RSS

Tefsir Dersleri MÜRSELAT SURESİ (01-50)(185-B)

08 May

5

{{“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

“BismillahirRahmanirRahıym”}}

Değerli Kur’an dostları Mürselat suresi insan suresinin hemen arkasından 77. sırada geliyor. Gönderilenler manasına geliyor. ‘Adiat, Naziat, Zariyat, Saffat ile isim benzerliği var. İbn. Abbas’ın annesi öyle diyor. Peygamberin ağzından akşam namazında son dinlediğim sure bu sure idi diyor.

[Ek bilgi; “Başka bir haber de İbn Abbas’dan geliyor bu rivayet, Buhârî naklediyor; İbni Abbas’ın rivayetinde de surenin adı aynı ve’l-murselâ-ti ‘urfen diye ilk ayeti ile geçiyor. Bu rivayet şöyle; ibn Abbas annesi Ümmül Fadl, babası Abbas’a da ebul Fadl derler.
Demek ki ilk oğulları Fadl’mış, Abbas (ra)’ın. İlk oğula nispetle künyesi anılıyor. İbn Abbas; Ümmül Fadl diyor benden bu sureyi dinlediğinde ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki annem, niye ağlıyorsun dedim, şöyle dedi “Allah resulünü hatırladım da ona ağlıyorum. Çünkü benim Allah resulünün dudaklarından, kendi sesinden son dinlediğim sûre Mürselat sûresidir, son kıldırdığı namaz da akşam namazında dinlemiştim diyor.
Buradan da anlıyoruz ki sahabe hanımları Allah resulünün arkasındalar. Ve Resulallah’la olan hatıralarını unutmuyorlar. Biz yine buradan şunu da anlıyoruz, Allah resulünün akşam namazında Mürselat suresini okuduğunu. Yani akşam namazı gibi kısa bir namazda 1,5 sayfalık bir sure okuduğunu anlıyoruz. (Mustafa İslamoğlu)].

Mekki olduğunda hiç şüphe yok, üslup ve muhteva açısından baktığımızda Mekke’nin ilk yıllarında indirilen surelere benziyor ve İbn. Mes’ud’dan gelen rivayette bunu doğruluyor. Biz Mina da bir mağara da saklanıyorduk, bu sure indi diyor. ki 4. yıla, davetin gizli dönemine, 4. yıla tekabül etse gerektir.

Konusu vahiy ve yeniden diriliş, hesap günüdür kısaca. Şimdi mürselat suresinin tefsirine geçelim.

BismillahirRahmanirRahıym

1-) Velmurselati ‘urfa;

Andolsun o ardı ardına irsâl olunanlara; (A. Hulusi)

01 – Kasem olsun o urf için gönderilenlere. (Elmalı)

Velmurselati ‘urfen şahit olsun birbiri ardınca gönderilenler. ‘urfen; Horozun ibiğine ‘urf denir, atın yelesine atın kimliğini verdiği için ‘urf denir. Ma’ruf ta aynı kökten gelir. herkes tarafından görülüp, tanınıp bilindiği için. İyi şeyler, iyilik, ma’ruf tur. Dolayısıyla bunu öyle bir köke atfetmekte mümkün. İyiliği yaymak için gönderilenler şahit olsun.

Mevsufsuz sıfatlar ilk 5 ayette gelir. Tıpkı benzeri surelerde olduğu gibi nazi’at ta, ‘adiyat ta Zari’at ta, Saffat ta mevsufsuz sıfatlarla başlayan 5 sureden biri. Bunlar nelerdir; müfessirler arasında ihtilaf var. Melekler demişler, rüzgarlar demişler, kâmil ruhlar demişler. Ama biz tıpkı mukattaat harfleri ile başladığı surelerin nasıl vahye delalet ediyorsa bu mevsufsuz sıfatlarla başlayan sureler de mevsuflar vahiydir, ya da vahiyle ilgilidir genel kuraklından hareket ederek manayı öyle verelim. Şahit olsun birbiri ardınca gönderilen ayetler.

2-) Fel’asıfati ‘asfâ;

Şiddetle esip de savuranlara; (A. Hulusi)

02 – Derken büküp devirenlere, (Elmalı)

Fel’asıfati ‘asfân bir fırtına gibi ortalığı kasıp kavuranlar. Yani vahiy gelince nasıl fırtına esmiş insanların akıllarında, kalplerinde, vahyin girdiği toplumlarda nasıl bir fırtına estirmişti. Mekke de estirdiği fırtınayı bir düşünsenize.

3-) Vennaşirati neşra;

Diriltip ayağa kaldıranlara; (A. Hulusi)

03 – Ve neşrederek yayanlara, (Elmalı)

Vennaşirati neşran ve ilahi mesajı yaydıkça yayanlar şahit olsun.

4-) Felfarikati ferka;

Seçip ayıranlara; (A. Hulusi)

04 – Derken seçip ayıranlara, (Elmalı)

Felfarikati ferkan Hakk ile batılı seçip ayıranlar şahit olsun.

5-) Felmülkıyati zikra;

Hatırlatıcıyı ilka edenlere (şuurda açığa çıkaran kuvveler. Mele-i Âlâ. Alûn melekler. “İlka” da, “likâ” da aynen “nefh” gibi derûndan zâhire ya da içten dışa doğru “şuurda” oluşan bir hâl, hissediştir. Ahfâ – Hafî {Sıfat tecellisi} – Sır {Esmâ tecellisi} – Ruh {Fuad – Esmâ mânâları yansıtıcısı} – Kalp {Şuur} – Nefs {Bilinç} sıralamasında, Ruh’tan kalbe yansımaları anlatır. “Halife – İnsan” bu mertebelerin tamamıdır ya da bu bütünlüğe “İnsan” adı verilmiştir; denebilir. Bundan yukarısının ise dile gelip anlatılması doğru değildir, denir. Allâhu âlem! A.H.)! (A. Hulusi)

05 – Sonra bir öğüt bırakanlara. (Elmalı)

Felmülkıyati zikran derken insanı tarifsiz güzellikte bir öğütle, bir nasihatle buluşturanlar şahit olsun.

6-) ‘Uzren ev nüzra;

Özür (kabahati silmek için) yahut uyarı olmak üzere. (A. Hulusi)

06 – Gerek özr için olsun gerek inzar, (Elmalı)

‘Uzren ev nüzra Şöyle meallendirebiliriz biraz açarak; O öğütle imana yöneleni mazur kılan ‘Uzran ve tevbe edenin de affını müjdeleyen ayetler şahit olsun. ‘Uzren ev nüzra. Neziyr; müjde.

7-) İnnema tu’adune levakı’;

Vadolunduğunuz (bâ’s) mutlaka gerçekleşecektir!

07 – Herhalde size vaad olunan muhakkak olacaktır. (Elmalı)

İnnema tu’adune levakı’ elbette tehdit edildiğiniz şey mutlaka, ama mutlaka gerçekleşecektir.

8- ) Feizennücûmu tumiset;

Yıldızlar silindiğinde (ışıkları görünmez olduğunda), (A. Hulusi)

08 – Hani o yıldızlar silindiği vakit, (Elmalı)

Feizennücûmu tumiset yıldızlar söndürüldüğü zaman.

9-) Ve izesSemâu furicet;

Semâ yarıldığında, (A. Hulusi)

09 – Ve o Sema açıldığı vakit, (Elmalı)

Ve izesSemâu furicet gök parça parça, şerha şerha yarıldığı zaman.

[Ek bilgi; PARÇALANAN GÖK

Göklerin yarılmasına gelince; Kuran’da göklerin yarılması, zaafa uğramasıyla ilgili başka ayetler de vardır.

Gök yarıldığı zaman (9)

Gök soyulup çıkarıldığı zaman (Tekviyr/11)

Gök yarılıp, çatlamıştır. Artık o gün zaafa uğramıştır. (Hakka/16)
Bu ayetlerin iki türlü anlaşılabileceği kanaatindeyiz.

1 – Birincisi gök kelimesini Evren olarak alırsak, sürekli genişleyen göğün en dış kısımlarından kaynaklanan bir bozulma (Evren’in vakum yapısının bozulması kastediliyor da olabilir. Bu uzun konuya burada girmeyeceğiz.)

2 – İkinci olarak gök kelimesini Dünya’mızın Atmosfer kısmı olarak alırsak, gerçekten de oluşan bu kadar büyük çaplı depremler, yeryüzündeki faaliyet, muhakkak Atmosfer’i de etkileyecek, Atmosfer hem zaafa uğrayacaktır, hem yarılacaktır, hem de Atmosfer’in koruyucu tabakası Dünya’nın üstünden soyulacaktır.

Zaten Atmosfer, Dünya’nın çekim gücünün ve Atmosfer moleküllerinin hareketinin hassas dengesinde durmaktadır. Dünya’da bahsedilen çapta büyük denge bozukluklarına Atmosfer de dayanamaz. Ayetlerin birinci dereceden kastı öngördüğümüz bu iki anlamdan biri olabilir. Biz, ayetlerin her iki duruma birden işaret ettiğini düşünüyoruz.(Tükenmeyen mucize Kuran)]

10-) Ve izelcibâlu nüsifet;

Dağlar savrulduğunda, (A. Hulusi)

10 – Ve o dağlar savrulduğu vakit, (Elmalı)

Ve izelcibâlu nüsifet ve dağlar un gibi ufak, toz duman edildiği zaman. Farkındasınız, son saatte ne haber veriyor. Kimsenin haber veremeyeceği bir gerçekten haber veriyor. Yani şu milyarlarca yıllık göklerin ve yerin bir ömrü oldun da, bir ölümü oldun da ey insan sen ölümsüz gibi mi davranasın, senin ki nasıl iş demeye getiriyor.

11-) Ve izerRusulu ukkıtet;

Rasûller (-Nebiler değil-) yeni işlevleri için yerlerini aldıklarında. (A. Hulusi)

11 – Ve o elçiler miykatlarına irdirildiği vakit, (Elmalı)

Ve izerRusulu ukkıtet ve bütün elçiler, peygamberler şahitlik vaktinde toplandığı zaman. Şahitlik yerinde ve zamanında toplandığı zaman.

12-) Lieyyi yevmin üccilet;

Hangi gün için ertelenmişlerdi? (A. Hulusi)

12 – Onlar hangi güne tecil edildi? (Elmalı)

Lieyyi yevmin üccilet peki, bütün bunlar ne zaman gerçekleşecek? Hangi gün gerçekleşecekmiş.

13-) Liyevmilfasl;

Ayırt edilme süreci için! (A. Hulusi)

13 – Fasıl gününe, (Elmalı)

Liyevmilfasl kötü ile iyi arasında ki ayırım günü gerçekleşecek. Kötü ile iyi arasındaki ayrım. Yevmil Furkan, yine yevmidiyn din günü.

14-) Ve ma edrake ma yevmulfasl;

Fasl (ayırt edilme) süreci nedir bilir misin? (A. Hulusi)

14 – Bildin mi nedir fasıl günü? (Elmalı)

Ve ma edrake ma yevmulfasl yevmülfasl nedir sen nereden bileceksin, sen nasıl bileceksin yevmülfasllın ne olduğunu. Yani Yevmülfaslı dirayetle bilemezsin. Allah’tan rivayet yoluyla öğren.

15-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte (ölümle birlikte başlayacak ikinci yaşam sürecini) yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

15 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn O gün vay haline yalanlayanların, yalan sayanların o gün vay haline. Bu surede, bu ayetten tam 10 kez gelir. Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn.

[Ek bilgi; “Mükezzibin” kelimesinin her âyette tekrarlanmadan önce geçen konunun ifade ettiği mânâya göre düşünülmesi gerekir. Mesela birinci geçtiği yerde hüküm gününü, ikincide suçlulara yapılacak azabı, üçüncüde Allah’ın ilmini ve gücünü, dördüncüde insanoğlunun muhtaç ve sınırlı bir güce sahip olduğunu, ilâhî kudretin her şeyi kapladığını ve Allah’ın nimetini inkâr mânâları ile ilgilidir. (Elmalı- Tefsir)]

16-) Elem nühlikil’evveliyn;

Evvelkileri helâk etmedik mi? (A. Hulusi)

16 – Helâk etmedik mi evvelkileri? (Elmalı)

Elem nühlikil’evveliyn ne yani biz onların önceki benzerlerini de helak etmedik mi. Yok etmedik mi, mahvetmedik mi, neye şımarıp neye küstahlaşıyorlar.

17-) Sümme nutbi’uhümül’ahıriyn;

Sonra, ardı sıra gelenleri de onlara tâbi ederiz (onlar da helâk olurlar). (A. Hulusi)

17 – Sonra arkalarına takacağız geridekileri, (Elmalı)

Sümme nutbi’uhümül’ahıriyn sonrakileri de onların peşine takıveririz, zor mu Allah için sonrakileri de öncekilerin peşine takmak. Öncekiler hangi yoldan gidip nereye vardılarsa, sonrakiler de oraya varacaklar. Firavunun izini izleyip de Musa’nın vardığı yere varmak olur mu?

18-) Kezâlike nef’alu Bilmücrimiyn;

İşte suçluları böyle yaparız! (A. Hulusi)

18 – Biz öyle yaparız mücrimleri, (Elmalı)

Kezâlike nef’alu Bilmücrimiyn işte biz müçrimlere, yani günahı tabiat haline getirenlere böyle muamele ederiz.

19-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

19 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yazıklar olsun yalanlayanların haline.

20-) Elem nahlukküm min main mehiyn;

Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? (A. Hulusi)

20 – Yaratmadık mı sizi bir hakîr sudan? (Elmalı)

Elem nahlukküm min main mehiyn sizin yaratılış sürecinizi basit ve zayıf bir sıvıdan başlatmadık mı. İnsan suresinin girişinde ifade edilen hakikat burada da farklı bir cümleyle ifade edildi. Sürecin başlangıcına delalet ediyor burada ki mim.

21-) Fece’alnahu fiy karârin mekiyn;

Onu güvenli bir mekânda (rahimde) oluşturduk; (A. Hulusi)

21 – Kılıp da onu bir makarda temkin, (Elmalı)

Fece’alnahu fiy karârin mekiyn ki bu o sıvıyı rahiym gibi sağlam bir karar mahallinde korumaya almadık mı, biz almadık mı. Biz aldık daha doğrusu. Yani rahimde o sıvıyı korumaya biz almıştık.

22-) İla kaderin ma’lum;

Malûm bir kadere kadar! (A. Hulusi)

22 – Malûm bir kadere değin. (Elmalı)

İla kaderin ma’lum önceden belirlenmiş bir süreye kadar onu rahimde biz muhafaza ettik.

23-) Fekaderna* feni’melKadirun;

Böylece biz takdir ettik! Ne güzel takdir edenleriz! (A. Hulusi)

23 – Demek ki ölçmüşüz, demek ki biz ne güzel kâdiriz. (Elmalı)

Fekaderna* feni’melKadirun bütün bunları biz takdir ettik, biz ne güzel takdir ediciyiz. Biz bir kaderle yapıyoruz, ölçüyle yapıyoruz. Kadere iman; Allah’ın ölçüsüz iş yapmadığına imandır. Ey kul sen de ölçülü iş yap mesajı var burada.

[Ek bilgi; “kün fe yekûn” Allah emreder oluş başlar, oluşun nasıl olacağına dair programlamayı yapar. Buna kader diyoruz işte. O programlamayı içine koyar. Onu programlar. Bil kuvve olarak içine koyar, ecnebiler potansiyel diyor bil kuvveye. O bil kuvveyi, bil fiile çevirmek içinde, kinetize etmek içinde start verir, yani başla der. Ve o devam eder.
Eğer iradede vermişse Allah’ın programına aykırı davranabilir. O zaman yanar işte. İrade vermemişse aykırı davranmaz, davranamaz zaten. İrade verdiğine dinamik kader, irade vermediğine statik kader diyoruz. İrade vermediğini otomatik pilota bağlar.
Feni’melkadirun; Bütün bunları biz takdir ettik, biz ne güzel takdir ediciyiz. Biz bir kaderle yapıyoruz, ölçüyle yapıyoruz. (M.İslamoğlu)]

24-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

24 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn vay gele o yalanlayanların haline başına.

25-) Elem nec’alil’Arda kifâtâ;

Arzı bir toplanma yeri kılmadık mı? (A. Hulusi)

25 – Ye kılmadık mı Arzı bir tokat, (Elmalı)

Elem nec’alil’Arda kifâtân yer yüzünü bir arada yaşama alanı yapmadık mı.

26-) Ahyâen ve emvata;

Diriler ve ölüler için! (A. Hulusi)

26 – Gerekse diriler için gerekse emvat, (Elmalı)

Ahyâen ve emvata diriler ve ölüler için. Veyahut ta manevi diriler ve manevi ölüler. Yani kafirler ve mü’minler için yeryüzünü bir arada yaşama alanı yapmadık mı. Yani mü’min de yer yüzünde yalıyor, kafir de. Bu da bizim bir takdirimizin gereği.

[Ahya ve emva Kur’an’da mecazen kullanıldığı yerlerde imanlılığa ve küfre delalet eder. Çünkü iman diriliştir, küfür ölümdür isterse yaşasın. Li yunzire men kâne hayyen(Yasin 70) hay olanları diriltmesi için vahyi gönderdik. Bu ne demek? Yaşayanları diriltmek için. Demek ki ölü olanlar varmış. Yaşayanları uyarmak için. Burada yaşayanlar nefes alanlar manasına mı geliyor? Hayır. Buradaki diriler; Allah’ın verdiği fıtratı öldürmeyenler. (M.İslamoğlu)]

27-) Ve ce’alna fiyha revasiye şamihatin ve eskaynâküm mâen furata;

Orada yüksek (haşmetli, azametli) sâbit dağlar oluşturduk ve size tatlı bir su içirdik. (A. Hulusi)

27 – Ve oturtup da onda yumru yumru oturaklı dağlar, sunmadık mı size bir su (tatlı) bir furat, (Elmalı)

Ve ce’alna fiyha revasiye şamihat ve başı yüce heybetli dağlar var ettik. ve eskaynâküm mâen furata ve yine size billur gibi sular bahşettik. Eskayna ile sekayna, sekaytü; bir bardak su verdim. Eskaytü; akan sudan bir parça nasip verdim demektir. Yani onlara şarıl şarıl akan sular bahşettik.

28-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

28 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn vay gele bu gerçeği yalanlayanların başına. Yazıklar olsun, Allah’ın verdiği suyu içip te kuduranlara.

29-) İntaliku ila ma küntüm Bihi tükezzibun;

Haydi, yalanlamakta olduğunuza gidin! (A. Hulusi)

29 – Haydi boşanın o yalan dediğinize, (Elmalı)

İntaliku ila ma küntüm Bihi tükezzibun haydi artık yalanlayıp durduğunuz hesap gününe doğru ilerleyin bakalım. Yani kaçamazsınız, herkes akıbetine doğru yürüyor, kafirde, mü’min de. Kaçamazsınız, Allah’tan kaçış yok.

30-) İntaliku ila zıllin ziy selasi şu’ab;

Haydi, üççatallı gölgeye gidin (Hristiyanların inandığı teslis – üçleme; Allâh – Ruh-ül Kuds ve Oğlu inancı kurtarsın bakalım sizi, anlamında)! (A. Hulusi)

30 – Haydi boşanın bir üç çatallı gölgeye, (Elmalı)

İntaliku ila zıllin ziy selasi şu’ab 3 boyutlu gölgeye, zehirli bir gölgeye doğru ilerleyin. 3 boyutlu gölge; İnsanın duygu, düşünce ve eylemini kuşatan. Veya cehennemin yakıcı, boğucu ve kör edici gölgesi.

[Ek bilgi; Siz Allah’a inanmıyordunuz. Onun bir ortağı olduğunu; baba, oğul ve mukaddes ruh gibi üç parçadan oluştuğunu zannediyordunuz. Şimdi onun bir olduğuna inanan müminler Arş’ın gölgesinde, o koyu gölgede gölgelenirlerken siz inandığınız üç çatallı gölgeye sığınınız.

Ata’dan rivayet edildiğine göre bu üç çatallı gölge, cehennem dumanın gölgesi diye yorumlanmış, birçok tefsirci bu hitabı da öncekinin bir izahı gibi kabul ederek bunu takip etmişler ve şöyle demişlerdir: Cehennem dumanı üç ayrı yerden yükselecek, kâfirler onu ateşten korur zannederek koşacaklar ve onu en kötü bir halde bulacaklardır. Bu duruma göre bu âyette geçen “zıll”, yani gölge, “yalanlamakta olduğunuz şey”in bir açıklaması demek olur.

Fakat Ebu Hayyan’ın naklettiğine göre, İbnü Abbas şöyle demiştir: Bu hitap haça tapanlara söylenecektir. Müminler Allah sayesinde Arş’ın gölgesinde korunacak, haça tapanlara da, “taptığınız haçın gölgesine gidin” denecek. Zira haçın üç çatalı vardır. ŞU’AB, bir cisimden ayrılan çatallardır.” Yani haçın bir kolu, gövdesi demek olduğundan çatalları üçtür. (Elmalı – Tefsir)]

Demek ki, “Üç çatallı bir gölge”, hıristiyanlığın teslis inancının, Allah’ı oluşturduğuna inandıkları üç unsurun bir simgesidir. Haç, onu temsil eder. Hıristiyanlık bunu ve Ahireti yalanlamıyor fakat en büyük kurtuluşu bu haçtan bekleyerek buna inanıyor. Bu nedenle Ahirette, o hüküm günü müslümanlar inanmış oldukları o saf bir Allah inancı gölgesinde gölgelenirlerken, “Allah hem birdir, hem üçtür” diye üç unsur ile teslis (üçlemey)e inananlara: “Haydin gidin, o “üç çatallı teslis gölgesine” denecek. Fakat öyle bir üç çatallı gölge neye yarar? Gölgelendirir mi? Azaptan korumak için bir faydası olabilir mi?

31-) Lâ zaliylin ve lâ yuğniy minelleheb;

Ne (ateşten) gölgelendirir ve ne de (renk renk) alevden kurtarır! (A. Hulusi)

31 – Ne gölgelendirir ne alevden korur. (Elmalı)

Lâ zaliylin ve lâ yuğniy minelleheb Evet, öyle bir gölge ki serinletmez ve ateşin alevinden de asla korumaz.

32-) İnneha termiy Bişererin kelkasr;

Muhakkak ki o saray gibi büyük kıvılcımlar atar! (A. Hulusi)

32 – çünkü o, öyle şirareler atacaktır ki her biri bir saray gibi. (Elmalı)

İnneha termiy Bişererin kelkasr o alevin ateşi saraylar gibi dev yapılar gibi kıvılcımlar saçarak kükrer. Cehennem anlatılıyor. Cehennemin korkunçluğu dile getiriliyor.

33-) Keennehu cimaletun sufr;

Sanki o (kıvılcımlar) sarı dev halatlar gibidir! (A. Hulusi)

33 – Sanki sarı sarı hopalar gibi. (Elmalı)

Keennehu cimaletun sufr sanki Keennehu cumaletun sufr sanki akkordan halatlar gibi. İki şekilde de okunduğu için iki şekilde de okudum. Veya, sarı develerin gövdeleri gibi. Dişer okuyuşta da öyle. Tercihimiz Cumaletün okuyuşuna dayanmaktadır. Evet, yani akkordan halatlar gibi size doğru atılır.

34-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

34 – Vay haline o gün yalan diyenlerin. (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yazıklar olsun o gün yalanlayanlara.

35-) Hazâ yevmu lâ yentıkun;

Bu, konuşamayacakları gündür. (A. Hulusi)

35 – Bugün nutukları tutulacağı gündür. (Elmalı)

Hazâ yevmu lâ yentıkun bu ağızlarını açamayacakları bir gündür. Yani mazeret ileri süremezler, ağızlarını açıp ta mazeret ileri süremeyecekler. Benim küfür mazeretim şuydu, şunun peşine takıldım böyle oldum. Bunun aklına uydum böyle oldum diyemeyecekler.

36-) Ve lâ yü’zenü lehüm feya’tezirun;

Onlara izin de verilmez ki mazeret beyan etsinler! (A. Hulusi)

36 – İzin de verilmez ki itizar ederler. (Elmalı)

Ve lâ yü’zenü lehüm feya’tezirun o gün onlara izin verilmeyecek ki özür dilesinler.

[Ek bilgi; Sünnetullâh’ta, ismi ALLÂH olanın “Kudret” sıfatı hâkimdir. İsmi “ALLÂH” olanın “Kaadir” sıfatı gereği, Sünnetullâh denen evrensel sistem ve düzen, her dem güçlünün güçsüzü yok etmesi şeklinde işler! İsmi “ALLÂH” olan, var ettiği sistemde “Kudret” sıfatını ortaya koyar. “Acz” ise sistemde yok olmak içindir! Dolayısıyla, sistemde duygulara ve beşerî değer yargılarına dayalı değerlendirmelerin hükmü yoktur! Acımak veya acınmak sistemin işleyişini etkilemez. Korunmak isteyenler için, içinde bulunulan ortamın gerektirdiği tedbiri almak zorunludur. Duygularına ve beşerî bakış açısına göre yaşayan, bu kararlarının sonuçlarını da yaşar! (A.Hulusi-İnsan ve sırları)]

37-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreci yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

37 – Vay haline o gün yalan diyenlerin. (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yazıklar olsun o gün yalanlayanlara.

38-) Hazâ yevmulfasl* cema’naküm vel’evveliyn;

Bu ayırt etme sürecidir! Sizi ve öncekileri bir araya getirdik. (A. Hulusi)

38 – Bu işte o fasıl günü topladık sizi ve evvelkileri, (Elmalı)

Hazâ yevmulfasl işte bu yevmulfasl. Hakkın batıldan, kafirin mü’min den, iyinin kötüden, doğrunun yanlıştan ayrıldığı gündür. Yani suyu getirenle testiyi kıranın bir tutulmadığı gündür. cema’naküm vel’evveliyn orada onlara denilecek ki parantez içi bir intikal cümlesi ile vereyim manayı; Sizi öncekilerle birlikte işte biz böyle bir araya getirdik.

39-) Fein kâne leküm keydün fekiydun;

Eğer bir hileniz varsa, hadi bana bir hile yapın! (A. Hulusi)

39 – Varsa bir fenniniz atlatın beni, (Elmalı)

Fein kâne leküm keydün fekiydun haydi eğer elinizde bir kurtuluş planı varsa durmayın hemen o planı uygulamaya koyun da görelim.

40-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

40 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn vay gele o gün yalanlayanlara, vay gele yalanlayanların başına gelecek olana.

41-) İnnelmüttekıyne fiy zılalin ve ‘uyun;

Muhakkak ki müttekîler (korunmuşlar), gölgelerin ve kaynakların içindedirler. (A. Hulusi)

41 – Şüphesiz ki (korunan) muttakîler gölgelerde kaynaklar, (Elmalı)

İnnelmüttekıyne fiy zılalin ve ‘uyun fakat Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan takva sahipleri, imanı takviyeli olup ta depremlerde yıkılmayanlar var ya fiy zılalin, gölgelikler altında ve pınar başlarında olacaklar.

42-) Ve fevakihe mimma yeştehun;

Canlarının çektiklerinden meyvelerle! (A. Hulusi)

42 – Ve canlarının istediğinden meyveler içindedirler, (Elmalı)

Ve fevakihe mimma yeştehun ve canlarının istediği her şey onları neşe ve zevke gark edecek. Evet, canlarının istediği her şey olacak orada ve her şeyden neşe ve lezzet alacaklar.

43-) Külû veşrebû heniy’en Bima küntüm ta’melun;

“Yaptığınız çalışmalardan dolayı afiyetle yeyin ve için!” (A. Hulusi)

43 – Yiyin, için âfiyet olsun işlediğiniz amellere mukabil, (Elmalı)

Külû veşrebû heniy’en Bima küntüm ta’melun yiyin için afiyet olsun yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyet olsun. Bu Allah’ın bir ödülüdür denilecek.

44-) İnna kezâlike neczilmuhsiniyn;

Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak’tan gayrı bulunmayanları) böylece cezalandırırız! (A. Hulusi)

44 – İşte biz Muhsinleri böyle karşılarız, (Elmalı)

İnna kezâlike neczilmuhsiniyn işte biz Allah’ı görür gibi yaşayanları böyle ödüllendiririz. Muhsinleri, iyileri böyle ödüllendiririz.

45-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

45 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yalanlayanların vay haline o gün.

46-) Külû ve temette’u kaliylen inneküm mücrimun;

“Yeyin ve azıcık keyif sürün (dünyada)… Muhakkak ki siz suçlularsınız!” (A. Hulusi)

46 – Yiyin, zevk edin biraz, çünkü mücrimlersiniz, (Elmalı)

Külû ve temette’u kaliylen inneküm mücrimun siz de dünyada yiyip için ve geçici hazların sevdasını sürün, ey yalanlayanlar güruhu.

47-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

47 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yalanlayanların o gün vay haline.

48-) Ve izâ kıyle lehümurke’u lâ yerke’un;

Onlara (müşriklere): “Boyun eğin” denildiğinde, rükû etmezler! (A. Hulusi)

48 – Yerler, içerler de rükû’ edin denildiği zaman onlara, rükû’ etmezler, (Elmalı)

Ve izâ kıyle lehümurke’u lâ yerke’un zira bir zamanlar dünyada yaşarken onlara Allah’ın huzurunda eğilin denildiğin de asla eğilmemişlerdi. Allah’tan başka herkesin huzurunda eğilenler, Allah’ın önünde eğilmemişlerdi.

[Ek bilgi; Allah resulü 48.ayeti namazdan muaflık isteyen Sakif heyetine okuyor. Bu da veda Haccından sonra, Resulallah’ın son yılında. Sakif heyetine namaz kılmaları gerektiğini efendimiz söylediğinde, yiğidin alnı yere değmez diyorlar, tabi böyle ahlaksızca demiyorlar. Diyorlar ki “kınanırız.” Cahiliye Arap’ı secde etmeyi onursuzluk sayıyor.

Onun için yalancı peygamberlerden birisi Tüleyha el Esedi olabilir. Özel bir namaz icat etmiş, secdesiz namaz. Ve ona da gerekçe olarak bir ayet uydurmuş “Allah sizin kaba etlerinizi havaya dikmenizi emretmez.” Hatta Necm sûresinin ilgili ayetleri indiğinde bir müşrik kodaman secdeye gitmek nasıl zoruna gidiyorsa yerden toprağı alıp anlına koyuyormuş. Secde ne mübarek bir terbiye değil mi? Allah’ın huzurunda eğilmeyenlerin eşyanın önünde hiç doğrulmadıklarını gördük. (M.İslamoğlu)]

49-) Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn;

O süreçte yalanlayanların vay hâline! (A. Hulusi)

49 – Vay haline o gün yalan diyenlerin, (Elmalı)

Veylün yevmeizin lilmükezzibiyn yazıklar olsun o gün yalanlayanlara.

50-) Febieyyi hadiysin ba’dehû yu’minun;

Artık Ondan (Kurân’ın verdiği bu büyük haberden) sonra hangi söze iman ederler? (A. Hulusi)

50 – Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar? (Elmalı)

Febieyyi hadiysin ba’dehû yu’minun haydi buna inanmadılar, iyi de bundan böyle hangi söze, hangi habere inanacaklar. Allah’a da inanmadılarsa kimin haberine inanacaklar. Allah’ın ayetlerine inanmayan kime inanır. Allah’a inanmayanın başkasına inanmasının ne yararı olur.

HafizanAllahu ve iyyaküm. Allah’a inanmamak gibi bir küstahlıktan rabbim sizleri ve bizleri muhafaza buyursun. Rabbim ayetlerin manalarını tüm hücremizde tecelli ettirsin. Rabbim cehenneminden korusun, cennetine nail etsin.

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

İddiamızın, davamızın tüm hasılatı ve son sözümüz Alemlerin Rabbine Hamd’dir.

 
Yorum yapın

Yazan: 08 Mayıs 2014 in KUR'AN

 

Etiketler: , ,

Yorum bırakın