RSS

Tefsir Dersleri LEYL SURESİ (01-21) (192-B)

21 Ağu

5

“Euzü Billahi mineş şeytanir racim”

“BismillahirRahmanirRahıym”

Değerli Kur’an dostları şimdi tefsirini yapacağım sure Leyl suresi. Leyl suresi elimizde ki mushafta 92. sırada yer alıyor. Sureye adını veren ayet, ilk ayet, gece manasına geliyor. Velleyli izâ yağşâ gece, fakat demiştim ki Kur’an ın hiçbir yerinde mücerret olarak, yalın kat geceye yemin edilmez. Çünkü gece tek başına var bir şey değil ki, gece ışığın yokluğu halidir. Karanlık ışığın yokluğu hali onun için geceden korkmamız istenmiyor.

Aslında geceye yemin edilmesinin bir başka nüktesi daha var. Vahyin ilk muhatabı olan cahiliye insanı geceyi şer ilahı gibi tasavvur diyordu. Tüm kötülüklerin gece geldiğini düşünüyorlardı. Şeytanların, cinlerin, gulyabanilerin, düşmanın, şunun bunun hep gece musallat olduğunu düşünüyorlardı. Bu yüzden geceye bir tür şer ilahı rolü yüklemişti cahiliye insanı. Kur’an; gecenin de Allah’ın mahluku olduğunu ima ediyor. Yani geceyi ilahlaştırmayın, şeytanlaştırmayın, Allah’ın rakibi gibi görmeyin. Dolayısıyla geceye müstakil bir anlam yüklemeyin, Allah’tan bağımsızlaştırmayın geceyi. Gecenin de rabbi Allah, gündüzün de rabbi Allah. Zaten yemin edilen şey rabbi Allah olduğu için yemin edilir. Yani yemin eden rabdir, yemin edilen ise o rabbin kuludur, mahlukudur, yaratığıdır. Onun için Allah yarattı korkacaksanız Allah’tan korkun, çekinecekseniz Allah’tan çekinin, sakınacaksanız Allah’tan sakının. Niye kendi kendinize şer ilahları icat ediyorsunuz zımnen demeye gelir aslında geceye yeminler.

Bu sureyi Medeni sayanlar da olmuş, yani Medine de nazil olduğunu söyleyenler ki onlar 5 – 10 ayetleri arasında ki pasajın sebebi nüzül rivayetlerinden yola çıkarak Medine de nazil olduğunu söylemişler. Bu doğru değil, sebebi nüzül rivayetleri bize surenin zamanını göstermez. Çünkü sebebi nüzül rivayetlerinde feenzelallahu fiy keza Allah bunu şu olay üzerine indirdi diye gelen rivayetlerde aslında o sureyle anlatılan olay arasında ki zamansal sıralama ifade edilmiş olmaz. Sahabenin bir tavrıdır, tarzıdır bu, aslında muhteşem bir tarzdır.

Ne ifade eder peki? Kur’an ın her an iniyormuş gibi inanılan bir metin olduğunu ifade eder. Yani Kur’an o ayet, o pasaj indikten 10 sene sonraki olayı bu ayet bunun üzerine nazil oldu diye nakledebilir sahabe. Burada zaman nakledilmemektedir bize. Bize bu ayet bu çerçeve de anlaşılmalıdır. Bu olay bu ayeti açıklayan bir olaydır şeklinde anlaşılmalıdır.

Biz de sahabenin bu tavrına ve tarzına bakarak şöyle diyebilir miyiz? Bazen Kur’an ı açıyoruz, okuduğumuz ayet sanki bize sesleniyor, hayret ediyoruz. O andaki ruh halimizi tıpatıp tasvir ediyor. Veya o anda içinde bulunduğumuz problemin çözümü o ayette. Şaşırıyoruz birden bire. Aman ya rabbi diyoruz ve şöyle diyebiliyoruz; İşte bu ayetin veya bu pasajın veya bu surenin sebebi nüzulü benim. Sana nazil olduysa sebebi nüzulü sensin, hepimiziz. Kur’an ın sebebi nüzulü insanlıktır, insanlığın farklı durumlarıdır. Biz üstümüze alınırsak, sebebi nüzulü biziz dersek Kur’an da kendisini bize mal eder. Bizi de Kur’an benimser ve bize yeniden nazil olur. Hani işi bilen tüm ulemanın dediği gibi; Kur’an ı sana nazil oluyormuş gibi oku derler ya, işte öyle okumanın bir yolu da ben bu ayetin, ben bu surenin, ben bu Kur’an ın sebebi nüzulüyüm diye bakmaktır. Dolayısıyla bu Leyl suresinin 5 – 10. ayetleri arasında anlatılan hadisenin sebebi nüzulünden yola çıkarak bu surenin Medine de indiğini söylemek hiçte isabetli olmaz.

‘Alâ ile Fecr sureleri arasında inmiştir, Leyl suresi 21 ayettir ve surede anlatılan özellikle insanın malla, insanın servetle sınanmasıdır. Yani servet tasavvurumuzu inşa eder bu sure. İnsan servetin kulu değil efendisi olmaya çağırılır. Servetinize nasıl baktığınız size öğütlenir. Aslında malım dediğiniz şeyin sizin malınız mı, yoksa siz onun malı mı olduğunuz sorulmaktadır. Malınızın süvarisi misiniz yoksa malınız sizin sırtınıza binen süvariniz mi? Mal insan ilişkisinin, Allah – insan ilişkisini belirlediği vurgulanır bu surede. Yani servete bakış açımızın Allah’a bakış açımızdan bağımsız olmadığı vurgulanır. Eğer serveti bir emanet değil de bir mülkiyet, Allah’tan bağımsız bir şeymiş gibi algılarsak, Allah ile ilişkimizi kötü yönde etkileyeceğini söyler bu sure ve bu sure daha çok şey söyler. Bakalım surenin mübarek dudaklarına kulaklarımızı dayayalım ne diyor, neler söylüyor.

[Ek bilgi; BİR RİVAYET

Ebu Dahdah isimli zatın Medine’de bir bahçesi varmış. Hurmalar bahçe duvarından dışarı sarkar ve bu zât yoldan geçen insanların, çocukların bu hurmalardan yemesini engellermiş. Çocukların eline aldıkları hurmaları zorla ellerinden alır, hattâ ağızlarındakini bile zorla çıkarırmış. Bu kadar cimri bir adammış.

Allah’ın Resûlü onu yanına çağırarak birkaç kez ikaz etmiş. Böyle yapmasan iyi olur demiş. Bu bahçenin de, senin de sahibin Allah’tır. Allah onu sana kendine, ehline ve çevrendeki Allah kullarına harcayasın, yediresin diye verdi. Onu Allah kullarından esir-geme ki mülkün sahibinin Allah olduğu inancın açığa çıksın buyurmuş. Ama yine de adam: “Ben bu bahçeyi çok seviyorum ve ondan birilerinin yemesini istemiyorum” diyerek aynı şeyi yapmaya devam etmiş.

Yine bir defasında Allah’ın Resûlü adamı huzuruna çağırır ve ona yine nasihat eder ve der ki: Eğer bundan, bu cimrilikten vazgeçer ve onu insanlara, çocuklara ikram edersen karşılığında cennet var der. Yapacağı infakın ve ikramın karşılığında ona cennet vaad eder. Ama adam yine anlamaz. Yine kıskanır bahçeyi Allah kullarından.

Aynı mecliste Rasulullah efendimizin ona verdiği bu müjdeyi işiten bir sahâbe arkasından ona yetişir ve şöyle der: Yahu duymadın mı? Allah’ın Resûlü böyle yaparsan sana cennet var dedi? diye ikaz eder. Adam der ki, yahu iyi anladık ama ben bu bahçeyi çok seviyorum. Ona olan sevgim onu başkalarından kıskanmama sebep oluyor deyince, adamın bu işten vazgeçmediğini gören o sahâbe Rasulullaha gelir ve şöyle der:
Ey Allah’ın Resûlü demin Ebu Dahdaha o bahçenin karşılığında cennet var dedin değil mi? Evet der Rasulullah. Peki ey Allah’ın Resûlü aynı şeyi ben yapsam, yâni o bahçeyi ben satın alıp ona tavsiye ettiğin şeyi ben yapsam bana da cennet var mı? Allah’ın Resûlü: Evet sana da var deyince hemen Sahâbe gitti onu satın aldı ve meyvesini Müslümanlara vakfediverdi.(Besâiru’l Kur’an- Ali Küçük)]

BismillahirRahmanirRahıym

Rahman, Rahıym olan Allah adına.

1-) Velleyli izâ yağşâ;

Kasem ederim örttüğü vakit geceye, (A.Hulusi)

01 – Kasem olsun bürürken o geceye. (Elmalı)

Velleyli izâ yağşâ çepeçevre kuşatıp, tamamıyla bürüyüp örten gece şahit olsun. Bu sure de kasem “vav” ıyla başladı 16 sure gibi kendi benzeri. Kasem “vav” ıyla başlayan 16 surede de şöyle bir üslup görüyoruz. Yemin “vav” ıyla başlayan surelerde kendisiyle yemin edilenler somut, müşahhas, fiziki şeyler. Kendisine yemin edilen, yani yeminin cevabı olan ve muksemun aleyh olan unsurlar ise soyup metafizik manevi değerler. Dolayısıyla bunu hiç aklımızdan uzak tutmuyoruz. Zaten yeminler başlı başına bir uyarı.

Allah şahit oluyor, Allah’a şahit oluyor. Gece Allah’a şahittir, geceye de biz şahidiz, gece de bize şahittir. Paralel ve çapraz şahadetler. Şahitlik Kur’an vahyinin en temel kavramlarından biridir. Tüm yeminlerin temelinde şahitlik vardır. Çünkü insan bu aleme sahip olmak için değil şahit olmak için gelmiştir. Bu sure de zaten ey insan sen bu cihana sahip olmak için gelmedin, dikkat et sahip olmak için değil şahit olmak için geldin. O zaman şahit misin, sana şahit olanlar var sen kendine şahit misin bak bakalım dercesine biz şahadeti öğretmektedir. Velleyli izâ yağşâ da, Leyl suresinin ilk ayeti de bunu öğretir aslında. Bürüyüp, kuşatıp örten gece şahit olsun.

Günahı işlemeyi geceye bırakanlar gece de şahittir unutmayın. Allah’tan kaçıracağınızı sanıyorsanız kaçıramazsınız, gece şahittir ve bir gün de gelecek kendisinde olan biteni bir bir aktaracaktır.

2-) Vennehari izâ tecellâ;

Parlayıp açığa çıktığında gündüze, (A.Hulusi)

02 – Ve açıldığı zaman o gündüze. (Elmalı)

Vennehari izâ tecellâ ve gecenin kuşatmasını yarıp ortaya çıkan gündüz şahit olsun. İzâ tecellâ; Tecelli eden gündüz şahit olsun. Demek ki gündüzün geceyi yarıp çıkması, aslında her gece iki gündüz arasındadır sözünü tasdik eden bir ifade. Çünkü gündüz doğuma benzer doğum vakti geldiğinde doğacak çocuğu kimse durduramaz. Onun için gündüzler esastır, geceler ferdir. Geceyi asıl sanmayın ey mü’minler, gece gibi olan küfrün, nifakın, şirkin, cehaletin karanlığını sizi yıldıran bir şey olarak görmeyin. Yani sizi korkutmasın, siz bir ışık olun. İmanla, irfanla, hikmetle, vahiyle, gayretle, himmetle, hizmetle o geceyi aydınlatın. Siz gecenin ayı olun. Tutun ki gece, gecedir ama siz eğer vahiy güneşine dönük olarak yaşarsanız, vahiy güneşinden aldığınız ışıkla geceyi aydınlatır yolunuzu seçersiniz, yolunuzu kaybetmezsiniz. Çünkü ay gecenin rehberidir. Şu dünya hayatının gecesinde size Allah rehber olarak vahyi göndermiştir. O zaman vahyin ışığını, Allah’a ulaşan yolu kaybetmemek için bir rehber olarak Kullanın.

3-) Ve ma halekazzekere vel’ünsâ;

Erkeği ve dişiyi (etken ve edilgeni) yaratana ki, (A.Hulusi)

03 – Ve erkeği dişiyi yaratana. (Elmalı)

            Ve ma halekazzekere vel’ünsâ 3. unsur, evet Ve ma halekazzekere vel’ünsâ erkek ve dişinin yaratılışı şahit olsun. “ma” ya yine elleziy manası da verebiliriz; erkek ve dişiyi yaratan şahit olsun da diyebiliriz. Ama burada bağlama en uygun olan mevsule manasıdır erkek ve dişinin yaratılışı şahit olsun.

[Ek bilgi; Bu ikisinin bir araya gelmesinden de Rahman’ın arşı olan kalbin varlığı zuhur ediyor. Çünkü bu ikisinin bir araya gelmesinden zuhur eden kalbin iki yüzü vardır; ruha bakan yüzüne “Fuad” denir, irfanı, hakikâtleri bununla algılar. Bir yüzüne de “Sadr” denir, bununla da sırları muhafaza eder. Manalar burada somutlaşır. Kudreti büyük; kadir, hikmeti göz kamaştırıcı hakim “erkeği…” yani ruhu “ ve dişiyi” yani nefsi yarattı, işte bunlardan da kalp doğdu. (M. İbn. Arabi-Te’vilât)]

4-) İnne sa’yeküm leşetta;

Muhakkak ki çalışmanız, elbette farklı amaçlara dönüktür. (A.Hulusi)

04 – Ki sizin sa’yiniz dağınıktır. (Elmalı)

İnne sa’yeküm leşetta işte cevabı geldi muksemun aleyh geldi. Peki bütün bu yeminlerden maksat ne ya rabbi? Bize neyi söyleyeceksin. Bu kadar yemin ettin, dikkatimizi çektin, dikkatimizi topladın, bizi hazır hale getirdin, zihnimiz kıyama kalktı, lebbeyk ya rabbi dedi, kalbimiz açıldı ve buyur ya rabbi dedi, ne buyuracaksın ya rabbi? İşte şunu İnne sa’yeküm leşetta ey insanlık (zımnen tabi ki Ey insanlık) sizin çabanız nedenleri ve sonuçları açısından farklı farklıdır. O nedenlerin ve sonuçlarının da parantez içi açılım olduğunu söyleyeyim. Aslında İnne sa’yeküm leşetta sizin çabanız farklı farklıdır. Fakat fahvel hitab, sözün geliminden biz bunu anlıyoruz. Sizin çabanızın gayretinizin ortaya koyduğunuz her şeyin nedenleri ve sonuçları ayrıdır. Nedenlerine bağımlı olarak sonuçları da farklıdır aslında. Nedenlerine, niyetlerine bağlı olarak sonuçları da farklıdır. İnnemel-a’mâlü bin-niyyât ı adeta tefsir eden veya İnnemel-a’mâlü bin-niyyât ın tefsiri olduğu bir ayet bu.

Peki bunu nasıl anlayacağız? Farklılık Allah’ın yasasıdır diye anlayabiliriz. Evet, farklılık Allah’ın yasasıdır. Tıpkı bu ayetten önceki ayetler gibi, erkeklik ve dişilik bir farklılıktır, yasadır. Biri olmadan diğeri olmaz. Yine gece ve gündüz velleyl, vennehar işte farklılıktır, Allah’ın yasasıdır. Adeta vahyin ilk muhatabı olan Allah resulünün veya vahyin tüm muhataplarının, bizlerin içinden bazılarının aklına gelen; Ya rabbi insanlığı sen yarattın. Niye insanın kötülük işlemesine izin verdin demiş gibi, ona cevap gibi duruyor.

Farklılık insanlığın yasasıdır. Veya ya rabbi tamam, imanı var ettin de küfrü niye var ettin. Sevabı var ettin de günahı niye var ettin, günaha niye izin verdin. Tamam ya rabbi, hak ortada fakat batıla niye izin verdin. İşte bütün bu suallerin ve buna benzer suallerin cevabı bu. Çünkü bu yasadır. Batıl olmadan hakkın, karanlık olmadan aydınlığın, gece olmadan gündüzün, kötü olmadan iyinin, günah olmadan sevabın, cehennem olmadan cennetin değerini bilemezdiniz, takdir edemezdiniz. Kaldı ki insan iradeli bir varlık. İradesiyle eğer kazanacaksa mutlaka alternatif gerekiyor. Çünkü irade alternatiflerle kullanılan bir şeydir. Alternatifin olmadığı yerde iradeden söz edilemez. Allah yarattığı iradeye saygı duymasında kim duysun.

           İşte burada İnne sa’yeküm leşetta bunu veriyor. Yani yaptığınız şeylerin, gayretlerinizin sebepleri ve sonuçları farklı farklıdır. Farklı sebeplerine farklı sonuçlar elde eder manası ki, zaten kendisinden sonraki ayetler de bunu te’yid ediyor.

[Ek bilgi; çalışmalarınız, amelleriniz “muhakkak” yani ilahi sistemin gereğince türlü türlüdür. Bazılarınız ruh cihetine kapılır, nur tarafı galip geldiği için hayra yönelir. Bazılarınız da nefis tarafına meyleder, zulmet tarafı ağır bastığı için kötülüğe dalar. (M. İbn. Arabi-Te’vilât)]

5-) Feemma men a’ta vetteka;

Kim verir ve korunursa, (A.Hulusi)

05 – Bundan böyle amma her kim vergi verir korunur. (Elmalı)

Feemma men a’ta vetteka artık kim verdi vetteka, ve Allah’a karşı sorumluluğunun şuurunda oldu. a’ta ile i’te ayrı. Bakınız aşağıda 18. ayette de yü’tiy geliyor. Elleziy yü’tiy malehû yetezekkâ (18) i’ta ile a’ta farklıdır. Aynı surede ikisi de kullanılmış. Zekatı i’ta ile ifade buyurmuş Kur’an. Hep öyledir ve a’tuzZekat Zekat a’ta ile kullanılır. İ’ta vermektir gönüllü gönülsüz. İ’ta ise gönülden gelerek vermektir. Eta ile aynı kökten gelmesinin sebebi de odur. Eta geldi demektir. Yani gönlünden gelerek verdi, içinden gelerek verdi, gönülsüz vermedi manasına gelir.

Burada ki a’ta gönüllü, gönülsüz Feemma men a’ta verdi. Veyyeka ve sorumluluğunun farkına vardı. Yani verdi ve korktu, verdi ve titredi, verdi ve ürperdi aslında bu, verdi ve ürperdi.

Niye verip ürpereceğiz diye sorulabilir. Vereceğiz ve ürpereceğiz, çünkü Allah’a verdik, Allah için verdik. Allah’ın ne ihtiyacı var ki verdik diye ürpereceğiz. 2 – vereceğiz ve ürpereceğiz. Acaba Allah için verdiğimiz kabul oldu mu. Allah yüzümüze mi çarpacak, yoksa kabul edecek mi diye ürpereceğiz. Tıpkı Meryem gibi.

inniy nezertü leKE ma fiy batniy muharreren fetekabbel minniy. (A.İmran/35) ya rabbi henüz doğmamış olan şu karnımdaki yavrumu sana adak olarak adadım, nezrettim. Benden kabul et Allah’ım. Adeta zımnen orada bir soru var. Benden kabul eder misin Allah’ım. Niye? Zaten Allah’ın verdiğini Allah için veriyorsun. Aslında senin olan bir şey yok ki. Senin olan bir şeyi vermiyorsun ki. Eğer gerçekten vermekten söz ediyorsan yarat ta ver. Yok öyle bir şey. Allah’ın verdiğini Allah için veriyorsun. O zaman dönüp de Ya rabbi ben verdim diye hava atmaya ne gerek var ki. Aslında ortada hava atacak bir şey değil diyor. Allah’ın verdiğini Allah için verdin. Bir daha verebilir, daha küçüğünü alır daha büyüğünü verebilir, hepsini alır hiç vermez. Zaten hiç vermese hepsini alsa varlığını alırdı. Yani sadece daraltır. Nefes alamaz olurdu, onun için titreyeceğiz, vereceğiz ve titreyeceğiz. Ver ve titre diyor, ver ve ürper. Sadece verdim diye hava atma. Unutma Allah’ın verdiğini verdin. Unutma eğer vermek söz konusu ise veren Allah’tır.

6-) Ve saddeka BilHüsna;

El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) tasdik ederse, (A.Hulusi)

06 – Ve husnâyı tasdîk eylerse. (Elmalı)

Ve saddeka BilHüsna ve daha ne yaparsa? Verir, korkar, Allah’tan titrer. Yani Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkudur bu. Ve saddeka BilHüsna ve daha güzeline, daha iyisine, en iyisiyle ödüllendirilmek için tasdik ederse güzelliği Ve saddeka BilHüsna tasdik ederse. Neyi tasdik ederse, en güzele ulaşan yolu tasdik ederse. En güzeli tasdik ederse veya. Bu ikincisi daha uygun oldu, el Hüsna, el esma ül Hüsna, hatırlayalım Allah’ın en güzel nitelikleri, en güzel isimleri.

Esma-ül Hüsna aslında Allah’ın mükemmel nitelikleridir. Tüm mükemmellikler Allah’a ait olduğu için Kur’an da 4 yerde el Esma-ül Hüsna gelir, 4. ü de tahsis “lam” ıyla gelir. leHUl’ Esmâ’ül Hüsnâ. (Haşr/24) Ve Lillâhil Esmâül Hunsa. (‘Araf/180) hepsi aynı. “Lâm” yani ey insan aklına her ne mükemmellik geliyor, hepsi Allah’a aittir. Allah dışında hiçbir varlığa mükemmellik yakıştırma, mükemmel değil çünkü. Onun için 4 yerde gelen esma-ül Hüsna ifadeleri hepsi de tahsis “lâm” ıyla gelir. Allah’a mahsustur mükemmellik demektir.

İşte burada ben bağlantı kuruyorum naçizane ve Allah’u alem diyorum burada ki en güzeli tasdik etmek, Allah’ı tasdik etmektir. Allah’ın varlığını birliğini, Allah’ın varlığın kaynağı olduğunu, Allah’ın gerçek veren olduğunu, Allah’ın malik-ül mülk olduğunu, Allah’ın El hayy-ül Kayyum olduğunu, Rahman, Rahiym olduğunu, tüm sıfatlarıyla tasdik etmektir. İşte onu yaparsa;

7-) Fesenüyessiruhu lilyüsra;

Böylece ona en kolayı kolaylaştırırız! (A.Hulusi)

07 – Biz onu yüsraya (en kolayına) kolaylayacağız. (Elmalı)

Fesenüyessiruhu lilyüsra o zaman biz de ne yaparız? Ona kolayını kolaylaştırırız. Yüzeysel bir tercüme yapayım önce, kolayını kolaylaştırırız. Fesenüyessiruhu ona kolaylaştırırız. Lilyüsra kolay olanı. Ama bu basit bir kolaylık değil yüsra; Bu ismi tafdilin müennesi de olabilir, mastar da olabilir. Zaten ikisi birbirini çağrıştırır. Yani en kolay. En kolay nedir aslında? Cennettir. En kolay ebedi mutluluktur. Dolayısıyla cennetin yolunu ona kolaylaştırırız. Cennete giden yolu ona kolaylaştırırız, veya ebedi mutluluğa giden yolu ona kolaylaştırırız. Yani oradan kolayca geçer girer, zorlanmaz.

Mesela İbadet yapacak; zorlanmaz, kolaydır, verecek Allah için; eli ile cebi arasında mesafeler yoktur, veya cebinde akrep yoktur. Çok kolay gider eli cebine. Mesela sabah namazına kalkacak; inlemez su değip kalkar, kolay kılınmıştır. Çünkü haz alır. Allah’ı razı edecek her bir şey, mesela paylaşmaktan asla yüksünmez. Varlığını paylaşır, paylaşmaktan zevk alır hatta. Mesela güzelliği yaymaktan, aktif iyi olmaktan zevk alır. Kendisi için yaşamaz, güzelliği paylaştığı zaman güzellikten zevk alır. Allah içine öyle bir şey vermiştir. Ama o da hak etmiştir.

Dolayısıyla Fesenüyessiruhu lilyüsra cennete giden yolu ona kolaylaştırırız. Bakarsınız bir tanesi oyun ve eğlenceye deyince 3 saat, 5 saat, 10 saat, hatta geceler boyu, hatta sabahlara kadar 5 para etmez şeyler uğruna haydi deyince koşar gelir. Ama haydi Allah rızası için şunu yapalım deseniz yerinden kıpratamazsınız. Çünkü kolayı, kolaylaştırılmamıştır. Ama kolayı, kolay kılınmış olana sevabın ucunu gösterdiğinizde, Allah rızası ihtimalinin milyonda birini gösterdiğinizde koşar gelir, hiç arkasına bakmaz, ne bedel ödediğine bakmaz, yeter ki Allah razı olsun, yeter ki ucunda cennet olsun, yeter ki rızai ilahi olsun, güzellik paylaşılsın, iyilik olsun.

İşte kolayın kolaylaştırılması bu. Onun için hani yaşadığım hatıra içerisinde ara ara anlattığım o dispanser bahçıvanı Ahmet amcanın kulaklarımdan hiç gitmeyen 10 yıllar önceki sesi geldi aklıma. Hem ağlıyordu yaz günlerine gelen ramazanı tutmayan. Ahmed efendi ben sabah yedim geldim, öğleyi zor ediyorum bak, şimdi de bir kuşluk yiyorum. Siz akşama kadar aç duruyorsunuz ha diye dalga geçen müdürüne dönüp göz yaşları içinde; Müdür bey, müdür bey, orucu mide tutmaz müdür bey, orucu iman tutar iman. Deyişini hiç unutmuyorum. Evet, İman tutar, iman verir, iman görür göz değil. İman duyar kulak değil. Tabii ki iman beden ülkenizin başkenti olan yürekte hakimse galipse. Yok mahkumsa ve yürekte imana zindan ise imanın eli ayağı, gözü kulağı nerden haberdar olsun. Mahkumdur, mahkumun eli tutar mı? Onun için imanın hakim olup olmadığıyla alakalı bu beden de, bu bedenin başkenti olan kalpte. Fesenüyessiruhu lilyüsra budur işte.

[Ek bilgi; Yani, kim terki, tecridi tercih ederse, kendisini Hak’tan alıkoyan şeyleri reddederse, bunları kolaylıkla bırakırsa, nefsin heyetlerinden sakınırsa, nefsi arındırırsa, reddettiği şeylere meyletmekten, iltifat etmekten alıkoyarsa, “…tasdik ederse…” fazileti, “En güzeli (el-husna’yı)..” ilmi, imana dayalı olarak kemal derecesini “tasdik ederse…”… Ve “Biz de onu en kolaya hazırlarız.” Onu hazır hale getiririz, en kolay yolu izlemesini sağlarız. Böylece, maddi bağları kopardığı, güçlü bir yakine sahip olduğu için Allah’ta süluk etmesini mümkün kılarız. (M. İbn. Arabi-Te’vilât)]

8- ) Ve emma men bahıle vestağnâ;

Ama kim de cimrilik eder ve müstağni olursa (arınmaya, korunmaya ihtiyaç duymazsa); (A.Hulusi)

08 – Ve amma her kim bahıllık eder ve istiğna gösterir. (Elmalı)

Ve emma men bahıle vestağnâ kimde cimrilik yapar ve Allah’a muhtaç değilim havalarına girerse, Allah’a ihtiyacı yokmuş gibi davranırsa;

9-) Ve kezzebe BilHüsna;

El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) yalanlarsa; (A.Hulusi)

09 – Ve husnâyı tekzip eylerse. (Elmalı)

Ve kezzebe BilHüsna ve en güzeli yalanlarsa. Evet, en güzeli yalanlamak, yani yine El esma-ül Hüsna yı, Allah’ın tüm mükemmelliklerin sahibi olduğunu, Allah’ın en cömert en zengin, Allah’ın veren, Allah’ın kimseyi aç açık bırakmayan olduğunu yalanlarsa. En güzeli yalanlamak bu. Allah’ın mükemmel sıfatlarından birini sanki inanmazmış gibi yaparsa;

10-) Fesenüyessiruhu lil’usra;

Ona en zoru (hakikatten ve Sünnetullâh’tan perdeli yaşamayı) kolaylaştırırız! (A.Hulusi)

10 – Onu da usraya (en zoruna) kolaylayacağız. (Elmalı)

Fesenüyessiruhu lil’usra o zaman da ne yaparız biz; Felâketin dibini boylayan yolu ona kolaylaştırırız.

Hani yüsra en güzeldi değil mi, aslında cennetin zirvesi. Bu da cehennemin dibi, felâketin dibine giden yol. Çünkü en anlamını verir, en. Usra ve yüsra kalıp olarak, ismi tafdil kalıplarıdır. Dolayısıyla en dibini boylayan yolu ona kolaylaştırırız. Yani günahı o kadar kolay işler ki, kendisini cehenneme götürecek şeyleri yap deyince o kadar kolay gelir ki. Bir sevap söylesen asla yanaşmaz da bir günahı yapalım diye teklif etsen koşar gelir. Çünkü cehennemi kolaylaştırılmıştır, cehennemi kolay kılınmıştır, en kötüye giden yol açılmıştır.

11-) Ve ma yuğniy ‘anhu maluhû izâ teredda;

(Cehenneme) yuvarlandığında, malı (zenginliği) ona hiçbir fayda sağlamaz. (A.Hulusi)

11 – Ve yuvarlandığı zaman onu malı kurtaramayacak. (Elmalı)

Ve ma yuğniy ‘anhu maluhû izâ teredda Evet, aslında bu ayetlerin, yani 5 ile 10. ayetlerin, bu pasajın sebebi nüzülü olarak gösterilen sahabenin işte bu ayetlerin açıkladığı en güzel olaylardan biri şudur dedikleri bir olay yaşanmıştır Medine de. Bu ayetler Mekke de inmiştir ama, sahabeden bazıları Medine de yaşanan bu olaya bu ayetleri çok güzel yakıştırmıştır.

O olay şu; O olayın kahramanı Sabit bin Dahdah El Belevi isimli bir şahıs. Olayın çıktığı nokta şöyle; Medineli, varlıklı bir kişinin duvarının hemen kenarında bahçesinin ucunda olan çok verimli ve bitek bir hurma ağacı vardır. Hurma ağacının dalları yola ve komşunun bahçesine ağmaktadır. Yola ve bahçeye ağan dallardan yere düşenleri de yoldan geçenler ve komşunun yetimleri toplamaktadır. Bu adam da çok pintidir, cimridir. Her seferinde onları kimse almasın diye kendince tedbirler almaktadır.

Yine bir gün yere düşen meyveleri komşunun yetimleri toplayıp yerken bahçe duvarından atlayıp komşunun yetimlerini tokatlamaya başlar, ellerindeki hurmaları alır, hatta yetimin birinin ağzına parmağını sokar ağzına aldığı hurmayı da alır.

Yetimlerin velisi çok üzülür çok incinir ve durumu Allah resulüne şikayet etmek için gelir.; Ya ResulAllah böyle, böyle böyle oldu. Komşumuzun bir hurma ağacı var bizim yok. Dalları dışarı sarkıyor, sarkan dallardan dökülüyor dökülenleri de benim yetimlerim yemiş, o da böyle böyle yapmış. Allah Resulüne de dokunur bu hadise, çünkü yetimin velisi Allah’tır, tabii ki ResulAllah’tır.

Çağırır bahçe sahibini derki ey falan böyle böyle böyle olmuş. Evet ya ResulAllah. Peki sana bir teklifim var der. O ağacı vakfetsen ben de Allah’tan sana cennette bir bahçe vermesi için dua etsem ne dersin?

Devlet kuşu insanın başına her zaman konmaz. Alemlere rahmet olan, ben de rabbime senin için bir cennet bahçesi vermesi için dua etsem diyor bir ağaca karşılık. Fırsat binde bir düşer insanın önüne. Tıpkı Taif’in kaçırdığı Medine fırsatı gibi. Adam maldır, mal sahibi değildir maalesef. Malının süvarisi olamamıştır, malının atı olmuştur, veremez. Ama der ya ResulAllah ben onu çok seviyorum. Resulallah ısrar etmez fakat incindiği bellidir.

Bu haber Medine de dalga dalga yayılır. Evden eve, sokaktan sokağa ve haberin ulaştığı kimselerden biri de Sabit Bin Dahdah El Belevi isimli ensardan bir zattır. Haberi alır almaz yemez içmez o ResulAllah’ın vakfet çağrısını reddeden adama gider ve der ki bana o hurmanı sat, o ağacını sat. Bir ağaç vereyim sana bahçemden istediğin ağacı. Bak onun iki katı meyve veren, benim Medine nin en iyi hurmalıklarından birinde ki şu ağacımı sana vereyim.

Adam I’ ıh der. Zorlu pazarlık öyle bir noktaya gelir ki adam bir ağaca karşılık Sabit Bin Dahdah El Belevinin 40 ağaçlık, Medine’nin en güzel bahçelerinden biri olan bahçesini alır. Sabit gözünü kırpmadan pazarlık sonunda bahçesini bir ağaca karşılık satın alır, satar verir yani. Bir ağaç alır koca bir bahçeyi verir. Rasyonel mantık bu satışta Sabit Bin Dahdah El Belevi nin zarar ettiğini, ötekinin de kâr ettiğini söylüyor değil mi. İman mantığı ne diyor bir bakalım;

Sabit göz yaşları içerisinde alış verişi tamamladıktan sonra Allah Resulüne kavuşur. Mescitte onu yakalar ve der ki; Ya ResulAllah duydum ki falana böyle böyle böyle demişsin. Bir rivayette ben sana o ağacı satmaya geldim ya ResulAllah satmaya geldim alır mısın. Buyur der Allah Resulü. Ya ResulAllah eğer aynı duayı benim içinde yaparsan, bir başka rivayette Ya ResulAllah ben bir bahçeme karşılık cennetten bahçe duası etmeni istemiyorum, bir ağaç gölgesi için dua et yeter. Bu dua karşılığında o ağacı alır mısın ya ResulAllah. Bir bahçe karşılığında aldığım ağacı.

ResulAllah’ın alnından güneş doğmuştur. Orada ki hazirun gözlerinde sevinç yaşlarıyla Sabit Bin Dahdah El Belevi yi tebrik ederler. Ama asıl tebriği sanırım melekler eder, Allah eder ve işte bu ayetler bu zat için yorumlanır. Dolayısıyla mal sahibi olmak nedir, malın sahibi olmak nedir, veya malın insanın sahibi olması nedir biz bu örnekten bunu anlıyoruz.

Ve ma yuğniy ‘anhu maluhû izâ teredda cehenneme yuvarlanacağı zaman o adam, malı onu kurtarmaz ki, malı onu nasıl kurtaracak. Cehenneme baş aşağı gümbür gümbür yuvarlanacağı zaman malı ona ne fayda verecek ki.

12-) İnne ‘aleyna lelhüda;

Muhakkak ki hakikate erdirmek bize aittir. (A.Hulusi)

12 – Her halde doğruyu göstermek bize. (Elmalı)

İnne ‘aleyna lelhüda elbet bize düşen doğru yolu göstermektir. Yani bu tipleri niye yarattın ya rabbi diye kimse çıkıp ta Allah’a hesap sormaya kalkmasın, bize düşen doğru yolu göstermektir, insan kendisi seçecek, kendisi verecek ki karşılığında cenneti alsın iradenin imtihanı olsun.

13-) Ve inne leNA lel’ahırete vel’ûla;

Muhakkak ki bizimdir gelecek sonsuz yaşam da şu anki de! (A.Hulusi)

13 – Ve her halde sonu da bizim önü de (Âhiret de Dünyada). (Elmalı)

           Ve inne leNA lel’ahırete vel’ûla ve hiç unutmayın ki ahirette bize aittir, dünya da bize aittir. Öte de bize aittir burada bize aittir, uzakta bize aittir yakında bize aittir.

Niye dünya önce gelmesi lazımdı. Ve inne leNa lel’ahirete gelmiş lel ‘ula Vel’ahire gelmesi lazımdı? Hayır bize önceliğin ne olduğunu göstermek istediği için ahiret önce gelmiş. Yani sizin katınızda dünya öncelikli ama Allah’ın katında ahiret önceliklidir manasına gelir.

14-) Feenzertüküm naren telezza;

Sizi, çok alevlenen ateşe karşı uyardım. (A.Hulusi)

14 – Ben size bir ateş haber verdim ki köpürdükçe köpürür. (Elmalı)

Feenzertüküm naren telezza sizi ben çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarıyorum. Allah uyarıyor, çılgınca kışkırtılmış bir ateşe karşı uyarıyor. Malınız cehenneminiz olmasın, malınız cennetiniz olsun. Yani kendi malınızla cehenneminizi satın almayın, cenneti alın. Cehennemi ne kadar ucuz alırsanız alın pahalıdır, cenneti ne kadar pahalı alırsanız alın ucuzdur.

15-) Lâ yaslâha illel’eşka;

Ona sadece en şakî maruz kalır. (A.Hulusi)

15 – Ona ancak en şakî olan yaslanır. (Elmalı)

Lâ yaslâha illel’eşka oraya şâkilerden başkası yaslanmaz. Yani yoldan çıkmışlardan başkası asla cehenneme yaslanmaz. Essalvü; yaslamak, cehenneme tuturuk olmak tabir caizse, burada ifade buyrulan hakikat bu. Allah cehennemi onunla yakacak manasına, cehennemin ateşi olacak manasına. Allah’tan kopmayan; el’eşka; Allah’tan kopmayan, yani benliğinden kopmayan kimseye Allah oraya yaslamaz.

16-) Elleziy kezzebe ve tevellâ;

O ki, yalanlamış ve (hakikatinden) yüz çevirmişti! (A.Hulusi)

16 – O, ki tekzip etmiş ve tersine gitmiştir. (Elmalı)

Elleziy kezzebe ve tevellâ nedir cehenneme yaslayacaklarının nitelikleri? Yalanlar ve sırt döner. Hakikati yalanlar ve Allah’a sırtını döner, hakikati yalanladığı için Allah’a sırtını döner, Allah’a sırtını döndüğü içinde hakikati yalanlar. Çünkü bu ikisinden herhangi birinin öncelikli olup olmadığını bilmiyoruz “vav” mutlak cem için gelmiştir, biri diğerine, diğeri birine sebep olabilir. Hangisinin sebep hangisinin sonuç olması önemli değildir. Tabir caizse tavuk yumurta meseline benzer. Sırtını döndüğü için hakikati yalanlamıştır. Eğer “vav” vav-ı hâliye olarak alırsak sırtını döndüğü halde hakikati yalanlar.

Evet, dönme durumunda dönmesi halinde hakikati yalanlar.

17-) Ve seyücennebühel’etka;

En çok korunan ise ondan uzaklaştırılacaktır. (A.Hulusi)

17 – O en muttakî olan ise ondan uzaklaştıkça uzaklaştırılacaktır. (Elmalı)

Ve seyücennebühel’etka sorumluluk bilinci ile davrananlar, muttaki davrananlar oradan uzak tutulurlar, uzak tutulacaklar Ve seyücennebühe Evet, cehennemden uzak tutulacaklar, yeter ki takvalı davransın, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Onun için Allah bir biçimde koruyacak onu, kollayacak. Ateşin yanına yaklaşmasına izin vermeyecek, öyle bir yürek verecek ki yüreği ona haber verecek. Yüreği yaklaşan şeytanın ayak seslerini haber verecek. Günahın kokusunu yüreğinin burnuyla alacak, burnu o kokuyu alınca yaklaşmayacak.

18-) Elleziy yü’tiy malehû yetezekkâ;

O ki, arınmak için zenginliğini başkalarına harcar (yığmaz)… (A.Hulusi)

18 – O, ki malını verir, tezekkî eder. (Elmalı)

Elleziy yü’tiy malehû yetezekkâ o ki malını gönülden verir ve arınıp gelişir. Yani cehennemin kendisinden uzak tutulacağı bu insanın vasfı, niteliği ne olacak? Malını gönülden veren insan bunlar. yü’tiy yu’tıy değil. Bakınız yukarıda a’ta gelmişti 5. ayette. Burada ise i’ta geldi gönülden vermek, e’ta da oradan gelir, gönüllü olarak verir ve yetezekkâ onunla beraber artar, tezekki eder artar ve saflaşır. Önce artmak manasına sonra arınmak manasına gelir. Artan arınır arınan da artar, yani kirlerinden arınır güzellikleri artar. Tıpkı budanma gibi demişti ya.

Budanmak nedir? Çubuğu budarsanız çubuk azalır arınır yani. Ama aynı zamanda meyve artar tıpkı bunun gibi.

19-) Ve ma liehadin ‘ındehu min nı’metin tücza;

Bunu ne karşılık bekleyerek yapar (ne de kendisine yapılanların karşılığı olarak)! (A.Hulusi)

19 – Ve onda hiç kimsenin mükâfat edilecek bir nimeti yoktur. (Elmalı)

Ve ma liehadin ‘ındehu min nı’metin tücza herhangi birinden gördüğü bir hayra karşılık değildir bu yaptığı, yani birinden bir şey görmüşte ona bir karşılık veriyor değildir. Karşılıklılık ilkesi üzere değildir, yani menfaati varda onun için veriyor değildir. Ya nedir?

            20-) İllebtiğâe vechi Rabbihil e’lâ;

Yalnızca Âlâ olan Rabbinin vechini arzuladığı için! (A.Hulusi)

20 – Ancak rabbi a’lâ sının rızasını aramak için verir. (Elmalı)

İllebtiğâe vechi Rabbihil e’lâ sadece yüce rabbinin rızasını kazanma iştiyakıyla verir, bunun içindir yani. Rabbinin rızasını kazanmak için verir, başka bir şey için değil. Rabbim razı olsun gerisi önemli değil der. Onun için verirken karşısındakinden ne teşekkür bekler, ne tebrik bekler, ne takdir bekler, hiçbir şey beklemez, sadece rabbini rızasını bekler. Ne diyordu? Evet, Kur’an da rabbimin rızasından başka hiçbir şey beklemiyorum diyordu ya. Onun için burada da o;

İnnema nut’ımuküm livechillâhi lâ nuriydu minküm cezaen ve lâ şükûra. (İnsan/9) işte bu ayet İnnema nut’ımuküm biz sizi sadece Allah rızası için doyurduk livechillah, Allah rızası için doyurduk lâ nuriydu minküm cezaen ve lâ şükûra. Sizden ne bir teşekkür bekliyoruz ne de bir ödül bekliyoruz derler. İşte böyle derler.

21-) Ve lesevfe yerda;

Elbette rızaya erecektir! (A.Hulusi)

21 – Ve elbette o rızaya erecektir. (Elmalı)

Ve lesevfe yerda peki böyle diyerek veren insanlar için ne var? Rıza var, rıza. Bir gün gelecek onlar razı olacaklar, yani bulduklarından razı olacaklar. Allah’ın rızasından razı olacaklar, Allah’ın rızasından daha büyük bir servet olmadığını görüp razı olacaklar. Allah razı edecek. Allah kendisini razı edenleri razı eder.

Rabbin kendini razı edenlerden ve kendinden razı olanlardan kılsın.

Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

 
Yorum yapın

Yazan: 21 Ağustos 2014 in KUR'AN

 

Etiketler: , , ,

Yorum bırakın