RSS

İslamoğlu Tef. Ders. NÛR SURESİ (01-03)(109/2)

10 Ağu

231

“BismillahirRahmanirRahıym”

Değerli dostlar, sevgili Kur’an dostları Mü’minun suresinden sonra 24. sure olarak Nur suresi geliyor. Nur suresi adını 35. ayetinde ki ilahi ışık anlamına gelen Nûr dan alıyor. Bu surenin iniş zamanı nispeten diğer bir çok sureden daha kolay tespit edilebilir. O da sure içerisinde Mustalik oğulları gazvesi, seferi sırasında yaşanan, Hz. Aişe’ye yapılan iftira hadisesine tarihi atıfların açıkça yer almış olması. Ki 11 ve 26. ayetler arasında bu atıfları görürüz. Dolayısıyla bu sure Mustalik oğulları seferini müteakip günlerde veya yıllarda indirildiği göz önüne alınırsa Medine döneminin 5 veya 6. yılında inmiş olmalıdır.

 Sure kadın erkek ilişkilerini ele alır. Bu ilişkilerin cinselliği istismara açmadan sağlıklı bir zeminde yürümesi için kurallar konulur. Her iki cinse de sınırlar çizer sure. Bu sınırları çiğneyen kimseler içinde bir takım cezalar öngörür. Kadının kişiliğini, kadının dişiliğinden öne alan bir takım hükümler getirir. Ve kadın erkek ilişkilerini her iki cinsin de cinselliğini sömürmeksizin insani zemin üzerinde karşılıklı iki şahsiyetin ilişkisi üzerine bina eder.

 Bu sure Tedvinde 24. sırada yer almıştır. Mü’minun suresinden sonra. Şimdi surenin ayetlerine geçebiliriz;

BismillahirRahmanirRahıym

 1-) Suretün enzelnaha ve feradnaha ve enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm tezekkerun;

(Bu) inzâl ettiğimiz ve (hükmünü) gerekli kıldığımız bir sûredir… Tezekkür etmeniz (hatırlayıp düşünmeniz) için onda apaçık işaretler inzâl ettik.(A.Hulusi)

 01 – Bir Sûre ki indirdik ve farz kıldık hem içinde açık açık âyetler indirdik gerek ki beller tutarsınız.(Elmalı)

 

Suretün enzelnaha ve feradnaha bu bizim indirdiğimiz kesin ve ayrıntılı hükümleri açıkladığımız bir suredir.

 Bu ibarede ki feradnaha bir başka yaklaşımda farz kıldığımız, şart koştuğumuz şeklinde de anlaşılabilir. Ama bu kelime ferradnaha biçiminde, ya da feradnaha biçiminde iki şekilde okunmuş. Ferradnaha biçiminde okuyanlar bunu tasnif ettik, ayrıntılandırdık, iyice açıkladık anlamı vermişler. Ki bunların içerisinde Mücahit ve İkrime de var. Onun için biz ayrıntılandırdık, iyice ince ince açıkladık. Kesin ve net sınırlar çizdik anlamını tercih ederek öne çıkardık.

 Bunun bir anlamı şu; Biz bu suredeki hükümleri ayrıntılandırdık, bir takım mülahazalarla siz bunlara zam yapmaya, ilave yapmaya kalkmayın. Bu sınırları bozmaya kalkmayın anlamı da çıkar.

 ve enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm tezekkerun ve biz onda hakikatin apaçık belgesi olan ayetler indirdik ki sorumluluğunuzu hatırlayasınız.

 Bu ayet adeta surenin giriş bölümü mesabesinde olan bu ayetin ardından, ayrıntılandırılmış, ne ve açık bir biçimde vaz edilmiş hükümlerin ilki geliyor. O da zina eden zinakâr çiftler hakkındaki hüküm.


2-) Ezzaniyetü vezzaniy feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin, ve lâ te’huzküm Bi hima ra’fetün fiy diynillahi in küntüm tu’minune Billâhi vel yevmil ahır* velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu’miniyn;

 Zina (evlilik dışı ilişki) yaşayan dişi ile zina eden erkek(e gelince)… Her birine yüz değnek vurun! Eğer Esmâ’sıyla hakikatiniz olan Allâh’a ve sonsuz gelecek yaşam sürecine iman etmiş iseniz, Allâh’ın Dininde (sisteminde) o ikisi ile ilgili acıma sizi engellemesin (bilakis bu ceza onlara rahmet ve sevginin sonucudur)… İman edenlerden bir kısmı da o ikisinin azabına şahit olsun. (A.Hulusi)

 02 – Zaniye ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allahın dininde bunlara bir acıyacağız tutmasın, Allaha ve Âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem müminlerden bir taife azaplarına şahit olsun. (Elmalı)

 

Ezzaniyetü vezzaniy zina eden kadın ve zina eden erkek feclidu külle vahıdin minhüma miete celdeh işte bunlardan her birine yüz celde vurun. Celde; etkisi deri ile sınırlı olup derinin altındaki kasa geçmeyen bir vuruş biçimi, ya da vurma aleti, aracı anlamına gelir. Cilt ten gelir. Yani etkisi cilt ile sınırlı olduğu için celde adı verilmiştir. Deri manasına gelen cildden gelir.

 Suçludan çok suçu mahkum eden bir ceza sistemidir bu. Kamu tanıklığı ki ayetin sonunda da geleceği gibi kamu tanıklığı bu cezanın temelinin caydırıcılığa dayandığını gösterir. İslam ceza sistemi 3 vicdanı teskin eder.

 1. si mağdurun, mazlumun vicdanını, O suçtan, o cürümden zarar görmüş olan mağdurun vicdanını.

 2. si suçlunun vicdanını. Bu çok önemli, yani suçlunun da bir vicdanı olduğu ve bunun da teskin edilmesi gerektiğini bir çok kriminolojide, ceza sisteminde görmeyiz. Tabii ki görmeyiz, çünkü beşeri sistemler insanda vicdan yaratamazlar. Beşeri sistemler insanda vicdan oluşturamazlar. İnsanda vicdanı oluşturan tek sistem din dir. Önce vicdanı oluşturur, ondan sonra da o vicdana yönelik olan her türlü tahribatı tamir eder.

 Önce vicdanı oluşturur, sonra da vicdanı kanalıyla o vicdanın sahibine emreder; Şu iyiliği yap, bu kötülüğü yapma diye. Oluşturulmuş her doğru vicdan, sahibinin içine konulmuş muhteşem bir kötülük önleyicisidir. Muhteşem bir günah kalkanıdır. Sevap teşvikçisidir. Onun için 2. vicdan suçlunun vicdanıdır.

 3. vicdan kamunun vicdanıdır. İslam ceza hukukunda teskin edilmesi öngörülen 3. vicdan kamu vicdanıdır. İşte burada bu 3 vicdanın da teskin edilebileceği bir yöntemi görüyoruz.

 ve lâ te’huzküm Bi hima ra’fetün fiy diynillahi in küntüm tu’minune Billâhi vel yevmil ahır eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onlara olan acıma duygunuz sizi Allah’ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu’miniyn inananlardan bir grupta onların cezalandırılmalarına tanık olsun, şahit olsunlar.

 Biraz önce açıklamam sırasında kamu tanıklığından kastım buydu. Yani zinaya verilmiş bu ceza uygulanırken kamu tarafından da tanıklık yapılsın. Tabii herkesin gözü önünde uygulanan bir ceza sistemi değil. Bu açıkta meydanda değil herkesin gözünün önünde olmayan bir alanda uygulanıp, kamu içinden de tanıkların çağrıldığı ve o tanıkların gözü önünde uygulanan bir ceza. Dolayısıyla Kamuya açık alanda yapmak ayrı bir şey, bu cezaya kamuyu oluşturan insanlardan bir kısmını tanık olmak için çağırmak ayrı bir şeydir.

 Evet değerli dostlar bu ayet üzerinde ciddi bir şekilde durulması gereken bir ayet. Haddi zatında mağduru değil de suçu savunanlar tarafından bu suçu işleyenler ve zinayı ahlak haline getirmiş, zinayı içselleştirmiş, zinasız yapamayacağını düşünenler tarafından kadre uğramış, topa tutulmuş bir ayet bu. O halde meseleye başından bakmak lazım. Önce şu; Kötünün kötü olduğunu bilmek yetmez. Kötünün kötü olduğuna iman etmek gerek. Kötünün kötü olduğunu bilmek yetseydi onun kötü olduğunu bile bile insanlar işlemezlerdi.

 Diyeceksiniz ki kötünün kötü olduğuna iman etmekte onu işlememenin garantisi değil. Doğrudur. Fakat unutmayalım ki her işlenen kötülük imanın zafiyetine delalet eder. Onun için iman ne kadar güçlü olursa sahibini kötülükten o kadar uzaklaştırır. Ne kadar uzaklaştırıyorsa o imanın o kadar güçlü olduğuna hükmedersiniz. O nedenle kötünün kötü olduğunu bilmek sadece yetmez, onun kötü olduğuna iman etmek gerekir. Bunun içinde mutlaka imanın söz konusu olduğu bir inanç sistemine mensup olmak gerekir.

 Bir inanç sistemi içinde iman muteber olur. Bu inanç sistemi içerisinde imanın muteber olması, bu inanç sisteminin muteber olmasını gerektirir. Muteber tek inanç sistemine Kur’an vahyi İslâm adını vermektedir. Ve İslam peygamberlerin zirvesi olan Hz. Muhammed AS. a gelmiş olan dinin adı değil, ilk insandan son insana kadar yeryüzünde insanlığın değişmez değerlerine verilen ortak isimdir. Tüm vahiylerin getirdiği ortak değerlerdir.

 Onun için İslam haddi zatında bir isim değil bir duruştur, bir tavırdır. Allah karşısında insanın esas duruşudur. Teslimiyettir yani. Allah’ın insan için doğruyu tespit ettiğine, insanın Allah’sız mutlu olamayacağına, Allah’ın insanın iyiliğini istediğine, Allah’ın insanı sevdiğine, Allah’ın insanı hasmı olarak görmediğine, Allah’ın insanı dost olarak gördüğüne imandır. İslâm onun için teslimiyettir.

 Böyle bakmayan biri Allah’a kayıtsız şartsız nasıl teslim olsun. Allah’a güvenmektir. Güven üzerine teslimiyet kurulur. Güvenmediğiniz birine nasıl teslim olabilirsiniz. Ama hem Müslüman olduğunuzu söylüyorsunuz hem de güvenmiyorsanız o halde bu nasıl imandır. Eğer Allah’a teslim olduğunuzu söylüyorsanız, O’na güvendiğinizi söylüyorsunuz demektir. Peki Allah’a güveniyorsanız Allah’ın vahyinde yer alan hükümlere de sizin hakkınızda hayırlı olduğuna güvenmeniz gerekmez mi. İşte böyle bir zemin üzerinde düşünmek ve doğru anlamak gerekiyor.

 Zina nedir? Zina; Hukuki bağlayıcılığı olan Allah’ın tanıklığına başvurularak yapılan meşru bir sözleşme, yani nikâh olmaksızın iki insanın birbirleri ile cinselliklerini paylaşmaları halidir. Meşru bir sözleşmeyi meşru yapan Allah’ın tanıklığı, hukuki bağlayıcılık ve iki insanın karşılıklı rızası. İşte bu sözleşme insanları, karşılıklı birbirlerinin cinselliğinden yararlanabilmelerinin zeminini teşkil eder. Eğer böyle bir sözleşme yoksa insanların birbirlerinin cinselliğinden yararlanmalarına zina adı verilir.

 İnsan ve hayvan cinselliğini ayıran; cinselliği insani bir faaliyet kılan bu sözleşmedir. Yoksa unutmayalım ki şehvet güdüsü insana ait bir güdü değildir. Hayvanlarla paylaştığı bir güdüdür. Fakat bu güdüyü insan, hayvan gibi kullanmaz. İnsanı bu güdüde de insan eden hayvanlardan ayıran nikâh sözleşmesi yapabilme yeteneğidir. Hayvanlar bu sözleşmeyi yapamazlar. Onun içinde insanı insan kılan paket içerisinde insan cinselliği de yer alır. İnsan cinselliği hayvani bir boyut olarak değil, eğer meşru bir sözleşmeye dayanırsa ibadete dönüştürülebilir.

 Bu noktada insan cinselliğinin meşru bir biçimde giderilmemesi,i tatmin edilmemesinin hem sosyal, hem bireysel, hem ahlaki, hem ekonomik hatta, hem de kitlesel bir çok zararlarından söz edilebilir. Bunların başında AIDS felaketini saymama bilmem gerek var mı. Ama hepsinden öte aile meşru sözleşmeye dayanan toplumun temel taşıdır, yapı taşıdır.

 Eğer toplumun hücresi olan aile çözülürse, bozulursa, hücrede bozulma başlarsa bu dokuya geçer, doku bozulur. Doku bozulursa organ bozulur. Organ bozulursa tüm bünye bozulur ve bunun sonucu ölümdür. Toplumların ölümü de hücre mesabesinde olan ailenin bozulmasıyla başlar. Aileyi bozulmaktan koruyan şey de zinanın dışında meşru bir sözleşmeye dayalı nikâh dediğimiz işte o meşru sözleşmedir.

 Bunun dışında olan, aynı zamanda aileyi yıkan bir haldir ki zinayı bir suç kılan toplumsal kokuşma ve bozulmanın temellerinden biri olmasıdır.

 Zina her toplumda kötüdür. Tarih boyunca tüm kurulmuş medeniyetlerde zina kötülük olarak görülmüştür, övülmemiştir. Fakat zinanın tanımında tarihte yaşamış tolumlar ihtilaf etmişlerdir. Bir de zinanın suç olup olmadığı ya da zinayı cezalandırmak konusunda farklı davranmışlardır. Ama farklı davranmadıkları nokta zinanın tüm toplumlar tarafından bir kötülük olarak algılanmış olmasıdır.

 Mesela eski Roma’da zinanın cezası, zina eğen kimsenin bulunduğu toplumdan tard edilmesinden tutun, ölüme kadar değişebiliyordu. Farklı Roma imparatorları döneminde farklı cezalar öngörülmüştü. Bir imparator döneminde zina eden bir kadın aileden kovulmakla yetinilirken, bir başka imparator döneminde zina eden bir kadın öldürülüyor, ya da erkek öldürülüyordu.

 Yine eski Hint’te eğer üst klandan bir kimseyle alt klandan bir kişi zina ederse üst klandan olan kastından kovuluyor, ait olduğu toplumdan tard ediliyor, alt klandan olan ise öldürülüyordu. Yani eski Hint’te zinanın suç olması adeta klanlar arasında kastlar arasında toplumu oluşturan sınıflar arasında geçişkenliği önleme için kullanılıyor. Bu geçişkenliğe izin verdiği için suç sayılıyordu. Yani zina kendi içinde bir kötülük olarak görülmek yerine, üst sınıfa mensup biri, alt s8ınıfa mensup biri ile zina ettiği için alt sınıfa mensup olan öldürülüyor, üst sınıfa mensup olansa ait olduğu sınıftan dışlamıyordu.

 Yahudilikte evli ya da nişanlı olan bir kimsenin zinası taşlanarak öldürülme şeklinde cezalandırılıyordu. Ki Tevrat’ın tensiye bölümünde bu ceza mevcuttur.

 Yuhanna incilinde ruhu öldürülmüş ama formel olarak cismi, bedeni yaşayan bu Yahudi tavrı çok ciddi bir biçimde eleştiriliyordu. Hz. İsa bir gün Yahudiler zina yapan bir evli kadını Hz. İsa’nın yanına getirip Muallim demişlerdi. Bu zina yaptı biz bunu yakaladık buna cezasını ver. Aslında onların yaptığı bir tuzaktı. Eğer ona Tevrat’ta ki cezayı uygulasa hemen bölgenin Roma valisine şikayet edeceklerdi. Eğer uygulamasa; “Bakın kendisi ben yeni bir şeriat getirmedim, ben Musa’nın şeriatına tabi oldum diyor ama uygulamıyor diye kendisini suçlayacaklardı.

 Bir kadına baktı, bir onu getirenlere, taşlamak üzere etrafta bulunanlara ve onlara döndü, tamam dedi. Olur. Cezasını verelim. Fakat bir şartla ilk taşı günahsız olanınız atacak, hiç günah işlememiş olanınız atacak.” İşte bu onları durdurmuştu. Çünkü hiçbiri günahsız değildi. Hz. İsa tuzakların kendi başlarına geçirmişti.

 Yine bir yerde iki aşıktan bir tanesini yakalamışlar taşa tutmuşlardı, ölmek üzere olan kadının başucuna oturmuştu Hz. İsa, onun yüzünde ki tozu toprağı temizlemiş ve onlara dönüp; “Siz aslında kendinizi taşlıyorsunuz, siz onda kendinizi görüyorsunuz, o Allah’ın huzuruna günahıyla çıkacak fakat siz maskenizle çıkacaksınız.” Ve ona dönüp; “Allah onun günahlarını affedecek, çünkü o sevmişti.” Diyecektir. Yani Tevrat’ta ve İncil’de zinanın cezası işte böyle algılandı.

 Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra ilk zina cezasını bir Yahudi çifte vermişti. Bu Yahudi çift kendileri Resulallah’a din adamları tarafından teslim edilmiş, bunlara cezasını reis olarak sen ver demişlerdi. Bir yerde Resulallah’ı sınıyorlardı. Resulallah’ta henüz çok hukuklu bir toplum olan Medine toplumunda Yahudilerin kendi hukuklarını uygulamalarını istemiş ve kendi kitaplarında o suçun cezası neyse onu vermelerini söylemişti.

Onun arkasından bir iki olayın daha vuku bulduğu nakledilir. Fakat bu olayların bize nakleden rivayetler gerçekten hayli tahlile muhtaç rivayetler olarak önümüzde durur. Onun için biz bu rivayetleri bir kenara bırakıyor tekrar ayetin söylediği şeye dönüyoruz. Ama öncelikle ayetin ne demek istediğini anlamamız için şehvetin Kur’an tarafından nasıl görüldüğünü anlamamız lazım.

 Şehvet; Kur’an tarafından Mahza, kendi özünde bir kötülük olarak görülmez. Çünkü o insana verilmiş bir çok güdü gibi bir güdüdür. İnsana öfke de verilmiştir. Gazapta verilmiştir. Sevgi de verilmiştir, şehvette verilmiştir.

 Eğer öfke kendi sınırları içinde kalırsa hakka bağlılık ve batıla karşı savaşta insanı motive eder.

 Eğer sevgi kendi sınırları içinde kalırsa, meşru sınırları içerisinde, insanı iyiye güzele yönlendirir. Sınırını taşarsa tecavüz olur.

 Eğer şehvet meru sınırları içerisinde kullanılırsa insan neslinin devamı için olmazsa olmaz bir güdüdür. Onun içinde şehvet iki sebebe bina edilmiştir. Ya zevkin giderilmesi, ya da insan neslinin devamı. İşte nikâh sözleşmesini, cinselliği Kur’an birincil olarak insan neslinin devamı çerçevesinde ele alır. Yani zevkin tatmini mesabesinde ele almaz. Birincil olarak insan neslinin devamı mesabesinde ele aldığı içindir ki şehveti bizatihi kötü olarak görmez. Fakat Yahudi düşüncesi şehvetiş bizzat kötü olarak ele alır.

 Yine onun bir devamı olarak Hıristiyan düşüncesi şehveti kötülük olarak görür ve kadını da kötülüğün kendisi olarak görür. Onun içinde Hıristiyan düşüncesinde din adamları ve din kadınları evlenmezler. Çünkü kadın kötülüktür. Bir kadın bir kötülüktür, iki kadın iki kötülüktür. O nedenle Pavlus Hıristiyanlığında tek evlilik esastır. Bu kadını koruduğu için değil, iki kötülüğe sahip olmaktansa bir kötülüğe sahip olmak daha evla düşüncesinden kaynaklandığı içindir. Ve tabii daha özde eğer mümkünse hiç kötülüğe sahip olmayın düşüncesi yatar ki papazların, rahiplerin ve rahibelerin hiç evlenmemiş olmasının da temelinde de bu yatar. Çünkü onlara göre ilk günahtır. İnsanın atası Ademi cennetten kovduran ilk günahtır.

 Oysa ki Kur’an olayı böyle vermez. Kur’an adeta cennetten kovulduktan sonra ilk keşfettikleri şeyin cinsellik olduğunu ima eder, bunu verir. Yani sanki şunu anlamaktayız; Havva ve Adem büyümüşler, blûğ çağına ermişler ve blûğ çağına erince cinselliklerini keşfetmişler. Cinselliklerini keşfedince tabii ki bu çoğalma anlamına geleceği için artık tüketim ortamından üretim dünyasına tüketim bahçesinden üretim dünyasına nüzul etmişler, iki ayet gibi inmişlerdir. Kur’an yaklaşık olarak olayı buna yakın takdim eder.

 İşte bu çerçevede bu ayette ele alınan zina cezası haddi zatında bir ceza olmaktan daha çok caydırıcılık yönü ağır basan bir uygulamadır. Ve bu uygulamanın gerçekleşmesi içinde zina eden kimselerin 4 şahitle bu kimseler aleyhine açık ve yakın bir tanıklık şarttır. İşte bir sonraki ayette farklı bir bağlamda bunu dile getirecektir.


3-) Ezzaniy lâ yenkihu illâ zaniyeten ev müşriketen, vezzaniyetü lâ yenkihuha illâ zanin ev müşrik* ve hurrime zâlike alel mu’miniyn;

 Zina (evlilik dışı ilişki) yaşayan erkek ancak zina eden yahut müşrik bir dişiyi nikâh eder… Zina eden dişi de ancak zina eden veya müşrik bir erkekle nikâh eder. Bu, iman edenlere haram edilmiştir. (A.Hulusi)

 03 – Zanî bir zaniye veya müşrikten başkası nikâh etmez, müminlere ise bu haram kılındı. (Elmalı)


Ezzaniy lâ yenkihu illâ zaniyeten ev müşriketen zina yapan erkek ancak zinakar bir kadınla, diğer bir ifade ile cinsel güdülerini tanrılaştırmış bir kadınla beraber olur.

 Ondan önce değerli dostlar bendeniz Kur’an da zina hükmü ile ilgili ayetlerin kısa bir dökümünü vermek istiyorum.

 İlk zina ile ilgili ayet Nisa/15. ayetidir. Zina eden kadının evde tutulması, yani hapis cezasını öngören, erkeğin ise bir miktar hırpalanarak vazgeçirilmesini öngören bir ayettir. Ayetin sonunda ilginçtir şöyle bir ibare bulunur. Bu konuda Allah başka bir yol gösterinceye kadar. Yani bu hükmün geçici olduğunu biz anlıyoruz. Bu konuda zinaya ceza konusunda hükmü Allah verir, biz bunu da anlıyoruz. Onun için bu konuda Allah bir yol gösterinceye kadar ilk getirilen ceza sistemi Nisa/15. ayetidir ve son sözü Allah’ın söyleyeceğini de bu ayet sonunda söylemekte.

 Ondan sonra Nisa/25. ayeti inmiştir. Cariyenin zinası Hür’ün yarısı kadardır.

 Yine eşcinsellerin zinasının cezası da Nisa/16. ayetinde belirtilmiştir ki o da yine bir parça hırpalamak, caydırıcı olmak için biçiminde gelir.

 Daha sonra Nur suresinin işte bu okuduğumuz 2. ayeti gelir. Bu 2. ayette kesin hüküm son söz olarak konmuştur. Burada yüz değnek.

 Bunun dışında Recm ayeti diye takdim edilen bir rivayet dolaşmaktadır. Bu rivayete göre Eşşeyhu veşşeyhatü iza zenaya fercumuhuma elbettete nekalen minallah

 yaşlı kadın ve yaşlı erkek eğer zina ederlerse kesinlikle recm edilirler, taşlanırlar ibaresi bulunmakta. Nekalen minallah diye de bir devamı var. Allah’tan ibretlik, ibreti alem bir ceza olarak. Fakat bu rivayetin etrafında örülen bir çok polemiğe bakınca şunu görüyoruz ki Allah etkisi deri ile sınırlı 100 sopa için dahi 4 açık ve yakın şahit, yani parmağı yüzüğe girdiğini gördüğün gibi gördüm diyecek. Peygamberin vasfı, nitelendirmesi bu. Böylesine 4 açık şahit istenirken, sonucu ölümle bitecek olan bir cezaya nasıl zanni bu kadar kesin olmayan tanıklarla, delillerle hüküm verilebilir.

 İşte bu noktada Kur’an ın bu konuda söylediği son söz Nur suresinin 2. ayetidir ve bu ayet zina konusunda, yani evlilik sözleşmesi olmaksızın iki insanın birbirinin cinselliğini gayri meşru bir biçimde paylaşması olayına getirdiği ceza Nur suresinin 2. ayetinde izah edilmiştir.

(Ek bilgi; Soru; Nur/3 ayetinde evvelce zina etmiş kadın veya adamın, daha sonra zina etmemiş biriyle evlenmesinin haram olduğu açıklanır. Eğer bu nesh edilmediyse bir kere dahi zina etmiş kişinin zina etmemiş biriyle evlenmesinin haram olduğu söyleniyor. Buna göre o kişinin evlenmek için evvelce zina etmiş birini bulması gerekiyor. Üstadlar buna ne diyor?

Cevap; O meal şıkla yanlıştır. O ayetin meali de öyle değildir. Öyle baktığınızda zina etmiş bir kadın yana yana zina etmiş bir damat arayacak, bir zina havuzu oluşturulacak. Dün ne olacaktı peki? 1400 yıl önce indi o ayet. Peki insanların tevbe ettikleri bir günaha geri dönmeleri ne olacaktı? Onları insanların önünde ayıplayacak bir duruma koymak nasıl olacaktı?

Gerçekten ayet böyle mi söylüyor? Bakalım mı isterseniz. O meal külliyen yanlış, külliyen hata bir mealdir. Ben kendi verdiğim meali okuyayım;
Ezzaniy lâ yenkihu illâ zaniyeten ev müşriketen, vezzaniyetü lâ yenkihuha illâ zanin ev müşrik. (Nur/3)

Zina yapan erkek ancak zinakâr bir kadınla, diğer bir ifade ile cinsel güdülerine kul köle olan bir kadınla birlikte olur. Benim verdiğim meal bu.
Zina eden bir kadın da ancak zinakâr bir erkekle diğer bir ifade ile cinsel güdülerine kul köle olmuş bir erkekle birlikte olur. Zaten bu tür bir birleşme inananlara haram kılınmıştır. Ayet bu.

Notunu da okuyayım; Bu metin yaygın olarak şöyle çevrilmiştir; Zina yapan bir erkek ancak zinakar ya da müşrik bir kadınla, zina eden bir kadın da zinakar ya da müşrik bir erkekle nikâhlanır. Bu tür bir anlamada ortaya çıkan birçok problem vardır. Birincisi bir mü’minin müşrik biriyle evlenmesine Kur’an izin vermemektedir. Ne yani Mü’min zinakar kendisine bir müşrik mi bulacak. Bakara/221 ayetine bakılabilir.

(Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır.) Bakara/221)

Onun işlediği günahın ağırlığı bu hükmü değiştirmez. Yani işlenilen günahın ağırlığı bir mü’mini müşrik yapmaz. Kaldı ki müşriğin, -dişili müşrike, erili müşrik- anlamlarından biri de Allah dışında ki bir gücün otoritesine kayıtsız şartsız teslim olan demektir. Bu bağlamda cinsel güdü ve arzularına kayıtsız şartsız kul köle olan anlamını kazanır ki, “Hevasını ilah edinen kimsenin durumunu göz önüne getirsene” (Furkan43) ayette ifade edilen de yaklaşık budur.

İkincisi; Bir önceki ayette ifade edilen zina cezası uygulanan kimse bu günahtan arınmış olur. Bir önceki ayette (Nur/2)100 celde zina cezası geçiyor. Çünkü şer’i cezalar kefarettir hadisi. (Buhari/Hudut-15-12) Dolayısıyla böyle birine ilave bir hukuki yaptırım gerekmez.

Üçüncüsü; Ayette ki lâ yenkihuha illâ ibaresi bir talimatı değil bir haberi iletmektedir biraz önce de vurguladığım gibi. Yani ayet inşai değil ihbaridir, haber cümlesidir. Bu durumda yenkihu fiilinin doğru karşılığı lafzi anlamı olan nikâh değil, mecazi anlamı olan cinsel birleşmedir. İlk otoritelerden Mücahit, İkrime, Sait bin Cübeyr, Katade gibi isimler de bu ayeti böyle anlamışlardır. Taberi’den nakletmişim bunu. Ferra bu ibareyi zinakar erkek ancak şehrin zina eden kadınlarıyla zina eder şeklinde açar meali Kur’anın da. Çevirimiz bu mülahazalara dayanmaktadır, bu da gerekçesi. (Haber Türk-Dindeki görüş ayrılıkları; 4.27 – 4.12/Mustafa İslamoğlu)

[Ek bilgi – 2 ; Çocuğunuz baba yerine ilk erkeğe benzeyebilir.Rusya’da polemik yaratan kuantum genetiği uzmanı Pyotor Garyaev’in iddiasına göre çocuklar, annenin ilk sevgilisi olmak üzere önceden ilişki yaşadığı erkeklere benzeyebilir.

Kadının ilk ilişkisi bir siyahlaysa, bir beyazdan olan çocuğunun siyah olabileceğini iddia eden genetikçiye göre bunun açıklaması DNA zincirinin yaydığı manyetik dalgalar.

RUSYA’da büyük polemikler yaratan ilk cinsel birleşmenin insan DNA’sında ömür boyu genetik iz bıraktığını iddia eden kuantum genetiği doktoru Pyotor Garyaev, Hürriyet’e konuştu. Garyaev’e göre bir kadın, ilk ilişkisinden bir çocuk dünya getirmese de yıllar sonra dünyaya getirdiği çocukta ilk ilişki yaşadığı erkeğin genetik izleri de bulunuyor.

‘TELEGONYA’ ETKİSİ

Dr. Garyaev’in bakirelik ve ilk geceyle ilgili ortaya attığı hipotez aylar önce Rus televizyon kanallarından birinde yayınlanan programda gündeme düşmüştü. Moskova’da yaptığımız görüşmede Garyaev, “Telegonya” diye adlandırılan genetik etkiyi şöyle anlattı:

“1985 yılında Moskova Genetik Enstitüsü’nde bir DNA numunesi üzerinde deney yapıyorduk. Sovyetler zamanında çok pahalı cihazın potasına numuneyi koymuş, lazer tarayıcıyla kodları kayda alıyorduk. Okuma işlemi tamamlandığında potadan numuneyi çıkardığımızda lazer tarayıcısının hâlâ sanki orada DNA örneği bulunmaya devam ediyormuş gibi sinyaller verdiğini gördük. Durumu nasıl düzeltiriz düşüncesiyle cihazın potasını sıvı azotla temizledik. Cihazı tekrar çalıştırdığımızda, her şey yoluna girmişti. Ancak birkaç saat geçtikten sonra okuyucu lazer tekrar aynı DNA varlığını göstermeye başladı. Durum bu şekil 40 gün devam etti. Yani 40 gün boyunca potada olmayan DNA hayaletini (fantom) görüntüsünü izlemeye devam etmiş olduk.”

DNA’DA BİYOMANYETİK ETKİ

Bir rastlantı soncu tespit edilen bu olayın o güne kadar bildiklerini alt üst ettiğini söyleyen Garyaev, “İşte bu olaydan sonra çalışmalarımın yönünü değiştirdim. DNA zincirinin sadece klasik anlamda madde değil, aynı zamanda biyomanyetik dalga saçma özelliği bulunduğunu anlamış oldum. Bu da zaten birçok yönüyle esrarengiz kalan kuantum fiziğinin araştırma konuları arasına giriyor” diye konuştu.     

Yumartalar ilk ilişkinin belleğini taşıyor.

İKİ beyazdan siyah çocuğun doğması gibi şaşırtıcı sonuçların DNA zincirinin sadece fiziki madde yapısı değil, yaydığı biyolojik dalgalarda gizli genetik koddan kaynaklandığını bir daha anımsatan Dr. Garyaev, “Kadın bedeninde bildiğiniz gibi tüm hayatı boyunca kullanılacak yumurtalar doğuştan vardır. Sayıları 500-600 olan bu yumurta hücreler ilk cinsel ilişkide fiziki olarak çocuk dünyaya getirmese bile o ilk kişinin DNA siluetini (Hologram) şeklini belleğine yerleştirmiş oluyor” açıklamasını yaptı.

İki attan zebra, iki beyazdan siyah doğdu Garyaev DNA’da gözlenen (fantom yaratma) özelliğine 198 yıl önce Lord Morton’un at-zebra çiftleştirmesine rastlıyor. Dr. Garyaev’in (DNA fantomu) teorisini kanıtlayan gelişme Morton’un aynı dişi atı bu sefer normal soylu bir atla çiftleştirmesinden sonra yaşanıyor. İki atın çiftleşmesinden zebra desenli sıpa doğuyor.

10 yıl önceki ilişkinin izi Benzer bulgunun sadece havyanlar için değil, insanlar için de geçerli olduğunu belirten Garyaev bir örnek verdi:

“Rusya’da ilginç olay yaşandı. Slav ırkından karı-koca dünyaya siyah çocuk getirdi. Genetik testlere göre çocuk çiftindi. Derinlemesine bir araştırmaya girildiğinde kadının 10 yıl önce üniversitede Afrikalı bir erkekle kısa süreli ilişki yaşadığı ortaya çıktı”. (Hürriyet Planet)]

 “Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

 Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
Yorum yapın

Yazan: 10 Ağustos 2012 in KUR'AN

 

Etiketler: , , ,

Yorum bırakın