sonraki bir versiyonunu görmüş oluyoruz.

Bugün içinde geçerli değil mi. Herkes işte bu konuda titiz olmalı, dikkatli olmalı. Bu ayetler bize sadece tarihi bir hadiseyi haber vermiyor, aynı zamanda bizi ibret almaya, bunun tekerrür etmemesi için ders almaya davet ediyor.

Tufan insanlığın ortak hafızasında var. Bu konuda yapılmış bir ilmi araştırma görmüştüm. Yer yüzünde ki en kapalı toplumlarda dahi tufan inancı var. Mesela Avustralya Aborjinlerin de, Gutamala da 3.000 me de yaşayan yerlilerde ve kendi adalarının dışına hiç çıkmamış olan Seylan yerlilerinde dahi araştırmacılar, sosyologlar ve sosyal antropologlar Nuh tufanı inancının olduğunu tespit etmişler. Yani yer yüzünden Nuh Tufanı inancının olmadığı bir toplum yok. Kapalı havza toplumları da ada toplumları dahi. O zaman bu tufan insanlığın ortak hafızasında yer ettiği anlaşılıyor. Demek ki insanlık henüz daha bu kadar dağılmadığı dönemlerde olup bitmiş bir olay olsa gerek ki insanlığın tamamının kapalı toplumlar da dahil ortak hafızasında yer etmiş bir hadise ve bize verdiği ders tuğyan ederseniz mutlaka tufana uğrarsınız dersidir. Bu tufanın gökten boşalan sularla olması şart değil, bazen toplumsal huzursuzluk, bazen ahlaki çöküş, bazen anarşi, bazen hiç aklımız gelmedik ailenin çöküşü, dağılışı, insanların erdemlerini yitirmesi, değerlerin yok oluşu vs. gibi bir çok surette gerçekleşebilir. Bunların hepsi aslında tufanın farklı versiyonlarıdır.

[Ek bilgi; {Kur’an; tufanı Allah’ın buyruklarına tam bir şekilde karşı çıkan suçlu toplumlara yöneltilen cezalandırmalardan ibaret olan genel bir muhteva içinde nakleder.

Tevrat top yekün inkârcı insanlığı cezalandıran evrensel bir tufandan bahsederken Kur’an bunun aksine olarak iyice belirlenen müteaddit toplumlara gönderilen çeşitli cezaları zikreder. (ör; Araf/59 -93 ayetleri Nûh, Ad, Semud, Sodom,(Lût) Meyden topluluklarına verilen cezaları ayrı ayrı hatırlatır.) Keza Kur’an Tufanı da özellikle Nuh kavmine mahsus bir felâket olarak bildirir.

Geminin içinde bulunanlar hakkında Kur’an oldukça açık ifade taşır. Allah tarafından Hz. Nuh’a emir verilir ve felaketten masum insanların kalacakların bindirilmesi emri olduğu gibi yerine getirilir.

“(Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; “Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle”. Zaten beraberinde iman edenler çok az idi. (Elmalı) (Hud/40)”
Kur’an gemide kovulan nasipsiz oğul dışında Hz. Nuh’un ailesi ile Allah’a iman eden sayıları az olan yolcuların bulunduğunu bildirir.

Tevrat ise gemide “sayıları az olan mü’minlerin bulunduğunu bildirmez, gerçekte Tevrat’ta geminin içindekiler konusunda 3 rivayet mevcuttur.

1 – Din adamları metnine göre Nuh istisnasız olarak kendi ailesi be her türden bir çift.

2 – Yahvis’te metin pâk hayvanlar ve kuşlar ile murdar hayvanlar arasında ayırım yapar. (gemi, pak hayvanlarla kuşlardan erkek ve dişi olarak yedişer çift, murdar hayvanlardan ise birer çift barındırır.)

3 – Değiştirilmiş Yahvis’te bir cümleye (Tekvin/7-8) göre pak olsun murdar olsun her neviden birer çift. (Maurıce Bucaılle- Kitab-ı Mukaddes Kuran ve bilim)}]

 

24-) Ve kad edallû kesiyra* ve lâ tezidizzâlimiyne illâ dalâla;

“Böylece (bunlar) pek çok kimseyi saptırdılar… O hâlde sen de o zâlimlerin sapkınlığını artır!” (A. Hulusi)

24 – Ve çoğunu şaşırttılar, sen de zalimleri artırma ancak şaşkınlıkca artır. (Elmalı)

 

Ve kad edallû kesiyran doğrusu birçoklarını yoldan saptırdılar, çıkardılar. ve lâ tezidizzâlimiyne illâ dalâla ve sen de (ey Allah’ım) bu zalimlerin delaletini artır. Lafzen böyle çevirmem lazım ama daha bir açılımlı ve daha doğru kabul ettiğim bir çeviriyle çevirmek istiyorum bu zalimleri hedeflerinden daha fazla saptır. Yani onların gözettikleri hedefi tutturamasınlar. Diye dua etti.

 

25-) Mimma hatiatihim uğriku feudhılu naren felem yecidu lehüm min dûnillâhi ensara;

(Nihayet) onlar hatalarından dolayı suda boğuldular da ateşe dâhil edildiler ve kendilerine Allâh dûnunda yardımcılar bulamadılar. (A. Hulusi)

25 – Bir çok hatîatlarından dolayı suya boğuldular da ateşe atıldılar ve kendilerine Allahın dûnünden yardımcılar bulamadılar. (Elmalı)

 

Mimma hatiatihim uğriku onlar günahlarından dolayı boğulup gittiler. feudhılu naren felem yecidu lehüm min dûnillâhi ensara dahası ahirette ateşe atılacaklar ve Allah dışında kendilerine yardım edecek hiçbir kimse bulamayacaklar.

 

26-) Ve kale Nuhun Rabbi lâ tezer ‘alel Ardı minelkafiriyne deyyara;

Nuh dedi ki: “Rabbim… Hakikat bilgisini inkâr edenlerden arz üzerinde hiç kimseyi bırakma!” (A. Hulusi)

26 – Nuh demişti ki: yarab, bırakma yeryüzünde kâfirlerden bir deyyar. (Elmalı)

 

Ve kale Nuhun Rabbi lâ tezer ‘alel Ardı minelkafiriyne deyyara ve Nuh dedi ki, daha doğrusu Nuh ellerini açıp şöyle dua etti; Rabbim, onlardan yer yüzünde bir tane, bir tek kişi bile bırakma. Mostralık, deyyar. Evde kimse yok dediklerinde bir Arap bu kelimeyi kullanır onun için mostralık bir tek kişi dahi bırakma şeklinde anlayabiliriz.

 

27-) İnneKE in tezerhüm yudıllu ‘ıbadeKE ve lâ yelidû illâ faciren keffara;

“Zira sen, onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; hakikat bilgisini inkâr eden ve emirlere karşı çıkandan başkasını doğurmazlar. (Onların genlerinden ancak bu oluşur!)” (A. Hulusi)

27 – Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarıyorlar, ve nankör facirden başka da doğurmuyorlar. (Elmalı)

 

İnneKE in tezerhüm yudıllu ‘ıbadeKE ve lâ yelidû illâ faciren keffara eğer sen onlardan bir tane bırakırsan onlar kafirden başka bir şey doğurmayacaklar ve senin kullarını saptırmaya devam edecekler. Yani onlardan yer yüzünde bir tane mostralık bıraksan bile ya rabbi, o boş durmayıp senin kullarını saptıracak ve ondan da kafir doğacak, başka bir şey değil.

Duanın büyüklüğü emeğin büyüklüğünü gösteriyor değerli dostlar. Ben beddua demiyorum. Bu bir duadır. Küfrü ile azgınlaşmış kafirin artık yer yüzünden sökülüp alınmasını istemek, kendisinin de hayrını istemektir aslında. Çünkü yaşadıkça küfrünü sürdürecek, yaşadıkça azgınlığını artıracak, yaşadıkça günahını çoğaltacak. Onun için beddua demek istemiyorum. Fakat bir peygamber, Efendimiz öyle buyuruyor; Her peygamberin kabul olmuş bir duası vardır. Hz. Nuh’un da kabul olmuş duası bu olsa gerek. Ki emeğin büyüklüğünü biz burada görüyoruz.

Emeğinin büyüklüğünü biz biliyoruz aslında değil mi? ..elfe senetin illâ hamsiyne ‘amen, (Ankebut/14) diyor Kur’an bize. 50 eksiği ile 1000 yıl. Aslında Hz. Nuh’un daveti bu. 950 demiyor, 50 eksiği ile 1.000 diyor. Bunu şöyle de anlayabiliriz Allah’u alem. Bir insanın aklına gelebilecek en uzun ömrü aklınıza getirin. Zaten 1000 yı9l kesretten kinaye olarak kullanılır, Kur’an da da kinaye olarak kullanılmaktadır. İşte 1000 yıla bedel bir gün gibi.

Yine ..lev yu’ammeru elfe seneh. (Bakara/96) İster ki Yahudileşmiş mantık 1000 yıl yaşayayım. Burada olduğu gibi. Dolayısıyla 1000 yıl kesretten kinaye. Aklınıza bir insanın yaşayabileceği en uzun ömrü getirin, ondan, peygamberlikten öncesini düşün illâ hamsiyne ‘amen i (Ankebut/14) böyle anlayabiliriz. İşte bütün bir ömrü boyunca davet etsin o peygamber, fakat bir avuç dışında kimse davetine icabet etmesin. Hz. Nuh’un durumu bu.

Allah resulü Bedir esirleri ele geçtiğinde istişare etmişti. Hz. Ebu Bekir bu istişare sonuncunda; Bırakalım ya ResulAllah demişti. Hz. Ömer ise hepsinin boynunu vuralım demişti. Allah Resulü Ebu Bekir’e dönerek; Ey Ebu Bekir sen; İn tüazzibhüm feinnehüm ıbaduK. (eğer onlara azap edersen onlar benim değil senin kullarındır ya rabbi. ve in tağfir lehüm feinneKE entel Aziyzül Hakiym (Maide/118)eğer affedersen, bağışlarsan ya rabbi sen yücesin zaten. Hükmünde hikmet sahibisin. Yani bağışlasan daha iyi olur diyen İsa gibisin demişti. Ve Hz. Ömer’e dönmüş; sen de “bunların kellelerini vuralım diyen ey Ömer sen de tıpkı lâ tezer ‘alel Ardı minelkafiriyne deyyara (26) onlardan yer yüzünde bir tane bırakma İnneKE in tezerhüm yudıllu ‘ıbadeKE ve lâ yelidû illâ faciren keffara (27) diyen, yani eğer bir tane bırakırsan onlar insanları saptıracaklar ve onlardan facir, günahkar ve kafirden başka bir şey doğmayacak diyen Nuh gibisin. Demişti. Tirmizi, A. Bin Hambel naklediyor bu haberi bize.

 

28-) Rabbiğfirliy ve livâlideyye ve limen dehale beytiye mu’minen ve lilmu’miniyne velmu’minât* ve lâ tezidizzâlimiyne illâ tebârâ;

“Rabbim… Beni, ana-babamı, imanlı olarak evime gireni, imanlı erkekleri ve imanlı kadınları mağfiret et! O zâlimlerin, helâkından başka bir şeylerini artırma!”(A. Hulusi)

28 – Yarab! Mağfiret buyur bana, ve babama anama, mü’min olarak evime girene ve bütün mü’minîn, ve mü’minâta, zalimleri ise artırma ancak helâkça artır. (Elmalı)

 

Rabbiğfirliy ve livâlideyye ve limen dehale beytiye mu’minen ve lilmu’miniyne velmu’minât rabbim beni bağışla, anne babamı bağışla ve benim evime girenleri de bağışla. Tabii ki mü’min olarak girenleri. Ve tüm mü’minleri, iman eden mü’min erkekleri ve mü’min kadınları da bağışla diye en sonunda rahmet duası da yaptı. Yani sadece yukarıda ki bedduayı değil, aynı zamanda mü’minlere de dua etti, çünkü canı çok yanmıştı. Çünkü Allah’a davet etti, kendisine değil. Fakat onlar Allah’a karşı geldiler ve lâ tezidizzâlimiyne illâ tebârâ zalimlerin de sadece tükenişini artır ya rabbi dedi.

Rabbimiz bu duayı Hz. Nuh’un ağzından tüm zamanlarda yaşasın diye vahyin içine koyup bize aktardığına göre amin denmiş sayılır mı? Naçizane böyle sayılsa gerektir. Eğer rabbimiz bu duaya “Amin” demeseydi eğer tabir caizse, Hz. İbrahim’in babasına duayı reddettiği gibi bunu da reddederdi.

Peki sözün özü ne burada? Tuğyan olan yerde tufan kaçınılmaz olur. Günah okyanusunda bir sevap adası olun ey mü’minler, siz geminizi yapmaya devam edin. Herkes günaha batmış olsa bile siz sevabı sürdürün. Ne diyordu Hz. Nuh; Fede’a Rabbehu enniy mağlubun fentasır. (Kamer/10) ellerini kaldırdı ve rabbine şöyle dua etti. Ya rabbi ben bittim dedi, ben yenildim. enniy mağlubun fentasır sen bana yardıma yetiş ya rabbi.

Peki Allah ne buyurdu? Demek ki gücü biterse bir kulun, bittim derse, gücünün sonuna kadar mücadele eder ve bittim derse rabbi ona yettim kulum der. Ve işte cevabı da şöyle oldu.Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir. (Kamer(11) biz de göğün kapılarını açtık, denizi onun ayağına getirdik. Onun duası üstüne dizginlenemez bir su denizini yer yüzüne indirdik. Bimain munhemir, yani denizi ayağına getirdik. Eğer inkarcılar karada gemisini yapan çağın Nuh’larına dalga geçercesine iyi de bunun denizi hani derlerse çağın Nuh’ları hiç tereddüt etmeden denizin rabbi deniz lazım olduğunda onu ayağıma getirir diyebilirler. Zaten bunu dememiz için bu kıssa bize anlatılıyor.

Rabbim kendi çağının Nuh’larından kılsın. Rabbim tuğyan olan yerde tuğyanı üretenlerden değil, tuğyana karşı çıkıp tufanı bir necat olarak kullananlardan kılsın. Rabbim Kenan gibi dağa kaçanlardan değil, Nuh’un gemisine sığınanlardan kılsın inşaAllah.

 

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
2 Yorum

Yazan: 21 Mart 2014 in KUR'AN

 

Etiketler: , , ,

2 responses to “Tefsir Dersleri NUH SURESİ (21-28) (182-A)

  1. esuzun@mynet.com

    21 Mart 2014 at 16:46

    yaptığınız çalışmayı Rabbim salih amel diye ahirette kurtuluşunuza saysın
    not daha önce duhan suresi (156) dahil tüm yazılı olanları almıştım şimdi geri kalan yazıları gönderirmisiniz
    esuzun@mynet.com

     
    • ekabirweb

      21 Mart 2014 at 18:07

      Merhaba 157. videodan itibaren hazırda olanları gönderiyorum. Esen kalın Allah’a emanet olun.

       

Yorum bırakın