RSS

Tefsir Dersleri MÜCADİLE SURESİ (01 – 11)(172-B)

08 Kas

5

Hadid suresi böylece son buluyor ve biz yepyeni bir sureye geçiyoruz. Bu güne kadar Müstakil sureler işliyorduk, çünkü uzun sureleri derslere denk getiriyorduk hep bitişini. Ama artık sureler kısaldıkça bundan sonra ki derslerde 1 dersin içinde 1 sure, 2 sure, hatta bazen 3 sure de işleyebileceğiz. Şimdi yeni suremize geçelim. Mücadile suresine.

Mücadile suresi adını ilk ayetinden alıyor. Hakkını arayan kadın manasına geliyor Mücadile. Surenin bir ismi daha var. Aslında eğer bu isimden yola çıkarsak o zaman hak aramak veya tartışmak bağlamında ele almamız lazım. Fakat surenin bağlamına bakarsak eğer Mücadile ismi daha doğru bir isimdir. Kur’an da Nisa diye bir sure olduğunu biliyoruz. Kadınlar suresi. Fakat Hakkını söke söke alan kadın suresi olduğunu biliyor muydunuz? Bu isim bu. Adeta hak almaya bir teşvik ödülü. Hakkını isteyen kadını ölümsüzleştirerek rabbimiz hakkını istemeyi de tebcil ediyor, müjdeliyor ve onun, hak istemenin bir ibadet gibi olduğunu ve insanlara haklarını istemeleri gerektiğini bu sure üzerinden öğütlüyor.

Surenin iniş zamanı Medeni bir sure Mücadile suresi. Tümüyle Medeni. Aksi görüşler herhangi bir tutarlı delilden yoksun. Yaklaşık surenin iniş zamanını Medine’nin 4. yılının sonuna veya 5. yılın başına yerleştirebiliriz muhtevasından yola çıkarak.

Surenin konusu kadına yönelik cahiliye kökenli bir haksızlığı ve ayrımcılığı ele alıyor sure. Nedir bu? Zıhar. Yani kadının boşanması konusunda cahiliye de uygulanan bir uygulama bu. Senin sırtın bana anamın sırtı gibidir diyerek karısını annesine benzeterek artık ona kocalık yapmıyor. Ona bakmıyor, onu tabir caizse ne boşanmış bir kadın gibi bırakıyor, ne de karısı muamelesi yapıyor. Bu bir zulüm, korkunç bir zulüm hem de. Ama bu zulüm cahiliye de süre geliyor. İşte Kur’an bu zulmü ortadan kaldıran ayetler içeriyor. Yani bu sure bu konu da bir sure.

2 ay oruç tutmaya mahkum ederek, köle azat etmeye mahkum ederek kefaretini ödetiyor. Bunun cezayı gerektiren, kefareti gerektiren bir cürüm olduğunu tescilliyor. Buradan yola çıkarak aslında ulaşacağımız şey şu; Kur’an kadını bir mağduriyetten kurtarmak için bir sure ayırıyor. Bu bizim için çok önemli.

Bir sonraki paragrafta özel görüşmeye dikkat çekiliyor. Necva ismiyle ve bunun içinde yine kefaret öngörüyor. Özel görüşme talebi, -ki gelince tefsir edeceğiz- Allah Resulünden özel görüşme istiyor birileri. Bunu istismar edenler çıkıyor. Münafıklar da istiyor. Hatta Yahudiler de istiyor. Özel görüşmeyi niye istiyorlar? Hiç, enten püften mesele için. Resulallah’la özel görüşmüş olmayı istismar etmek için. Bak, ben de özel görüştüm. Şimdi başkaları da ne görüştüyse, ne kadar önemli bir mesele görüştüyse diye düşünüyor. Oysa ki hiçbir önemi yok görüştüğü meselenin. Ama Allah resulünün zamanını çalıyor. İşte onlara da bir ceza geliyor. Yani zaman çalma cezası. Mesai çalma sadakası Necva sadakası geliyor kefaret olarak. 7. ve 13. ayetlerde bu.

Son pasajda İslam cemaatine düşmanlık yapanlara akrabaları dahi olsa onları dost edinmeyi yasaklayan ibareler geliyor, ayetler geliyor.

Nüzül sıralamasında münafikun suresiyle Hucurat suresi arasında yer alıyor. Mekke, Medine ekolüne göre 21. ayete ayrılıyor sure, fakat diğer ekollere göre 22 ayetten oluşuyor. Bu girizgâhtan sonra suremizin tefsirine geçebilirsiniz.

 

BismillahirRahmanirRahıym

 

1-) Kad semi’Allâhu kavlelletiy tücadilüke fiy zevciha ve teştekiy ilAllâh* vAllâhu yesme’u tehavureküma* innAllâhe Semiy’un Basıyr;

Allâh, kocası hakkında seninle mücadele eden ve şikâyetini Allâh’a arz edenin sözünü gerçekten işitmiştir! Allâh, ikinizin çekişmesini işitir. Muhakkak ki Allâh, Semi’dir, Basıyr’dir. (A. Hulusi)

01 – Evet işitti Allah işitti o kadının dediğini ki kocası hakkında sana mücadele ediyor ve Allaha şikâyet eğliyordu, Allah da muhaverenizi dinliyordu, çünkü Allah işidir görür. (Elmalı)

 

Kad semi’Allâhu kavlelletiy tücadilüke fiy zevciha ve teştekiy ilAllâh doğrusu Allah kocası hakkında seninle tartışan ve sonunda Allah’a havale eden kadının başvurusunu kabul etti. Lafzen buydu. Fakat sanki öyle bir yerleştirilmiş ki bu ayette ki kelimeler, Allah bu kadının dilekçesini kabul etti der gibi. Evet, Hikayesi ilginç, birazdan ayrıntı vereceğim.

vAllâhu yesme’u tehavureküma Allah ikiniz arasında geçen konuşmayı işitiyordu. İkiniz dediği Allah Resulü ile o kadın, mağdur olan, kocasının kendisini mağdur ettiği, zıhar yaptığı o kadın. innAllâhe Semiy’un Basıyr Hiç şüphe yok ki Allah her şeyi işitir ve her şeyi görür.

Evet olayın hikayesi kısaca şöyle değerli dostlar. Evs Bin Sâmid isimli sahabe kocası; eşi, hanımı Havle binti Sa’lebe’ye, zıhar yapar. Zıhar biraz önce de söylediğim gibi; “Senin sırtın anamın sırtı gibidir.” Diye karısını anasına benzetmek ve dolayısıyla boşama çeşitlerinden bir çeşit. Ama boşanmış ta olmuyor. Muallakta bırakıyor. Ona ne eşlik yapıyor, kocalık yapıyor, ne de onu bırakıyor. Ki o gitsin başının çaresine baksın. Böyle bir zulüm, adeta köle gibi kullanıyor.

Zıhar yaptıktan sonra Evs Bin Sâmid eşiyle birlikte olmak ister. Yani önce ona zulmeder, cahiliye geleneği olan zıharı yapar, sonra da karı koca olmak ister.

Havle, onurlu bir kadındır, izzetli bir kadındır, izzetli bir mü’minedir reddeder ve der ki; “Hükmü Resulallah versin.” Kocası da ona, “Ben onu söyleyemem, ben peygambere gidip de bu meseleyi anlatamam, utanırım.” der. Biraz da kusurludur ya..! Kendisini bilir. “O zaman ben söylerim” der Havle.

Dikkat Allah resulünün inşa ettiği neslin özgüvenine bakınız. Bu nesle mensup bir hanım, bir hanım efendi nasıl bir öz güvene sahip. Meselesini Hakk bildiği yolda dönmeksizin Allah’ın Resulüne götürüp nasıl savunduğuna bakınız.

Gider ve der ki; “Ya Resulallah gençtim, güzeldim, alımlıydım, çalımlıydım, sevgiliydim. Ona çocuklar verdim. Ona bedenimi verdim, ona saçımı süpürge ettim. Ama şimdi yaşlandım. Çocuklar doğurduktan sonra karnım sarktı. Gençken sevgilisi olduğum halde şimdi anası oldum. Bana; Senin sırtın anam gibidir dedi çıktı ve beni ortada bıraktı.

Resulallah’ın cevabı; “Sen ona haram olmuşsun.” Unutmayalım Kur’an da iki yerde gelir zıhar, bir de Ahzap suresinde. Allah’u alem Ahzab suresi bundan önce, benim kanaatim en azından o. Ama orada bir hüküm yok, ceza da belirtilmiyor.

Havle der ki; Vallahi Ya Resulallah Talak vermedi, beni boşamadı ki, bana zıhar yaptı.

Resulallah; “Haram olmuşsun ya Havle. Bu konuda bir şey inmedi ki ben sana bir şey diyeyim.” Resulallah’ta orada yeni bir şey söyleyemiyor. Çünkü vahiy yok.

Havle; Tekrar Resulallah’a: “Kurbanın olayım ya Resulallah, ne olur bir daha düşün. Halimizi bir daha gözünün ününe getir.”

Resulallah; “Kendi görüşüm böyle ya Havle,”

Havle; “Ya Resulallah ama bana muhtaç, küçük bir de yavrum var. Ben olmazsam yaşayamaz. Ona versem bakamaz. Ölür. Ben alsam doyuramam aç kalır. Ben ne yapayım ya Resulallah.”

Kadına bakın, İşte surenin ismi bundan Mücadile. Yani Hakkını söke söke alan kadın suresi. Hakkını arayan kadın suresi. Bir hak arama suresiyle karşı karşıyayız. Unutmayalım Havle Binti Sa’lebe, karşısında Alemlere rahmet Resulallah var ve onunla bu mülakat gerçekleşiyor.

Resulallah susar. Cevap vermez. Verilecek cevapta yoktur zaten. Tıkanmıştır ve Havle O anda ellerini semaya kaldırır, başını göğe diker; “Ya rabbi der. Halimi sana arz ediyorum. Sen her şeyi görüyor, her şeyi biliyorsun. Ya rabbi benim için bir çıkış yolu ver, beni gör ya rabbi.” Der.

Nasıl yürekten söylemişse, nasıl yürekten yalvarmışsa, ki o anda aşk moduna geçmiştir, tıpkı Zekeriya’nın duası gibi, Tıpkı Meryem’in annesinin duası gibi, tıpkı İbrahim’in duası gibi. Havle’nin duası da dergâh-ı ahadiyyete yükselir ve işte bu ayetler, şu devamındaki 2. 3. ayet iner. Şimdi o ayete geçelim.

 

2-) Elleziyne yuzahirune minküm min nisâihim ma hünne ümmehâtihim* in ümmehâtuhüm ilellâiy velednehüm* ve innehüm leyekulune münkeren minelkavli ve zura* ve innAllâhe le’Afuvvun Ğafûr;

Sizden, kadınlarından zihar (karısına anam gibisin diyerek ilişkisini kesenler {müşrik âdeti A.H.}) yapanlar; onların (kocaların) anaları, onlar (karıları) değildirler! Onların anaları sadece onları doğuranlardır! Muhakkak ki onlar çirkin ve aslı olmayan bir laf ediyorlar! Muhakkak ki Allâh Afüvv’dür (sonsuz affedici), Ğafûr’dur. (A. Hulusi)

02 – İçinizden «zihar» ile kadınlarından ayrılmağa kalkışan kimseler bilmelidirler ki: O kadınlar onların anaları değildir, anaları ancak onları doğurmuş olanlardır. Bununla beraber onlar her halde çirkin ve asılsız bir lâkırdı söylüyorlardır. Mamafih Allahın affı, mağfireti çok olduğunda da şüphe yoktur. (Elmalı)

 

Elleziyne yuzahirune minküm min nisâihim içinizden; sen bana annem kadar haramsın diyerek eşlerinden ayrılanlara gelince. Sen bana annem kadar haramsın “Enti aleyye kez-zahri ummiy”  diyorlardı. Sen bana annemin sırtı gibisin. Aslında bu sentetik bir olay. İnsan eşine annemsin deyince eş anne olur mu? Bu sentetik bir hadise. Allah’ın koyduğu yerden bir şeyi alıp bir başka yere koymaya kalkmaktır. Anne sözle değişir mi? Veya gerçek annenize sen benim annem değilsin deseniz, siz dediniz diye o annelikten çıkar mı? Gerçek babanıza; sen benim babam değilsin, gerçek evladınıza, sen benim evladım değilsin deseniz o evlatlıktan çıkar mı?

Hayır, Dünya alem dese çıkmaz, mahkeme karar verse çıkmaz, meclis oylama yapsa çıkmaz. Çünkü bunlar oylamayla, kararla, hakimle olacak şeyler değil ki. Allah kararını vermiştir. O, onun sulbündendir, veya o onun eşidir, onu o doğurmamıştır. Birinin anne olması için anne rahminde sizi taşımış olması lazım.

İşte sentetik bir durum deyişim bu yüzden. Zıhar da böyle sentetik bir durum. Cahiliyeden beri uygulana gelen bir haksızlık, kadına yönelik bir haksızlık. Hatta Arap beldelerinde Medine dışında bu uygulamanın olmayışından yola çıkarak zıhar’ın Yahudilerden geçtiğini, Yahudilerden yayıldığını söyleyen otoritelerimiz de var.

ma hünne ümmehâtihim o kadınlar asla onların anneleri değildir, olamazlar. Çünkü karı, eş, sen benim annem demekle annem gibisin demekle anne olur mu? Olamazlar, değildirler. in ümmehâtuhüm ilellâiy velednehüm onların anneleri yalnızca kendilerini doğuran kadınlardır. Evet, bunun tefsire ihtiyacı yok. Onların anneleri yalnızca kendilerini doğuran kadınlardır. ve innehüm leyekulune münkeren minelkavli ve zura onlar mantıksız, dahası düzme koşma bir şey söylüyorlar. Mantıksız ve düzme koşma.

Evet, zûr; sahte bir şey. Müzevvir derler değil mi yalan taşıyana, yalan söyleyene, yalan haber taşıyana. Zûr işte oradan. Tabii ve fıtri olanın yerine sentetik olanı ikame. Hakikat ve adalet gelenekten ve adetten üstündür demektir bu. Kur’an ın hassaten bu surenin, cahiliye geleneği olan zıhara karşı duruşu genel itibariyle hepimize şu hisseyi veriyor. Hakikat ve adalet, gelenek ve adetten üstündür. Gelenek diye adaleti zedelemeyin. Gelenek adalete aykırıysa o geleneğin canı çıksın. Çizin üzerini, çünkü esas olan dedelerinizden ve babalarınızdan kalmış olan yanlış değil adalettir. Adaleti uygulayın. Belki zıhar üzerinden ahlaki öğüt budur.

Yine sentetik iki mevzu daha var Kur’an da biliyorsunuz aynı mantıkla. Bir evlatlık mevzuu. Evlatlık alınabilir, fakat evlatlık alınan gerçek anne ve babasının yerine sentetik bir anne ve babayı koyamaz. Bu da reddedilmiştir. ve ma ce’ale ed’ıyaeküm ebnaeküm. (Ahzab/4) diyor değil mi Kur’an sizin evlatlıklarınız, sizin oğullarınız değildir, çocuklarınız değildir. Yani öyle dediniz diye hakikat değişmez.

Bir üçüncü mevzuu daha var nesiy mevzuu. Tevbe/37. ayetinde. Araplar haram aylar birbiri ardına gelince savaşmadan duramıyorlardı, her halde karınları şişiyordu. Onun için 3 ay savaşmadan dayanamadıkları için 3. ayı diğer ikisinden ayırmaya kalkıyorlardı. Arasına başka aylar sokmak istiyorlardı, buna da nesiy diyorlardı. Yani ayların yerini kafadan değiştiriyorlardı. Sanki zamanla oynamak mümkinmiş gibi. Sanki kendileri bu ay burada dursun şu ayın yerini beğenmedim buraya gelsin deyince zamanı değiştireceklermiş gibi. İşte buna nesiy uygulaması deniyor. Bu da üçüncü bir sentetik uygulama. Kur’an tabii ve fıtri hadiselere sentetik müdahaleleri reddediyor ve istemiyor. Biz buradan bunu anlıyoruz.

ve innAllâhe le’Afuvvun Ğafûr hiç şüpheniz olmasın ki Allah çok bağışlayıcıdır ve affedicidir, merhamet edicidir. Yani bu ayet bu esma ile bittiyse eğer bu güne kadar bu tip şeyleri yapıyor olanlara Allah affını ve merhametini nasip eder. Ama bundan sonra bir daha olmasın, zımnen bunu demiş oluyor.

 

3-) Velleziyne yuzahirune min nisâihim sümme ye’udune lima kalu fetahriyru rekabetin min kabli en yetemassa* zâliküm tu’azune Bih* vAllâhu Bima ta’melune Habiyr;

Kadınlarından zihar yapıp (zihar ile ayrılmak isteyip) sonra da sözlerinden dönenler (zihar ile boşamaktan vazgeçip evliliklerine dönenler), kadınları ile ilişkiye girmeden önce bir köle azât etmelidirler! İşte size öğütlenen budur. Allâh yaptıklarınızı (yaratanı olarak) Habiyr’dir. (A. Hulusi)

03 – Ve öyle kadınlarından zıhar ile ayrılmağa kalkıp da sonra dediklerini geri alacak olanlar onun için ikisi temas etmezden evvel bir kul âzad etmek lâzımdır, bunu duydunuz ya işte siz bununla öğütlenirsiniz, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır. (Elmalı)

 

Velleziyne yuzahirune min nisâihim sümme ye’udune lima kalu ne ki zıhar yapıp da sonra sözünden cayanlar var ya fetahriyru rekabetin min kabli en yetemassa Evet, işte onların kefareti eşlerin temasından önce, eşler birbirine temas etmeden önce bir köle azad etmektir.

İlginç değil mi? Neden köle azad etmek kefaret? İnsan onurunu çiğnemek onu köleleştirmek anlamına geliyor. Madem insan onurunu çiğnedin, bir insanı öldürdün gibi. Onun içinde haydi bakalım bir insanı dirilt. Yani bir insanı kölelikten kurtar. Manen kölelik boyunduruğu altında ölü gibi olan bir insanı özgürlüğe kavuştur da ona karşılık gelsin. Böyle bir günahı ancak böyle bir kefaretle ödeyebilirsin. İnsan onuruna yönelik tecavüz demek ki her tür köleleştirme, bir tür insanı manen öldürme hükmündedir.

Aynı zamanda buradan şunu da çıkarıyoruz değil mi? Köleliği bitirmek istiyor Kur’an. Hedefi bu. Onun içinde bu tür suçlarda köle azad ettirerek kölenin kaynağını kurutmak, bu müessesenin kaynağını kurutmak ve bu müesseseyi ortadan kaldırmak, zamana yayarak. Bir toplumsal kangren halini almaması için zamana yayarak kurutmak istediğini iz bu tip cezaların kefaretinin köle azadı olduğundan çıkarabiliyoruz.

zâliküm tu’azune Bih siz ancak böyle uslanırsınız diye çevireyim mi? Size böyle vaaz olunur. Size böyle öğüt verilir. Ama sanki bana siz ancak böyle uslanırsınız, zımnen böyle denilmiş gibi geliyor.

vAllâhu Bima ta’melune Habiyr zira Allah yaptığınız her bir şeyden en ince detaylarına kadar haberdardır.

 

4-) Femen lem yecid fesıyamu şehreyni mutetabi’ayni min kabli en yetemassa* femen lem yestetı’ feıt’amu sittiyne miskiyna* zâlike litu’minu Billâhi ve RasûliHİ, ve tilke hududullâh* ve lilkafiriyne ‘azâbün eliym;

Kim (azât edilecek bir köleye imkân) bulamazsa, o takdirde (karısı ile) ilişki kurmalarından önce birbirini izleyen iki (kamerî) ay oruç tutmalıdır! Kim (bu kefaret orucuna) muktedir olamazsa, altmış yoksulu doyurmalıdır. Bu (hükümler), Esmâ’sıyla hakikatiniz olan Allâh’a ve Rasûlüne imanı yaşamanız içindir; bunlar Allâh’ın koyduğu sınırlardır! Hakikat bilgisini inkâr edenler için feci bir azap vardır. (A. Hulusi)

04 – Ona gücü yetmeyen de ikisi temas etmezden evvel sırasıyla iki ay oruç tutsun, ona da güç yetiremeyen altmış yoksul doyursun, bunlar Allah ve Resulüne iman edesiniz diyedir ve bunlar Allahın çizdiği huduttur, kâfirler için ise elîm bir azâb vardır. (Elmalı)

 

Femen lem yecid fesıyamu şehreyni mutetabi’ayni min kabli en yetemassa kim bunu bulamazsa diyor, femen lem yecid. Ama ilginç bir şey var, bir sonraki cümlede femen lem yestetı’ var. kimin gücü yetmezse. Fakat burada bulamazsa diyor. femen lem yestetı’ burada da gelebilirdi. Ben buradan yola çıkarak şöyle bir ima seziyorum; Bir gün gelecek vahiy bu tavrıyla kölelik kurumunu tüketecek, ortadan kaldıracak ve köle bulunamayacak. Böyle bir ima da seziyorum buradan.

femen lem yecid. Kim de bunu bulamazsa fesıyamu şehreyni mutetabi’ayni min kabli en yetemassa temas etmeden önce ona düşen kefaret ardı ardına peşi sıra iki ay oruç tutmaktır. Evet, iki ay oruç tutmaktır.

Musa Carullah uzun günlerde ruze isimli o muhteşem ve modern içtihada örnek olan eserinde 4 mezhebin görüşüne itiraz ederek yepyeni bir görüş getirir. Kasten orucu bozanların 60 gün kefaret tutmasıyla ilgili. Ve işte bu ayete dayanır iki görüşte. Üstad Musa Carullah der ki; aslında iki ay kefaret kasten bozulan oruca değil, zıharadır. O zıhar kefaretidir, orada bir yanlış anlaşılma vardır der ve Ahmed Bin Hambel’in müsned’iyle Ebu Davud’da ki rivayeti de kendi görüşüne delil olarak getirir ve aynı zamanda Seleme Bin Sahr Ensari hadisini ki burada verdiğim hadis odur, delil gösterir. Bunu bir parantez içi olarak anmak gereği duydum.

femen lem yestetı’ feıt’amu sittiyne miskiyna buna güç yetiremeyen kimse ise 60 yoksulu doyurmak düşer. 60 yoksul doyurmalı. 3 tane seçenek. 1 – köle azadı, 2 – Ardı ardına 60 gün oruç, onu da yapamıyorsa, gücü yetmiyorsa 3 – 60 yoksulu doyurma. Adeta rabbimiz hani ayeti kerime de ifade buyrulduğu gibi Allah sizin için zorluğu dilemez, kolaylığı diler buyruluyor ya, işte onun bir tezahürünü görüyoruz. Allah kolaylığı diliyor.

Şimdi burada kıssanın arkası var, başta anlattığım kıssanın devamı var. Havle’nin hikayesinin devamı şöyle, bitişi şöyle oluyor güzel sonla neticeleniyor tabii.

Bu ayetler geldikten sonra Allah resulü Evs Bin Samid’i, Havle’nin kocasını çağırıyor ve aralarında şu diyalog geçiyor.

“Bir köle azad etmeye gücün var mı ya Evs?”

Evs’in cevabı şu oluyor; “Vallahi ya Resulallah benden iyi köle mi olur, malımın hepsini satsam bir köle etmez.”

Peki diyor Allah Resulü, iki ay peşpeşe oruç tutabilir misin?

Evs’in cevabı hazır, hazır cevap bir sahabe. Böyle şen şakrak ta bir zat, yoksul tabii; Vallahi Ya Resulallah diyor günde 3 öğün yemesem gözümün feri kaçar dizimin bağı çözülür.

“Peki diyor Allah resulü; 60 fakir doyurabilir misin?

“Vallah doyuramam ya Resulallah bir şartla diyor, sen yardım edersen.”

Allah Resulü bu diyalogdan sonra azı dişleri görününceye kadar gülüyorlar. Yani adamın biraz da pişkinliğine zatın, ve ne yapıyorlar? Ben sana yardım edeceğim diyor efendimiz. 15 ölçek hurma vereceğim üstünü de sen tamamla ve bu kefareti öde. Yani suçunun cezasını çekmiş ol böylece. Hikayenin sonu böylece mutlu sonla neticeleniyor.

zâlike litu’minu Billâhi ve RasûliH Bu Allah ve Resulüne imanınızın bir gereğidir, bir icabıdır. ve tilke hududullâh işte bunlar Allah’ın çizdiği sınırlardır, Allah’ın hudutlarıdır. Allah hudut çeker, Allah’ın sınırlarını çiğnemeye kalkmayın. Allah’ın sınırlarını çiğnediğiniz zaman patlayacak mayınlar sadece elinizi kolunuzu değil, ebedi hayatınızı götürür. ve lilkafiriyne ‘azâbün eliym kafirleri elim bir azab beklemektedir. Kafirler için çok acıklı bir azab hazırlanmıştır.

 

5-) İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleHU kübitu kema kübitelleziyne min kablihim ve kad enzelna âyâtin beyyinat* ve lilkafiriyne ‘azâbün mühiyn;

Muhakkak ki Allâh ve O’nun Rasûlüne zıtlaşanlar, kendilerinden öncekilerin aşağılandıkları gibi aşağılandılar! Hâlbuki gerçekten apaçık işaretler inzâl ettik… Hakikat bilgisini inkâr edenler için aşağılayıp rezil duruma düşürücü bir azap vardır. (A. Hulusi)

05 – Muhakkak ki Allah ve Resulüne had yarışına kalkanlar çarpıldılar, tıpkı onlardan evvelkilerin çarpıldıkları gibi, halbuki açık açık âyetler de indirmiştik, kâfirlere hem de hakaretli bir azâb var. (Elmalı)

 

İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleH Allah ve Resulüne meydan okuyan kimselere gelince kübitu kema kübitelleziyne min kablihim kendilerinden önce rezil edilenler gibi, rüsva edilenler gibi, alt edilenler gibi, yenilenler, itilenler, çarpılanlar, tepelenenler gibi. -Çünkü kübite bu manaların tamamına birden gelebilir.- Onlar da tepelenecekler, rezil edilecekler yenilecekler. ve kad enzelna âyâtin beyyinat doğrusu biz ayetlerimizi hakikatin apaçık belgeleriyle indirdik. ve lilkafiriyne ‘azâbün mühiyn ama kafirleri alçaltıcı bir azab beklemektedir.

Bunu şöyle de çevirebilirim Kafirler için alçaltıcı, onursuzca bir mahrumiyet beklemektedir. Evet, Azab aynı zamanda kök anlamıyla mahrumiyet demektir. Öyle bir mahrumiyet ki bu, bu mahrumiyet onları onursuz kılacak.

 

6-) Yevme yeb’asühümullâhu cemiy’an feyunebbiuhüm Bima ‘amilu* ahsahullahu ve nesuHU, vAllâhu ‘alâ külli şey’in Şehiyd;

Gün gelir, Allâh onların hepsini bâ’s eder (yeni bir özellikle yeni bir boyutta diriltir) de yaptıklarını onlarda haber verir… Allâh, onu (kendilerinden açığa çıkanları) kayda almış, onlar ise onu unutmuşlardır… Allâh her şey üzerine Şehiyd’dir. (A. Hulusi)

06 – O gün ki Allah onları hep ba’s edecekte bütün yaptıklarını kendilerine haber verecek, Allah onu bir bir saymış onlarsa onu unutmuşlardır, Allah her şeye şahittir. (Elmalı)

 

Yevme yeb’asühümullâhu cemiy’an Allah’ın; onların hepsini dirilteceği gün feyunebbiuhüm Bima ‘amilu onlara yaptıklarını bir bir haber verecektir. ahsahullahu ve nesuHU onlar unutsalar bile Allah onlara bir bir hatırlatacak, bir bir yaptıklarını sayacaktır. vAllâhu ‘alâ külli şey’in Şehiyd zira Allah her şeye layıkıyla şahittir.

 

7-) Elem tera ennAllâhe ya’lemu ma fiysSemavati ve ma fiyl’Ardı ma yekûnu min necva selâsetin illâ HUve rabi’uhüm ve lâ hamsetin illâ HUve sadisuhüm ve lâ edna min zâlike ve lâ eksere illâ HUve me’ahüm eyne ma kânu* sümme yunebbiuhüm Bima ‘amilu yevmelkıyameti, innAllâhe Bikülli şey’in Aliym;

Anlamaz mısın Allâh, semâlarda ne var ve arzda ne varsa bilir! Üç (kişi aralarında) fısıldaşmaya görsün, onlarda dördüncü O’dur… Beş (kişi fısıldaşacak) olsalar, onlarda altıncı O’dur… Bundan daha az da olsalar, daha çok da olsalar; nerede olursa olsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir (Esmâ’sıyla, “yok”ken var kıldığı için – Mâiyet sırrı)! Sonra kıyamet sürecinde yaptıklarını (açığa çıkaran olarak) kendilerinde haber verir! Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey’in (şey’in Esmâ’sıyla hakikati olarak) Bilen’idir. (A. Hulusi)

07 – Görmez misin Allah Göklerdekini ve Yerdekini hep bilir, herhangi bir üçün bir fısıltısı oluyor mu mutlak o dörtleyicileri, gerek beşin mutlak o altılayıcıları, gerek daha az gerek daha çok her nerede olsalar mutlak o beraberlerindedir, sonra bütün yaptıklarını Kıyamet günü kendilerine haber verir, haberiniz olsun ki Allah her şeyi tamamıyla bilir. (Elmalı)

 

Elem tera ennAllâhe ya’lemu ma fiysSemavati ve ma fiyl’Ard görmedin mi ki Allah göklerde ve yerde olan her bir şeyi bilir, her bir şeyden haberdardır. Elem tera; düşünmedin mi ki diye de çevrilebilir. Baksana diye de çevirebiliriz. İbret nazarına sunuyor elem tera ile başlayan tüm ayetler aslında müteakip ifadeleri ibret nazarına sunuyor ve bizim hepimizi ibret almaya çağırıyor.

ma yekûnu min necva selâsetin illâ HUve rabi’uhüm gizli görüşme yapan 3 kişi yoktur ki 4. sü Allah olmasın. Necva; Kök anlamı el infisal mineş şey’ diyor Ragıp, bir şeyden ayrılmak, kopmak. Aslında ayrılık farklı muamele, belki ayrıcalık istemek manasına gelir. Ayrıcalık istemek.

Gizli görüşme, özel görüşme talebi, Demiştim ya başlangıçta özel görüşme ile hava atacak. Bunun zararı kime? Bir çok zararı var;

1 – Töhmet, özel görüşme yapan biri fıs fıs fıs ResulAllah’la konuşurken öbürleri; acaba ne konuşuyor, benim aleyhime mi konuşuyor, acaba bizim zararımıza  mı bir şey konuşuyor, acaba bizi mi şikayet ediyor, bir töhmet makamı.

2 – Lüzumsuz özel görüşmenin ikinci zararı zaman çalma. Allah Resulünün zamanını çalıyor. Onun zamanı çok değerli. Belki soracağı genel bir şeydir, basit bir şeydir, çoğunlukla da öyle çıkıyor. Milletin içinde sorsa da herkes yararlansa olmaz mı. Niye özel görüşme ister ki. Bir namaz sorusu sormak için insan niye ResulAllah’ın zamanını çalar ki.

3 – Hava atma. Özellikle Yahudiler bu istismarı yapıyorlardı. ResulAllah ile özel görüştü ya, çıkınca milletin meraklı bakışlarına muhatap olacak ve bizimki de hava atacak.

4 – Küskünlük uyandırma. Başka insanlar, herkese özel görüşme randevusu veremez, ama birileri bu randevuyu almakla öbürlerine nispet yapıyor ve tabii ki buna komployu da ekleyebiliriz, Allah Resulüne haydi bir komplo düzenlemeye kalkışan birileri varsa? Niye özel görüşme talep eder. Allah resulünün özel tanımadığı çok özel aralarında bir ilişki olmayan bir insan kalkıp ta özel görüşme talep ediyorsa bu da ayrı bir sorun. İşte özel görüşmenin bir çok mahsurundan sadece bir kaçını saydım burada.

Bunlar özel görüşme talep ediyorlardı, bunların arasına münafıklar da karışıyordu ve onlar hava atıyorlardı. Aynı zaman da ResulAllah’ı taciz ediyorlardı, ResulAllah’ı üzüyorlardı. ResulAllah’ta o dillere destan nezaketiyle onlara hayır diyemiyordu. Bu pasajda ondan bahsediliyor.

ve lâ hamsetin illâ HUve sadisuhüm 5 kişi yoktur ki 6. Allah olmasın ve lâ edna min zâlike ve lâ ekser bundan az ya da çok rakamlar fark etmez, mutlaka Allah onlarla beraberdir. Aslında bu rakamsal bir ifade değildir, kaç kişi olurlarsa olsunlar Allah onlarla beraberdir onları işitir ve duyar. Yani Allah Resulünden özel görüşme talebinde bulunmak isteyen bu insanların, aslında içlerinde gizledikleri kötü niyeti Allah biliyor. Bunu söylüyor. illâ HUve me’ahüm eyne ma kânu nerde olurlarsa olsunlar illaki O onlarla beraberdir. Allah onlarla beraberdir.

sümme yunebbiuhüm Bima ‘amilu yevmelkıyame sonra kıyamet günü onların yaptıklarını Allah onlara bir bir haber verecek. Yaptıklarının nesini? Arkasında yatan gizli niyeti, içlerinde ki karalığı, sakladıkları şeyi, maskenin arkasında ki yüzlerini bir bir haber verecek. innAllâhe Bikülli şey’in Aliym Hiç şüphe yok ki Allah her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir.

Zıharla ilgili ilk pasajda olduğu gibi Allah’tan bir şeyler gizlenebileceği zannında olanların kökünü, bu zanlının kökünü kazımak için geliyor bu pasaj. Özünde Allah tasavvurunu inşa ediyor biliyor musunuz? Yani Allah’tan kaçıramazsınız. Eylemlerinizin niyetini Allah bilir. Allah 3 boyutlu değil 3.000 boyutlu filminizi çektiriyor. O filmin içerisinde yüreğinizin 40. odasında ki, o karanlık yerde ki niyetinizi de bilir, bilinç altınızı da bilir. Aslında söylenen bu.

 

😎 Elem tera ilelleziyne nuhû ‘aninnecva sümme ye’udune lima nuhû ‘anhu ve yetenacevne Bil’ismi vel ‘udvani ve ma’sıyetirRasûl* ve izâ caûke hayyevke Bima lem yuhayyike Bihillâhu, ve yekulune fiy enfüsihim levla yu’azzibunAllâhu Bima nekulu, hasbuhüm cehennem* yaslevneha* febi’sel masıyr;

Görmedin mi şu kimseleri ki, fısıldaşmaktan (ikiyüzlülükten) yasaklandıkları hâlde tekrar yasaklandıkları şeye döndüler. Kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşıyorlar… (Yahudiler) sana geldiklerinde, Allâh’ın seni selâmlamadığı şeyle selâmlıyorlar; içlerinde ise: “Dediğimiz yanlış olsaydı Allâh bize azap verirdi” derler… Cehennem yeter onlara! Ona maruz kalacaklar… Ne kötü dönüş yeridir o!

(Not: Yahudiler, fonetik yakınlık dolayısıyla, ağız – dil çabukluğu da yaparak “es Selâm’u aleyke” yerine “es Samu aleyke” derlerdi ki anlamı “sana ölüm olsun” demektir… Münafıkların bu tür selâmlarına Hz. Rasûlullâh sadece “Aleyküm” der, o bedduayı üzerine almadığını ifade için “VE aleyküm” demezdi! Hz.Rasûlullâh’a bu tür hitap eden Yahudilere, Hz. Ayşe “aleykümüs Sam ve laanekümüllah ve ğadibe aleyküm” yani “ölüm size olsun, Allâh size lânet ve gazap etsin” deyince Hz. Rasûlullâh: “Yâ Ayşe. Allâh gereğinden fazla söyleyeni sevmez” buyurarak; aksiyona, aksiyon ölçüsünü aşan reaksiyondan engelledi.) (A. Hulusi)

08 – Bakmaz mısın şunlara: Gizli konuşmadan nehy edildiler de sonra dönüp nehy olundukları şeyi yapıyorlar, günah, udvan ve Peygambere isyan fısıldaşıyorlar, yanına geldiklerinde de seni Allahın sağlıklamadığı bir suretle sağlıklıyorlar, kendi içlerinde de Allah bizi söylediklerimizle ta’zib etse ya! Diyorlar, Cehennem onlara yeter, ona yaslanacaklar, artık o, ne fena âkıbettir. (Elmalı)

 

Elem tera ilelleziyne nuhû ‘aninnecva sümme ye’udune lima nuhû ‘anh gizli görüşmeden men edilen, men edildikleri şeye tekrar dönenleri görmedin mi? Baksana şunların haline bir? Önce men edilen, men edildikleri halde, yasaklandıkları halde gizli görüşme isteğini yeniden dillendirenleri görsene, baksana şunların haline bir.

ve yetenacevne Bil’ismi vel ‘udvani ve ma’sıyetirRasûl evet, üstelik onlar günah, düşmanlık ve Resule isyan konusunda gizli kapaklı işler. Biz buna fırıldaklar desek mi acaba? Gizli kapaklı işle çevirmekteler. Gizli kapaklı işler döndürmekteler. ve izâ caûke hayyevke Bima lem yuhayyike Bihillâh ne zaman sana gelseler Allah’ın seni selamlamadığı biçimde seni selamlarlar.

İlginç değil mi bir de bunun hikayesi var. Hz. Aişe’den nakledilen bir hikayeden öğreniyoruz biz bunu aslında olayın gerçeğini, olay şu; Yahudiler veya münafıklar geliyorlar Allah Resulüne “essamü aleyküm” diye selam veriyorlar. Bu kahrolasın, ölesin, duvar üstüne yıkıla gibi bir beddua. İlginçtir,

Hz. Aişe dayanamıyor Resulallah’tan önce atılıyor ve diyor ki; “Ve aleykümüssâmü vellânetekümüllahu va gadabe alleyküm. Siz kahrolun, Allah belanızı versin, Allah’ın gazabına uğrayın, Allah’ın lanetine uğrayın.”

Efendimiz o nezaketli üslubuyla; “Ya Aişe, Allah kötü sözü sevmez.” diyor.

“Duymadın mı ya Resulallah ne dediler?” Resulallah;

“Ya Aişe senin duyduğunu ben de duydum. Ben de onlara ve aleyküm dedim. Aynısı da size olsun dedim. Baksana.”

Efendimiz hem nezaketi öğretiyor, hem de onların bu ahlaksızlıklarının farkında olduğunu onlara ima ve ihsas ediyor. Yine de tabii ki efendimiz o nezaketi elden bırakmıyor. İlginç bir de örnek, hepimizin ibret alması gereken, hatta örnek alması gereken efendimizin tavrı itibariyle hoş bir örnek.

ve yekulune fiy enfüsihim levla yu’azzibunAllâhu Bima nekul ve kendi aralarında haydi bakalım Allah sözlerimizden dolayı bizi cezalandırsaydı ya diyorlar. hasbuhüm cehennem cehenneme kadar yolları var. Cehennem onlara yeter. Yaslevneha oraya dikilecekler. Yaslehe; aslında sâlât kelimesiyle aynı kökten gelir. Bir değneği ateşte doğrultmaya da salleytül ‘ud der Arap. Namazla aynı köktendir. Yani onlar yer yüzünde dik durmadılar, Allah’a karşı esas duruşlarını bozdular, Allah onları ateşte doğrultacak, ateşe yaslayacak. febi’sel masıyr o ne kötü varış yeridir, ne kötü son duraktır.

 

9-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ tenaceytum fela tetenacev Bil’ismi vel’udvani ve ma’sıyetirRasûli ve tenacev BilBirri vetTakva* vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun;

Ey iman edenler… Birbirinizle fısıldaştığınızda kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşmayın… (Allâh’a) yakınlığı sağlayıcı fiiller ve korunmayı getirici davranışlar hakkında fısıldaşın! O’na haşrolunacağınız Allâh’tan (yaptıklarınızın sonucunu yaşatacağı için yanlış yapmaktan) korunun! (A. Hulusi)

09 – Ey o bütün iman edenler! Sizler fısıldaştığınız vakit günah, udvan ve Peygambere isyan fısıldaşmayın iyilik ve takva fısıldaşın ve Allah dan korkun ki ona haşr olunacaksınız. (Elmalı)

 

Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler izâ tenaceytum gizli görüşme yapacaksanız bile fela tetenacev Bil’ismi vel’udvani ve ma’sıyetirRasûl günah, düşmanlık ve Resule, elçiye isyan üzerine gizli görüşme yapmayın. Özel görüşme yapmayın veya kulis yapmayın. Belki bir anlamda da kulis manasına gelir. ve tenacev BilBirri vetTakva iyilik ve takva üzerine gizli görüşme yapın, özel görüşme yapın. vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun.

 

10-) İnnemennecva mineşşeytani liyahzunelleziyne amenû ve leyse Bidârrihim şey’en illâ Biiznillâh* ve ‘alAllâhi felyetevekkelil mu’minun;

Fısıldaşma (suç olan fiskoslar) şeytandandır (şeytanî fikirler); iman edenleri mahzun etmek için! Allâh izni müstesna, (şeytanî fikirleri) onlarda (iman edenlerde) hiç zarar açığa çıkartamaz! İman edenler Allâh’a tevekkül etsinler. (A. Hulusi)

10 – O gizli konuşmalar, (o fiskos) sırf Şeytandandır, iman etmiş olanları kederlendirmek için, halbuki onlara bir şey zarar ettirecek değildir, meğerki Allahın izniyle ola, müminler de onun için hep Allaha dayansınlar. (Elmalı)

 

İnnemennecva mineşşeytani liyahzunelleziyne amenû bunun dışında kalan gizli görüşmelerin tümü sadece mü’minlere üzüntü vermeyi amaçlayan şeytani bir eylemdir. ve leyse Bidârrihim şey’en illâ Biiznillâh Allah izin vermedikçe onlara hiçbir zarar veremezsiniz ve ‘alAllâhi felyetevekkelil mu’minun mü’minler artık Allah’a dayansınlar. Allah’a güvensinler.

Girişte örnek gösterilen kadın kendini ifade etti. İki pasaj arasında ki bağlantı bu. Özel görüşme yerine siz de kendinizi açıkça ifade edin. Özel görüşme, fiskos, dedikodu; kendini ifade edememekten kaynaklanır. Şaibe uyandıracak yollara ne gerek var.

 

11-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ kıyle lekum tefessehu fiyl mecalisi fefsehu yefsehıllâhu leküm* ve izâ kıylenşuzu fenşuzu yerfe’ıllahulleziyne amenû minküm, velleziyne ûtül’ılme derecat* vAllâhu Bima ta’melune Habiyr;

Ey iman edenler… Meclislerde size: “Yer açın” denildiğinde, genişletin ki Allâh da size genişlik versin! “Kalkın” denildiğinde de, kalkın ki, Allâh, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri dereceler itibarıyla yükseltsin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr’dir. (Habiyr, her şeyi kendi Esmâ özellikleri ile yokken var kıldığı için, onların zaman mekân ötesi bir hâlde durumlarından haberdar olan, anlamında kullanılmaktadır. Allâh bilir. A.H.) (A. Hulusi)

11 – Ey o bütün iman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakit genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da kalkıverin ki Allah iman edenlerinizi yükseltsin, ilim verilenleri ise derecat ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır. (Elmalı)

 

Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler izâ kıyle lekum tefessehu fiyl mecalis sosyal hayatta birbirinize yer ayırın denildiği zaman, ben bunu yani oturma sırasında bir mecliste yer ayırın manasına, kısıtlı bir manada anlamıyorum. Sosyal hayatta da yer ayırın denildiği zaman fefsehu yefsehıllâhu leküm yer ayırın ki Allah ta size yer ayırsın. Bunu en geniş manasıyla düşünmek lazım.

Adam sizin sektörden ticarete girecek, sıktınız dar. Girecek diye burnunuzdan soluyorsunuz. Adam ilme girecek ilim talibi olacak. Ama siz, bizim önümüzü kesecek diye burnunuzdan soluyorsunuz. Öyle yapmayın, yer geniş, Allah’ta size yer ayırsın. Siz Allah’ın kullarına yer ayırın ki Allah’ta size yer ayırsın.

            [Ek bilgi: Günlerden bir gün Allah’ın Resûlü etrafını dolduran ashabıyla birlikte bir mecliste otururken Bedir’e katılmış yiğitlerden bazıları çıkagelmişlerdi. Onlar Rasulullah Efendimize ve sahâbe-i kirâma selâm verirler ve mecliste kendilerine de bir yer açılmasını beklerler. Ama ResulAllah’ın etrafındaki sahâbe yerinden kıpırdamak istemez. Kimse onlar için bir yer açma eylemi içine girmez.

Bu durumu gören Allah’ın Resûlü öfkelenir. “Hemen sen kalk, sen de kalk” diyerek onlardan bir kısmını kaldırmaya yöneliyor. Bu tavır yerlerinden kaldırılan insanların ağırına gidiyor.

Çevrede fırsat kollayan, her hareketi ResulAllah’ın aleyhine kullanmak isteyen münâfıklar da bunu dedikodu konusu yapıyorlar. Peygamber bir taraftan adaletten, insana saygıdan, insana değer vermekten söz ediyor, ama bir taraftan da insanların kimilerini kimilerine tercih ediyor, kimilerini kaldırıp arkadaşlarını onların yerine oturtuyor diyerek bunu alay konusu yapmaya başlıyorlar. Onların bu lakırdılarını işiten Rasulullah Efendimiz üzülüyor ve hemen arkasından işte bu emir geliyor.

“Size meclisleri genişletin, meclislerde yer açın denildiği zaman hemen yer açıp genişletin. Gelen kardeşlerinize yer açın ki onlar da otursunlar.”

Yani gelen kişiye karşı hemen ayağa kalkın, onu karşılayın veya hemen kalkıp yerinizi ona verin değil. Ya ne? Sıkışın, toparlanın ve yer açın deniliyor. Zira insanların en şereflisi Allah’ın Resûlü bir meclise geldiği zaman insanlar onun için ayağa kalkmazlar ve ona yerlerini vermezlerdi. Çünkü Allah’ın Resûlü böyle bir şeyden asla hoşlanmazdı ve sahâbe-i kirâm efendilerimiz de bunu bildikleri için öyle yapmazlardı.

Allah’ın Resûlü insanların kendisine özel bir yer ayırmalarını istemezdi. Kendisine özel bir paha biçilmesini sevmezdi. Sıradan birisi olarak onların arasında bulunmayı severdi. Onun için meclislerde özel bir konumu, özel bir yeri, bir makamı yoktu.

Hattâ taşradan gelenlerden onu tanımayanlar, “peygamber hanginiz?” diye sorarlardı. Maalesef şu anda bizim meclislerimizde ekonomik gücü olanların, siyasal gücü olanların, hacı-hoca takımının özel yerleri vardır. Farklı muamele beklerler insanlardan.

            Sahâbe-i kirâm efendilerimiz Allah’ın Resûlü geldiği zaman ayağa kalkmazlardı, oturdukları yerden kalkıp yerlerini ona vermezler-di. Sadece peygamberimiz için yer açarlar ve o da gelir, açılan yere otururdu. Öyleyse Müslümanlar bir yerde otururlarken gelen Müslüman’ın, ya da Müslümanların makamı, konumu ne olursa olsun kalkılmayacak ama ona yer açılacak ve açılan yere de o oturacak.

            Bakın bir hadislerinde Rasulullah Efendimiz sevdiği, beğendiği bir Müslüman tipini anlatırken şöyle buyuruyor:

            “Benim yanımda insanların en çok gıpta edileni, en çok gıptaya lâyık olanı namazdan payı olan, hâli hafif olan, yükü hafif olan ve insanlar arasında özel bir yeri olmayan, parmakla gösterilmeyen, sıradan biri olan, öne çıkmayı sevmeyen, kendisine özel bir baha biçilmesinden yana olmayan kimsedir.”

            İşte Resulullahın sevdiği, beğendiği insan bu. Rasulullah hâşâ insanlara başka şey söyleyip kendisi başka şey yapan değildi. (Ali Küçük- Besâiru’l Kur’an)]

ve izâ kıylenşuzu fenşuzu yine davranın denildiği zaman da derhal davranın, harekete geçin. İbn. Abbas bunu bir işin ucundan tutmak gerektiği zaman tutun. yerfe’ıllahulleziyne amenû minküm, velleziyne ûtül’ılme derecatin Allah içinizden mü’minleri ve ilim sahiplerini kat be kat yükseltecek, derece verecektir onlara. İlim sahiplerini. vAllâhu Bima ta’melune Habiyr Allah yaptığınız her bir şeyden haberdardır.

İlim sahiplerini üstün derecelerle yükseltecektir diyor rabbimiz. Aslında innema yahşAllâhe min ‘ıbadiHİl ‘ulema’ (Fatır/28) bu Kur’an ın alim tarifidir. Allah’tan layıklıyla kulları içinde yalnızca alimler korkar, bilenler korkar.

Yine;İ hel yestevilleziyne ya’lemune velleziyne lâ ya’lemun. (Zümer/9) ayetini biliyoruz. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Neyi? Hiç Allah’ın huzurunda gece yarıları göz yaşları içinde secdelere kapanmanın değerini bilenle bilmeyen bir olur mu?. Peygamber Öyle buyurur. Alimin abid’e fazileti dolunay ışığının diğer yıldızlara farkı gibidir. Hz. Ali öyle der. “Alim; Kur’an ın önüne hiçbir şey koymayan kimsedir. Şafi öyle der. Allah’ın velileri alimlerdir. Ben alim dışında veli olduğunu bilmiyorum. İlginçtir.

Yine ibn. Abidin öyle der. Hanefi fakihlerinden, Cahilin Alim hakkında k, şahadetine itibar olunmaz.  Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler mal miras bırakmadılar, ilim ve hikmet miras bıraktılar. Alimler de bu ilim ve hikmeti Allah’a karşı sorumluluk şuur içinde eğer bu sorumlulukla omuzlarlar ve peygamberlerin varisi olmanın sorumluluğunu taşıyabilirlerse hiç şüphesiz ki Allah onları derece derece yükseltecektir. Bu ayette ki müjde işte o alimler içindir. Rabbim o alimleri çok eylesin.

 

Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
2 Yorum

Yazan: 08 Kasım 2013 in KUR'AN

 

Etiketler: , ,

2 responses to “Tefsir Dersleri MÜCADİLE SURESİ (01 – 11)(172-B)

  1. osman

    08 Kasım 2013 at 21:25

    Bu paylaşytıklarını alıp sitenin ismini verip kendi web sayfamızda paylaşabilirmiz?

     
    • ekabirweb

      09 Kasım 2013 at 00:58

      Merhaba. Tabii ki neden olmasın. Esen kalın, Allah’a emanet olun.

       

Yorum bırakın