RSS

ESMA DERSLERİ – 23 – EL KAHHÂR (C)

25 May

………Euzübillahimineşşeytanirracim,

………Bismillahirrahmanirrahim

………Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra. İsra/80)

………De ki; “Rabbim, girdiğim yere sıdk halinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart. Ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende.

………“Yâ mukallibel kulûb sebbit kalbiy alâ diynike.”

………Ey kalpleri dilediği tarafa döndüren, kalbimi dinin üzere sâbitle!

 ………“Rabbiy zidniy ilmen ve fehmen ve iymanen ve yakıynen sadıka.”

………Rabbim ilmimi, anlayışımı, imanımı ve sıdk üzere yakînimi çoğalt.

………******************************************************************

……...EL KAHHÂR – EL KÂHİR

……… Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;

……...“De ki her şeyin yaratıcısı Allah’tır, O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.” (Rad/16)

……..“O kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir.” (En’am/61)

……..Allah Teâlâ hakkında ki anlamı;

……..El Kâhir yarattıklarını kendisinin kulu haline getiren uysallaştıran ve onlar üzerinde yüce olan anlamındadır.

……..Huzurunda boyun bükülen, karşısında diktatörlerin uysallaştığı, yüzlerin yere eğildiği her şeyin O’nun otoritesi altında bulunduğu, tüm yaratılmışların, O’nun huzurunda bel büktüğü, O’nun azameti, celâli, büyüklüğü karşısında tevazu gösterdiği varlık anlamındadır.

……..Bu isimlere iman etmenin bazı etkileri;

……..1 – El Kâhir ve el Kahhâr isimlerine sahip olan varlık tektir, hiçbir dengi yoktur. Aksi halde Kahhâr olamaz. Bu nedenledir ki el Kahhâr ismi bütün ayetlerde el Vâhid ismiyle bir arada zikredilmiştir. Buna iman etmek ibadet, irade ve gaye edinilmesi bakımından Allah Teâlâ’nın birlenmesini gerektirir. Yani bu sayılardan herhangi birinin Allah azze ve celle’nin haricinde Allah’ın mutlak otoritesi ve rabliği altında ki bir yaratılmış için yapılması caiz değildir.

………2 – Sadece Allah Teâlâ ya bağlanmak O’na tevekkül etmek, Allah’ın mutlak otoritesine tabi olan sebepleri yerine getirmek, ama sadece bu sebeplere bel bağlamamak… Çünkü tevekkül’ün hakikati Allah Teâlâ’nın her konuda kâfi geleceğine ve yardım edeceğine tam güvenerek tam ve eksiksiz bir şekilde O’na itimat etmek, O’na dayanmaktır.

………3 – Yalnızca Allah azze ve celleye tazim göstermek, O’ndan korkmak, mutlak otorite altındaki güçsüz yaratılmışlara duyulan korkuyu -ister rızık ister ecel korkusu olsun- kalpten söküp atmak.

………4 – “O, kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir.” Ayetinden Allah Teâlâ’nın kulları üzerinde zati yücelik, mutlak otorite yüceliği, statü yüceliği ve değer yüceliği gibi her bakımdan yücelik ve üstte olma sıfatına iman edilmesi gerektiği manası anlaşılmaktadır.

………5 – El Kahhâr ismi izzet ve kuvvet sıfatı ihtiva etmektedir.

……...6 – Allah azze ve Celle’nin mutla otoritesi ve Cebbarlığı karşısında kulun kendi güçsüzlüğünü, acizliğini ve zelilliğini hissetmesi. Bu his kulun, her şeyin O’nun murad etmesi sonucu meydana geldiği rabbi karşısında tevazu gösterip boyun eğmesinde ve kulları karşısında kibirlenmekten arınmasında etkili olmaktadır. (A. B. Nasır el Culeyyil-Esmaü’l Hüsna/166-167)

………*****************************************************************************************************************************

………EL KAHHÂR

………Elhamdülillâhi Rabbil âlemin Esselâtü vesselamü Aleyke yâ Seyyidel evvelîne vel âhirîn ve iza cemîil enbiyayı ver mürselin velhamdülillahi Rabbil alemin.

………Bugün inşallah hep beraber Allah’ın el Kahhâr ismini anlamaya çalışacağız. Bundan önce Allah’ın Vâhid ismini anlamaya çalışmıştık. Allah’ın isimlerini öğrenirken nüzül sırasına göre öğrenmeye çalışıyoruz.

………Allah’ı Kahhâr ismi Kur’an ı kerimde 6 yerde gelir. Hepsi de Allah’ın Vâhid ismi ile beraber geliyor. Allah Vâhidü’l-Kahhâr dır, Allah’tan başka ilâh yoktur, O Vâhid ve Kahhâr dır.

………Allah’ın Kahhâr isminden sonra nüzül sırasına göre Müntakîm ismi geliyor, intikam alan. Ama bizim zannettiğimiz, anladığımız gibi değil. Onun peşinden Kebîr ismi gelir, tek büyük. Ondan sonra Müteal ismi gelir, yüce, yüceler yücesi. Peşinden ‘Alîm ismi geliyor kıyamda olan, her alanda işi idare eden. Peşinden Şehid ismi gelir yaptığına şahit olan, yapılana şahit olan. Peşinden de Berr ismi gelir. İyi olan, en iyi olan, tek iyi olan, bütün iyiliklere sahip olan. Vâhid isminden önce de Allah’ın Vehhab ismi geliyordu hibe eden.

………Allah’ın Vâhid ismi, Kahhâr ismi, Müntakim ismi, Kebîr ismi, Kâim ismi, Şehîd ismi Allah’ın Vehhab ve Berr isimlerinin arasına konulmuş. Allah Kahhar dır, kahredendir. Ama bu kahrı rahmetinin içinden tecelli eder. Ayetleri okurken hep berber bunu anlayacağız inşallah.

………Kahretmek demek boyun eğdirmek demektir. Allah birine boyun eğdiriyorsa o hayırdır, o O’nun rahmetidir. Eğer insana boyun eğdirdi ise Hakka boyun eğdirmiştir, hakikate boyun eğdirmiştir. O yanlış yaptığı için Allah onu hakikate boyun eğdirir, onun için Kahhâr dır. Bütün varlık Allah’ın kahhar isminin tecellisine muhataptır, mazhardır. Yani Allah bütün varlığa, bütün kâinata, bütün mevcudata boyun eğdirmiştir, bütün varlık O’nun emri ile hareket eder. Eğer varlıktan biri emri dışına çıkacak olsa ne olur? Yok olur, böyle bir şey zaten düşünülemez. Ama Allah kullarına irade vermiştir, tercih etme hakkı vermiştir, o O’nun emretmediği, sevmediği, beğenmediği o kul için takdir etmediği bir yola girebilir. Yani iman etme ya da kâfir olma hakkı vermiş. Tercih senindir demiş iradeyi verdiği için. Ama bununla beraber ne yapar? Allah kullarının küfrüne razı olmaz ama müdahale etmez. Ne kendisi müdahale eder ne de kimseye müdahale ettirir. Onun için ayeti Kerime de;

………Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şâe felyu’min ve men şâe felyekfür… (Kehf/29)

………İman da bellidir, küfürde bellidir dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun. 

………Kullarına da sen müdahale etme dedi Ayette;

………Lâ ikrahe fid Diyn.. (Bakara/256)

………Dinde zorlama yoktur dedi. Değil zorlamak sıkıntı vermek, ikrah ettirmek, tiksindirmek dahi yoktur. İllâki şunu şöyle yap demek yoktur.

………Sadece dinde değil, eğer din de yoksa hiçbir şekilde, hiçbir şeyde yok demektir. Mesela; ResulAllah efendimiz sahabesiyle beraber Medine ye hicret etmiş, bu arada Yahudilerden bir aile ihanet etmiş. ResulAllah efendimiz oraya gittiğinde orada ki Yahudiler le anlaşma yapmıştı; Hep beraber burada yaşayacağız, eğer bir saldırı olursa hep beraber şehrimizi, memleketimizi koruyacağız diye. Müşrikler Medine’ye saldırınca Hendek savaşında Müşrikler Yahudilerle anlaştılar, onlarda arkadan Müslümanlara saldırdılar. Müşrik ordusu dağılınca ResulAllah efendimiz bu sefer sahabeyle beraber onlara yöneldi.

………Hatta şöyle oldu; Müşrikler dağılınca Cebrail AS. Geldi dedi ki Ya ResulAllah, savaş devam ediyor sıra bu diğerlerinde yani ihanet edenlerdedir. ResulAllah efendimiz onlara memleketi terk edin diye bir mühlet verdi. Her şeyi bırakıp burayı terk edin dedi. Onlar da bunu kabul ettiler mecburen. Çünkü yapacakları bir şey yok.

………Bu arada ResulAllah oraya hicret etmeden önce müşrikler kendi aralarında çocukları olmayanlar özellikle öyle yapıyorlardı, vaatte bulunuyorlardı. Çocukları olmayan müşrikler eğer benim bir çocuğum olursa onu Yahudilerin manastırına, ibadethanelerine hibe ediyorum, vakfediyorum diye vaatte bulunurlardı. Çok sayıda müşriklerin evlatları Yahudilerin yanında Yahudi olarak ve onların yöntemleriyle yetiştiriliyordu.

………Hendek savaşından sonra müşrik Araplar Müslüman olmuş iman etmişlerdi. Yahudiler Medine den sürülünce gelip Resul Allah’a dediler ki; “Ya ResulAllah bizim çocuklarımız onların yanındadır, o zaman biz henüz iman etmemiştik, onları kendimizden daha iyi biliyorduk. Bu yüzden Allah bize evlat verirse biz de onlara teslim edeceğiz, ibadethanelerine bağışlayacağız diyorduk. Ama şimdi bizonlardan üstünüz ve çocuklarımızı geri istiyoruz.”

……… Ek bilgi; {Hz. Peygamber dönemi Medine’sindeki Yahudileşen Arap kökenliler, “Miklat” adı verilen çocuksuz kadınlar, çocukları olursa bir ‘adak’ olarak Yahudilere vereceğine dair söz verirlerdi. Birçok Arap çocuğu bu yöntemle Yahudileşmişti. Nadir oğulları Yahudileri sürgünle cezalandırılınca, onlarla beraber bu şekilde Yahudileşmiş birçok Arap çocuğu da gitti. Bu çocukların Müslüman olan ebeveynleri Resul Allah’a başvurup çocuklarını geri alma taleplerini ilettiklerinde, Hz. Peygamber, seçimin söz konusu çocukların özgür iradelerine bırakılması gerektiğini söylemekle yetinecektir.}

………Çocuk sayısı çoktu yani yüzlerceydi. Böyle bir durumda nasıl hüküm verilmesi gerekir? Resul Allah’ın verdiği hüküm; “Çocukların her birine tek tek soracağız. Anne babanı mı istiyorsun, yoksa yanında büyüdüğün aileyi mi istiyorsun diye. Eğer sizi tercih ederse burada kalacaklar, onları tercih ederlerse onlarla beraber gidecekler.”

………Sordular, çocuklar kendi ailelerini değil yetiştiği aileleri, Yahudileri tercih ettiler. Hiç kimse dokunamadı. Dokunsalardı ne olurdu, yani çocuklar onlardan alına asıl ailesine teslim edilse Müslüman olup öyle yetişmiş olmazlar mıydı? Ama ölçü öyle değilmiş, Allah’ın istediği böyle değilmiş. Çocuklar kendi iradesine bırakılacak, tercih hakkını o kullanacaktı. Onun için hiç kimse kimseyi zorlayamaz. Yani çocuk olsa bile iman etmeye zorlayamaz. Hani diyorlar ya çocuk namaz kılmazsa dövün. Kim söyledi sana öyle? Bu durumda çocuklarımıza nasıl muamele etmemiz gerektiğini buradan öğrenmemiz lazım.

………{{Ek bilgi; Amr İbni Şuayb babası Şuayb’dan, o da dedesi Abdullah İbni Amr İbni Âs ra. den ResûlAllah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:

………Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.” (Ebû Dâvûd, Salât 26)

………Bu da bir zorlama değil terbiye etmektir, hatta korumak, kollamak da diyebiliriz çünkü Rabbim şöyle buyurmuş;

………Bismillahirrahmanirrahim

………Ümmetine ve yakınlarına namazı emret. Kendin de o namaza sımsıkı sarıl veya namazı emretmede dirençli ve dayanıklı ol…” (Taha/132)

………Ey iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun ki onun yakıtı insanlar ve tutuşturulmaya yarayan taşlar veya taştan yapılmış tüm putlardır…” (Tahrim/6)………Kısacası “Dinde dine zorlama yoktur}}   

………Allah Vâhidü’l Kahhâr dır, Allah’ın Vâhid ismini anlatırken Vâhid; sıfatlarında bir olan, isimlerinde tek olan demektir. Allah Vâhidü’l Kahhâr dır denince ne anlaşılır? Eğer biri Allah’ın isimlerinden veya sıfatlarından birine sahip çıkmaya kalkışırsa, Yani ben Rabbım, ben Rahîm’im, Ben Kerîm’im, ben Rezzak’ım ya da ben Afûv um Allah’ın hangi ismi olursa olsun dese, Allah’tan bağımsız olarak bunu söylese Allah onu kahreder. Kahretmek demek o hakka dönsün, hakikate dönsün, hakikat karşısında boyun büksün diye Kahhâr ismi ile tecelli eder, onu kahreder.

………Bütün varlık Allah’ın Kahhâr isminin tecellisine mazhardır ve hepsi Allah’a boyun bükmüştür, itaat halindedir. Fakat iradeli varlıklar bunun dışındadır ki Allah onlara tercih hakkı vermiş, bununla beraber Allah’ın onlar üzerinde ki muradı gerçekleşsin diye onlara da Kahhâr ismi ile tecelli eder, yani insana neden Kahhâr ismi tecelli eder? İnsan Allah’a dönsün, Hz. İnsan olsun, Allah’a iman etsin, Allah’a halife olsun diyedir. Kendini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak görmesin diyedir. Rabbine hamd etsin, övgüye layık olsun diyedir. Kahhâr ismi bunun için tecelli eder.

………Bir vuslat yolcusu Allah’a vasıl olana kadar yol boyunca gönül itibarıyla, yani iradesi olarak gerçekleşir bu onda, Allah’ın bir ismini mutlaka zikir halindedir. Bir isim onun maneviyatının zikridir. Yola girerken, başlarken istiğfarla başlar. Yani yola başlarken onda tecelli eden Allah’ın Ğafûr, Ğaffar ismidir, Tevvab ismidir, Afûv ismidir.

………Allah zikri Allah’ın Zati ismi olduğu için her safhada geçerlidir. Yani yolun başında da geçerlidir, sonunda da geçerlidir. Ruh devamlı o zikri yapar, bu şekilde bütün isimlerini birden zikretmiş olur. En son safhada çekeceği zikir Allah’ın Kahhar isminin zikridir. Ama bu isme dayanması gerekir, dayanabiliyorsa mürşidi ona bu zikri yaptırır.

………Dayanmak ne anlama geliyor? Beni kahret diyor, beni kahret demek, ya da ya rabbi bunu kahret demek onun için duadır. Her ne kadar Türkçe de yanlış bir anlam yüklenmişse de kahretmek demek hakikate boyun büktür demektir. Nefsini ruha boyun büktür demektir. Yani senin nefsin Allah’a, O’nun vahyine, Resulüne boyun büksün denektir.

………Allah’ın Kahhar ismi bir kulda tecelli ederse ki bunu zorla yapar. Eğer kul iyilikle, güzellikle hakka, hakikate boyun bükmezse, kabul etmezse, teslim olmazsa Allah Kahhâr ismi ile tecelli eder, ona boyun büktürür. Ama burada kulun mutlaka bir tercihi vardır. Eğer bir kul Allah’a; “Ya Rabbi ben seni, senin rızanı, dostluğunu, cemalini istiyorum“ diyorsa Allah onun bu duasını kabul etiyse -ki Allah dua reddetmez, kabul etmesi demek kulun duasındaki samimiyet derecesidir.- mutlaka Kahhâr ismi onun üzerinde tecelli eder. Ama eğer güzellikle bunu yaparsa bu ismin tecellisi geldiğinde hiçbir sorun, hiçbir sıkıntı yaşamaz. Çünkü iyilikle, güzellikle boyun bükmüş, teslim olmuş. Olmazsa ne olur? Allah’a, Hakka, Hakikate zorla boyun büktürür, çünkü duasını kabul etmiş. Onun için sıkıntı yaşarken, sorun yaşarken neden bu böyle demek doğru değildir.

………Allah senin nefsine boyun büktürüyor. Hastalık Allah’ın Kahhâr isminin tecellilerindendir. Yokluk, sıkıntı, bela, musibet hepsi Allah’ın Kahhâr isminin tecellilerindendir. Hapse girmek, zindana atılmak, yani peygamberlerin yaşadığı bütün hallerin hepsi Allah’ın Kahhâr isminin tecellisindendir. Ama sonuç hayırdır çünkü Allah’ın rahmetinin içinde tecelli etmektedir.

………Mesela bakıyoruz adam hapse girmiş namaza başlamış, Kur’an okumaya başlamış. O Rabbine boyun büktü. Demek ki şer gibi görünüyor ama içinde hayır varmış. Sağlıklı iken Allah’a dönmüyor, sonra bir hastalığa duçar oluyor bakıyorsunuz ki o Allah’a dönüyor. Mesela hastalığı tehlikeli ve ciddi bir hal almışsa ne diyor? Ya Rabbi eğer bu sefer iyileşirsem bu sefer sana şöyle şöyle kulluk yapacağım diyor. İşte ona boyun büktürdü Allah. Bu bütün sıkıntılar, musibetler için böyledir. Hepsinde Allah’ın Kahhâr isminin tecellisi gizlidir ve mutlaka sonuç hayırdır. Hakka hakikate boyun büktürür. Aynı şekilde oruçta öyledir, aç kalınca nefis boyun büker.

………Bir de Allah’ın Kahhâr ismi Allah’ın gazabı olarak tecelli eder. Mesela Firavuna, Nemruda, Ebu Cehile, Ebu Lehebe Kahhâr ismi ile tecelli etmiş, ama helak etmiştir. Çünkü Allah ayeti kerimede buyurdu ki firavun için;

………{{Ve lekad ehazna ale fir’avne Bissiniyne ve naksın mines semerati leallehüm yezzekkerun. (A’raf/130)

………Andolsun ki, biz de Firavun’a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsul kıtlığı ile cezalandırdık.(Elmalı)}}

“Biz onları birçok musibetle uyardık.” Yani birçok musibetle önce uyarıyor, ama buna rağmen rabbine boyun eğmiyor. Her musibetle uyarıldığında, onunla beraber olan kavmi de Hz. Musa’ya;

……...{{Ve lemma veka’a aleyhimürriczü kalu ya Mused’u lena Rabbeke Bi ma ahide ‘ındek* lein keşefte annerricze lenu’minenne leke ve le nursilenne me’ake beniy israiyl; (A’raf/134)

……...Azap üzerlerine çökünce, “Ey Musa! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrail oğullarını seninle göndereceğiz” dediler. (Elmalı)}}

Allah’a dua et, Rabbine dua et bu sıkıntıyı üzerimizden kaldırsın, bu sefer iman edeceğiz dediler.

…….. {{Feerselna aleyhimüt tufane vel cerade vel kummele veddafadia veddeme âyâtin mufassalatin festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn. (A’raf/133)

……Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular. (Elmalı)}}

………Bu musibetlerden birinde kurbağa yağdırdı, evlerinin içleri bile kurbağa doldu. Yine birinde Nil nehri kan olarak aktı. Birinde memleket çekirgelere boğuldu. Her seferinde de Hz. Musa’ya geldiler, Rabbine dua et bu sıkıntıyı gidersin iman edeceğiz dediler. Hz. Musa dua ediyor kaldır diye, Allah o musibeti kaldırıyor ama onlar küfre, düşmanlığa devam ediyorlar. En sonu ne oldu? Bu sefer gazab olarak tecelli etti, siz adam olmazsınız dedi yani. Yolun sonuna bu şekilde gelmiş oldular. Sonra ne yaptı?

…….. .{{Entekamna minhüm feağraknahüm fiyl yemmi Bi ennehüm kezzebu Bi âyâtina ve kânu anha ğafiliyn. (A’raf/136)

…….Biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk. (Elmalı)}}

………Suda hepsini boğdu, su onlar için Kahhâr isminin tecellisi oldu. Ama su haddi zatında rahmettir, insan ters tarafa gidince böyle olur. Rahmet bir anda onun için gazaba dönebilir.

………Aynı şekilde İslâm da suç işlenince verilen had cezaları vardır,  bunlar da hepsi Allah’ın Kahhâr isminin tecellisidir, yani hakikate boyun büksün, hakikate teslim olsun diyedir, ceza olsun diye değil. Onun için birine Allah seni kahretsin desek ne demiş oluruz? Allah senin nefsini hakikate boyun eğdirsin demiş oluruz ki bu onun için yapılmış bir duadır. Belanı versin demek başka bir şey, kahretsin demek başka bir şeydir.

………Kur’an ı kerimde Allah’ın Kahhar ismi tek bir yerde fiili olarak geçer;

………Feemmel yetiyme fela takher; (Duha/9)

………Sakın yetimi kahretme, kimsesi olmayanı kahretme, bir desteği olmayanı, arkasında bir desteği olmayanı kahretme, onu ezme, ona boyun büktürme, boynu bükük kalmasın

………Allah kendisine asi olanları, Kahhâr ismi ile tecelli edip haddini aşanları kahreder, düzeltir. Bu bütün kulları için geçerlidir, mutlaka ona boyun büktürür. Ama bu O’nun rahmetidir, hakikate ersin, ebediyyen kaybetmesin diyedir. Onun için hep ne diyoruz? Biz kendimiz için dünya hayatının hesabını yapıyoruz, Allah ise bizim ebedi hayatımızın hesabını yapar.

………Mesela Allah bazı kavimleri toptan helak etmiştir. Kendi peygamberlerine iman etmedikleri, Allah’ın vahyine iman edip hakikate boyun bükmedikleri için sonuç itibarıyla Allah onları kahretmiştir. Ayeti kerimelerde Allah Lût kavmini, Semud kavmini, Ad kavmini, Eyke ahalisini helak ettiğini beyan ediyor. Toptan helakte yapmış. Sebep? Hakikate boyun bükmedikleri için Allah’ta onları tekrar tekrar boyun büksünler diye Kahhâr ismi ile onlara tecelli etmiş, buna rağmen boyun bükmeyince Kahhar isminin tecellisi onlara gazab olarak gelip onları öbür tarafa alır. Bununla beraber bu alınanlara da bunun içinde hayır vardır. Nasıl? Ne kadar dünyada kalmış olsalar o kadar azaplarını artırmış, aşırı gitmiş olacaklardı. Dolayısıyla onlar için kahırda bir rahmettir.

………Onun için anlatırken ne diyoruz? Kul bazen yanlış yapar, buna şu kardeşimiz sınıra gelmiş diyoruz. Allah’ın Kahhâr isminin tecellisinin sınırına gelmiş, yani Allah kahredecek onu. Kendisi bunu görmediği için bir korku veya endişesi yok ama biz onun için korkuyor ve endişe ediyoruz. Eğer Allah Kahhâr ismi ile tecelli ederse hiç kimse onu kurtaramaz, yardım edemez. Yani Allah kuluna; “Bir yerde dur” der. “Bu kadar yeter.” Yani senden adam olmaz dediğinde iş bitmiştir, artık kimse ona yardım edemez hatta kalkışamaz bile. Onun için bizim bu sözlerimize, halimize dikkat edilmelidir. Eğer biz birine sen uçurumun kenarındasın dediysek artık bilmelidir, anlamalıdır bunu, tehlikeyi görmelidir.

………Söylediklerimiz var mıdır? Vardır. Arkadaşlara direk söylüyoruz; Arkadaş sen uçurumun kenarındasın diyoruz, gidiyorsun bak dikkat et diyoruz. Allah bir yerde dur der yani. Dur demek ne demek? Senin adam olmaya niyetin yok galiba demektir. Sen adam olmayacaksan azabını artırma bu kadar yeter olsun demektir.

………Allah iradeli varlıklara Kahhâr ismi ile peşinen tecelli etmez, önce onları ikna yoluna gider. Mesela Allah bir müşriğe bile cevap verir, ya da haydi Allah’tan başka ilahlar edindiniz haydi delilinizi getirin bakayım der. Yani sen ne saçmalıyorsun demiyor, delilini getir diyor, aklını kullan delilini getir ve bunu ispatla. Yoksa senin hakka boyun bükmen lazım. Ama körü körüne ters tarafa gidiliyorsa o da Allah’ın Kahhâr isminin tecellisine mutlaka uğrar.

………Allah’ın Kahhâr ismi bütün varlığa tecelli etmiştir, bütün kâinat, gezegenler, galaksiler hatta atomlar hepsine. Eğer öyle olmasaydı Allah’ın Kahhâr ismi bir an çekilse her şey darmadağın olur, yok olurdu. Yani her şey Allah’a boyun bükmüş ve O’nun emrinde ve O idare etmektedir. Allah bir an için bile olsa emrini, Kahhâr ismini çekseydi hepsi birbirine girer karma karışık olurdu.

………Mesela mevsimler de birbirlerine karşı kahredicidir. Biri gelince öteki gitmek zorunda kalır. Yaz geldiğinde ilk bahar gitmiş olur, sonbahar geldiğinde yaz gitmiş olur yani yaz ilk baharı, son bahar yazı, kış ta son baharı kahreder, ortadan kaldırır. Gece geldiğinde gündüzü kahreder, gündüz geceyi kahreder. Ne yapar? Ortadan kaldırır. Aynı şekilde nefis ruhu kahredebilir, ruhta nefsi kahredebilir. Hangisi hangisine boyun bükmek zorunda kalırsa o onu kahretmiştir.

………Allah’ın Kahhâr ismi insanda nasıl tecelli etmesi lazım? Allah Kahhâr ismi ile tecelli edince hakikate, doğruya, hakka boyun büktürür. İnsan da kendi nefsini eğer Allah’a, hakka, resulüne boyun büktürebilirse Allah’ın Kahhar ismi onda tecelli etmiş demektir. Yapmazsa ne olur? Yapmazsa şeytanın hükmüne girer şeytan onda tecelli eder.

………Eğer birisi kendi gazabına, kızmasına sahip olamıyorsa, yani gazabını kahredemiyorsa, ona boyun büktüremiyorsa bu durumda gazabını, kızgınlığını kahredemedi kontrol edemedi hakka boyun büktüremedi demektir. Yani Allah’ın Kahhâr ismi onda tecelli etmedi. Aynı şekilde bir yanlış, bir günah işlenmesi karşısında da aynı durum geçerlidir. Nefsinin yanlışlarını kahredebilmeli, onu hakka boyun büktürebilmelidir. Bunu başarıyorsa o zaman Allah’ın Kahhâr ismi onda tecelli etmiş demektir. Yoksa Allah’ın Kahhâr isminin tecellisi başka birini kahretmek değildir, nefsinin yanlışını, kötülüğünü, şirkini kahretmektir, şeytanını kahretmektir.

………Bütün hayat Allah’ın Kahhâr isminin tecellisi ile yaşanır, devam eder, her zaman için bu böyledir. Mesela hayatı yaşarken iki saat seviniyoruz, bir saat üzülüyoruz. Bir gün seviniyoruz iki gün üzülüyoruz, ya da bunun tersi. Önce sevindik, Kahhâr ismi tecelli etti, başladık bu sefer üzülmeye. Üzüntü gelince sevinci giderdi, sevinç geldiğinde de üzüntü gider.

………Hayat bir imtihandır, kazanma imkânıdır ve baştan sona da böyle Allah’ın Kahhâr ismi tecelli etmeye devam eder. Ama hakikate boyun büktürmek içindir. Eğer insan hikmetle bakarsa, Allah’ın muradını anlamaya çalışırsa bunu anlar, yoksa trene bakar gibi hiçbir şey anlayamaz. Ben üzüldüm, ben sıkıldım vs. der. Sıkıntı olmasın, sorun olmasın, Allah Kahhâr ismi ile tecelli etmesin, beni düzeltmesin, bana öğretmesin demiş olur. Bunun nedeni farkında olmadığı, bilmediği içindir.

………Allah’ın Kahhâr ismi bir kulda tecelli edince imanının, küfrü kahretmesi lazımdır. İmanı ona Allah’a, Hakka, hakikate boyun büktürüyor olması lazım. Bunu başardıysa iman küfrü kahretti demektir.  Ama küfre müsaade ederse ne olur? Bu sefer küfür imanı kahreder. Şeytan onun imanını yok eder. Hayat bu ikisinden biridir, tercih hakkı tamamen kula aittir. Allah’ın Kahhâr isminin tecellisine ya müsaade eder ya da etmez. Etmezse şeytana müsaade etmiş olur. Bu sefer de Şeytan iman üzerinde kahredici olur onu yok eder sonuçta.

………İnsan kendi bedeni üzerinde Kahhâr’dır, yani istediğini yaptırır. Eline, ayaklarına gözlerine, gönlüne, aklına, iradesine istediğini yaptırır, kendi üzerinde Kahhârdır. Eğer tecelli eden Allah ise yani Allah’ın Kahhâr ismi ile bunu yapıyorsa bunu aynı zamanda imanla yapar.

………İnsanın gönlü boşluk kabul etmiyor, yani sen Allah’ın bir ismine iman etmediğinde şeytan oraya yerleşiyor. Ya Allah’ın Kahhâr ismi ile hareket edip bütün organlarına, gönlüne, varlığına boyun büktürüyorsun Hakka ve hakikate karşı, ya da onu şeytana teslim etmiş oluyorsun. Böyle olunca da şeytan onu her tarafında da kullanır. O zaman Allah yolunda değil de elini, dilini gözünü, kulağını, gönlünü, aklını, iradeni şeytan kendi yolunda kullandıracaktır. Bakacağız Allah’ın Kahhâr ismi mi tecelli etmiş, yoksa Allah’ın Kahhâr ismi tecelli etmediği için şeytan orayı boş bulup yerleşmiş mi. Her bir isim için bu böyle geçerlidir.

………Her ne olursa olsun mutlaka Kahhâr ismi tecelli eder. Yani yapmayı istediğin iş her ne olursa olsun orada Allah’ın Kahhâr isminin tecellisi vardır. Tabii bir mü’min olarak. Ama eğer imanın yoksa imanın senin gönlünü kaplamamışsa, Allah senin gönlüne tecelli etmemişse, sen bu tecelliyi kabul etmemişsen bu durumda şeytan oraya kurulmuştur, Allah’ın Kahhâr ismi değil şeytan tecelli etmiştir.

………Bu konuda ki ayetleri hep beraber anlamaya çalışalım. Allah’ın Vâhid ismini anlamaya çalışırken bir parçasına değinmiştik.

………Euzübillahimineşşeytanirracim,

………Bismillahirrahmanirrahim.

……. [[Kul innema ene münzir* ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid’ül Kahhâr. (Sad/65)

…….  (Resûlüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah’tan başka bir ilâhı yoktur.]]

………Kul innema ene münzirun de ki ben bir uyarıcıyım. Hitap ResulAllah efendimizedir. Bir uyarıcıyım demek ne demek? Bu vazifeyi sana ben vermişim, de ki ben bir uyarıcıyım. Ne ile uyarıyor? Allah’ın vahyi ile kendi kendine değil. Kafasına estiği gibi şunu şöyle yapın, sizi uyarıyorum değil. Allah neyi vahy ediyorsa, nasıl uyarılıyorsa öyle yapıyor yani Allah adına yapıyor. ve ma min ilâhin illAllâh Allah’tan başka ilâh yoktur. ul Vâhid’ül Kahhâr O vâhid ve Kahhâr dır. Bütün güzellikler, esma-i Hüsnası O’na aittir, bununla beraber o Kahhâr’dır. Esmasına kim sahip çıkarsa onu kahreder. Bütün varlığa, bütün kâinata boyun büktürür, hiç kimse O’nun kahrının dışına çıkamaz. Hiç kimse O’na boyun bükmekten, itaat etmekten, teslim olmaktan çıkamaz. Ama insana irade vermiş onu uyarıyor, ikaz ediyor. Peygamber Allah’ın vahyi ile ikaz ediyor. Allah’ın vahyine uyun, iman edin, tabi olun. Değilse Allah Vahid ve Kahhâr dır. Allah sizi kahreder haberiniz olsun. Yani meydanı sana bırakmaz, sana ilâhlık yaptırmaz. Sakın böyle bir şeye kalkışmayasınız, yoksa Allah sizi de kahreder.

…….  [[Kul men Rabbüs Semavati vel Ard* kulillâh* kul efettehaztüm min dûniHİ evliyâe lâ yemlikûne lienfüsihim nef’an ve lâ darra* kul hel yestevil a’ma vel basıyru, em hel testeviz zulümatü vennûr* em ce’alu Lillâhi şürekâe haleku kehalkıhı feteşabehel halku aleyhim* kulillâhu haliku külli şey’in ve HUvel Vâhid’ül Kahhâr. (Rad/16)

……  (Resûlüm!) De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” O halde de ki: “O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?” De ki: “Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?” Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.]]

………Kul men Rabbüs Semavati vel Ard de ki göklerin yerin rabbi kimdir? Kulillâh  de ki Allah’tır. Yani hem sor hem de cevap ver. Öyle değilse itiraz etsinler. kul efettehaztüm min dûniHİ evliyâe lâ yemlikûne lienfüsihim nef’an ve lâ darra De ki onlara; Onlar kendilerine ne bir fayda ne de bir zarar vermeyen Allah’tan başka veliler edindiler. veliler. Eğer Allah fayda vermezse zarar görürsünüz. Bu durumda fayda Allah’tandır zararını faydasını görmeyince görürsünüz. Ama sizi Allah’tan başka veli edindikleriniz, dost edindikleriniz, ilâh edindikleriniz ne size ne de kendilerine fayda ve zararları olmaz.

………kul hel yestevil a’ma vel basıyru de ki onlara hiç görenle görmeyen bir olur mu? em hel testeviz zulümatü vennûr ya da aydınlıkla karanlık bir olur mu? em ce’alu Lillâhi şürekâe haleku kehalkıhı feteşabehel halku aleyhim De ki onlara yoksa Allah’a benzettikleri O’na ortaklar mı buldular. Onlar da Allah gibi yaratıyorlar mı? Gökleri, yeri, insanı, herhangi bir şeyi yaratıyorlar mı? O ilâh edindiklerine Allah’ın vasıf ve sıfatlarını verdiklerin de onu Allah mı zannettiler. kulillâhu haliku külli şey’in De ki her şeyin yaratıcısı, Halıkı Allah’tır. ve HUvel Vâhid’ül Kahhâr ve O Vahid ve Kahhâr dır. Eğer öyle yaparsanız, yani Allah’ın isimlerinden birini kullarına, mahlûkatına verirseniz, o her ne olursa olsun onu Allah’a benzetmiş olursunuz ki, o ne kendine ne de size fayda veya zarar verebilir. Böyle yaparsanız Allah’ın Kahrına uğrarsınız.

………[[Lev eradAllâhu en yettehıze veleden lastafa mimma yahlüku ma yeşau, subhaneHU, HUvAllâhul Vâhid’ül Kahhâr. (Zümer/4)

………Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan Allah’tır.]]

………Lev eradAllâhu en yettehıze veleden lastafa mimma yahlüku ma yeşau Onlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah çocuk edindi dediler. Eğer Allah bir çocuk edinseydi kendisine dilediğini seçerdi. Neden insandan seçsin ki, belki meleklerden seçerdi size ne? Belki de başka bir mahlûkattan seçerdi. subhaneHU O sübhandır böyle bir şeyden Berî dir, münezzehtir. HUvAllâhul Vâhid’ül Kahhâr Allah Vahid ve Kahhâr dır. Eğer böyle söylemeye devam ederseniz Allah sizi kahreder.

………En büyük kahır cehennemi hak etmektir. Allah bir ayeti kerimede, mürikler ResulAllah efendimizle alay ettiler, dalga geçtiler, Allah’ın ayetleriyle de alay ettiler. Sonra dönüp dediler ki eğer sen doğru yolda olsaydın bu durumda Allah’ın bize gazap etmesi gerekmez miydi? O zaman sen doğru yolda değilsin. Allah onlara cevap verdi buyurdu ki; Cehennem yeterli bir azab, yeterli bir gazab değil midir?

………[[…Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi? Derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası! (Mücadele/8)]]

………{{Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillâhul Vâhıd’ül Kahhâr. (Yusuf/39)

………(Yusuf dedi): “Ey zindan arkadaşlarım… Birbirinden farklı özelliği olan rabler mi daha hayırlı, yoksa Vâhid’ül Kahhâr (TEK ve her şey hükmü altında) olan Allâh mı?}}

………Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillâhul Vâhıd’ül Kahhâr Bunu Yusuf AS. Zindandaki arkadaşlarına söyledi; Bir çok İlâhlar mı daha hayırlı yoksa Vahidü’l-Kahhâr olan Allah mı? Oradakilere ders veriyor, imana davet ediyor. Onlar birçok putlara tapıyorlardı, onlara kendiler isimler vermişlerdi. Yusuf AS. Da onlara bir çok putu razı etmeye çalışmak mı doğrudur, yoksa bütün esmaü’l-Hüsnaya sahip olan, bununla beraber gücüne karşı durulamayan, bütün varlığı, mahlûkatı Kahhâr isminin tecellisi ile kontrolünde tutan mı hayırlıdır. Hangisi daha hayırlı? Yani Allah’a davette aklı kullanmaya davet ediyor. Kuru kuruya siz yanlış yapıyorsunuz diye değil.

………[[Yevme tübeddelül Ardu ğayrel Ardı vesSemavatu ve berazu Lillâhil Vâhidil Kahhâr. (İbrahim/48)

………O süreçte arz (beden), başka arza (bedene) dönüştürülür, semâlar da (bilinçler de başka bir algılayışa)! (Hepsi) Vâhid, Kahhâr olan Allâh’a bârizdirler (içyüzleriyle apaçık ortadadırlar).]]

………Yevme tübeddelül Ardu ğayrel Ardı vesSemavat O gün, kıyamet günü yeryüzü başka bir yer, gökyüzü de başka bir gökyüzü olur. ve berazu Lillâhil Vâhidil Kahhâr O gün her şey Allah’ın emrine amadedir. O gün insanın iradesi artık kâr etmez. Ondan iradesini kullanması da istenmez. Artık hüküm Vahidü’l-Kahhâr olan Allah’a ait olmuştur. O gün hesap günüdür artık, iradesini nerede ve nasıl kullandı onu görecektir.

………{{Yevme hüm barizun* lâ yahfâ alAllâhi minhüm şey’* li menil Mülkül yevm* Lillâhil Vâhidil Kahhâr. (Mü’min/16)

………Bu süreçte onlar her yönleriyle ortaya çıkarlar! Onlar hiçbir şeyi Allâh’a gizleyemezler… “Yaşanan süreçte (Allâh’a göre ‘AN’ vardır, tek bir süreç) Mülk kiminmiş?”… “Vâhid, Kahhâr olan (Tek ve mutlak hükmü zaman mekân kavramsız olarak yerine gelen) Allâh’ındır!”}}

………Yevme hüm barizun Kıyamet günü kabirlerinden çıkarıldıkları gün, lâ yahfâ alAllâhi minhüm şey’ün Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. Hiç kimsenin açıktan veya gizliden yaptıkları Allah’tan gizli kalmaz. li menil Mülkül yevm anlatmıştım daha önce ResulAllah efendimiz buyurmuştu; o gün herkes diz üstü yere çökmüştür. Hiç kimsenin ayağa kalkmaya gücü kalmamıştır. Allah sorar bugün mülk kimin? Hiç kimse bugün cevap verme gücünü kendisinde bulamaz. Allah tüm kullarına, mahlûkatına hep birden hitap ediyor; Bugün mülk kimindir? Yani dünyadayken şu benimdir bu benimdir dedin, ben kendime aitim dedin, mülkten her ne olursa olsun ona sahiplik tasladın. Şimdi hepsine soruyor, bugün mülk kimindir, mülk kiminmiş?

………Yine Allah cevap veriyor; Lillâhil Vâhidil Kahhâr Mülk Vahidü’l-Kahhar olan Allah’ındır.

………O gün eğer biri Allah’ın isimlerinden birine sahip çıkmaya kalkışmışsa, Allah’ın vahdaniyetini zedelemeye çalışmışsa yani, kendi gönlünde, imanında Allah’ın bir ismi için bu da Rahimdir demişse, şu da Kerimdir demişse, şuna Rezzak demişse. Allah’tan bağımsız olarak bu söylemişse Allah o gün onu kahreder. Onun için ResulAllah efendimiz buyuruyor; Allah’ın kul üzerinde ki hakkı, kulun Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamasıdır. Kulların Allah üzerinde ki hakkı; kendisine hiçbir şeyi şirk koşmayan kuluna azab etmemektir.”

………Allah hakkı deyince önce şunu anlamak lazım. Allah’ın üzerimizde ki hakkı namaz kılmamız değildir, oruç tutmamız değildir, hacca gitmemiz değildir. Bütün bunlar hepsi kendi üzerimizdeki hakkımızdır. Yani aç kaldığımızda kendimize zulmetmiş oluruz. Namaz kılmadığımızda, Allah’ın manevi olarak ikram ettiğini yiyip içmemiş oluruz, yani yine kendimize zulmetmiş oluruz. Ama Allah’ın üzerimizde ki Hakkı O’na hiçbir şeyi şirk koşmamaktır. Kâmil manada “La ilâhe illallah” demektir yani. Bunun içinde İllallah derken ne söylediğini bilmeniz lazım. Allah’ı bilmiyorsan, tanımamışsan, Allah’ın kendisini tanıttığı gibi onu anlamamışsan, yani el Esmaü’l Hüsnasından O’nu tanımamış anlamamışsan İllallah derken neyi kastediyorsun? Senin için Allah nedir, kimdir?

………Hiç kimse Allah’ı öğrenmeyi, anlamayı, tanımayı hafife alamaz. O kul ise hafife alamaz. Mü’min ise hafife alamaz. Allah’ı seviyorum diyorsun, iman sevmek demektir, Allah’ı seviyorum. Tanıyor musun? Yok tanımıyorum. Tanımıyorsan nasıl seviyorsun? Ya da neden seviyorsun? Bu yalan olmuyor mu? Seviyorsan bütün çaban ve gayretinle sevdiğini tanımaya çalışırsın, insan sevdiğini tanımaya çalışmaz mı, anlamaya çalışmaz mı, dinlemeye çalışmaz mı, neyi kimi sevdiğini öğrenmeye çalışmaz mı?

………Aynı şekilde mesela sevdiğimizden bize bir mektup gelse onu alır okuruz. Askerlik yapanlar bilir, anasından babasından, yakınından bir mektup geldiğinde onu alıp tekrar tekrar okur, kelime kelime ne dediğini anlamaya çalışır tekrar tekrar yapar bunu.

………Allah Kur’an ı her bir kuluna mektup olarak göndermiş. Zaten bir kişi eğer Allah bu kitabı bana indirmiş demezse Kur’an a iman etmiş olmuyor. Bununla beraber Kur’an ın içinde ne varsa bunların hepsi kulun Allah ile yaptığı ahitleşmedir. Ben Kur’an a iman ettim dediğinde Allah orada neyi emretmişse ona evet demiştir. Sana nasıl ol demişse, nasıl iman et demişse sen de ona evet demişsin demektir. Allah’a neye göre söz vermişsen bunu anlamaya çalışman gerekmez mi? Eğer biri hayır bana bu kadarı yeter diyorsa bu iman etmiş olur mu, bu kul ebedi hayatını ciddiye almış olur mu?

………Şu anda mesela Allah bütün imkânları kullarına vermiştir. Birisi dinini öğrenmek isterse, rabbinin kelamını dinlemek isterse, yani okuma yazması hiç olmasın anlamak isterse mutlaka öğrenir. Çabasını gayretini sarf eder, vesilelere sarılır mutlaka öğrenir. Hiçbir şey yapmasa, evinde oturduğu yerde bile Kur’an ın öğretildiği, Allah resulünü anlatan TV. Kanallarını açsa gene öğrenir. Bu herkes için geçerlidir.

………Bir de eğer kitap okuma ya da bilgisayarda öğrenme, dinleme imkânı varsa bütün imkânlar önünde demektir. Bunun için ister tefsir, ister esma-i Hüsna sohbetleri olsun hepsi kayıt altında, internette mevcuttur. İsteyen herkes bu yolları izleyerek dinini öğrenmek için Allah’ın kelamını dinlesin, anlamaya çalışsın diye biz de kayıt altına aldık herkes faydalansın, Allah’ın her bir ayetini anlamaya çalışsın diye. Zaten mümkün mertebe kısa ve öz olarak anlatmışız. Neden böyle yaptık? Allah ayeti kerimede buyurmuştu ki; Hitap ResulAllah efendimizedir.

………Ve innehu lezikrun leke ve likavmik* ve sevfe tüs’elun. (Zuhruf/44)

………Andolsun ki seni ve sana iman edenleri kıyamet günü bu kitaptan sorumlu tutacağız.

………Kitabın neyinden sorumlu tutacak? Kabından mı, Kur’an sizin elinizde var mıydı yoksa yok muydu mu denecek? Yoksa içinde ki ayetlerden mi sorumlu tutulacak. Tabii ki içinde ki her bir ayetinden her bir emrinden, her bir hükmünden sorumlu tutacak. Sen emri bilmeyince, Allah’ın vahyini anlamayınca nasıl sorumlu olacaksın.

………İşte kitaplarda okuduk, böyle böyle söylediler biz de böyle yaptık. Senin kitabın onların kitabı mıdır yoksa Allah’ın kitabı mıdır? Allah seni falancanın filancanın kitabından sorumlu tutacağım demiyor, bu Kitap’tan, Kur’an dan, gönderdiğim mektuptan sorumlu tutacağım diyor. Biz de bu sorumluluktan kurtulunsun, sorulduğu zaman cevaplarını verebilsinler diye. Ya rabbi kitabının hepsini anlamaya çalıştım diyebilsin diye bunu yapıyoruz. Okuyamıyorsan bari dinle, bari izle.

………Mesela ben bir soru sorsam, ben kardeşlerimin hesabını bu şekilde yaparken acaba kardeşlerimizde kendi adlarına göre kendi hesaplarını böyle yapıyorlar mı ya da kaç kişi yaptı? Verdiğiniz derslerin hepsini dinledim diyebilir mi? Bunu da ben sorayım. Ben kardeşlerimiz Allah’ın huzurunda cevaplarını verebilsinler diye böylesine bir çaba gayret sarfettim, ama onlar kendi cevaplarını vermek için eğer dinlemeye tenezzül etmedilerse, anlamak için bir çaba, gayret sarf etmedilerse acaba benim ne düşünmem lazım böyle bir durumda?

………Aynı şekilde burada Allah’ın isimlerini anlatıyoruz Bu isimler nüzül sırasına göre 46. İsimdir. Bir sefer dinlemekle belki, yeteri kadar anlaşılmaz, ama iki sefer dinlediğinizde çok daha güzel, çok daha rahat o ayetlerle beraber anlarız. Yani en azından buna tenezzül etmemiz gerekmez mi? Bir saatimizi rabbimizin bir ismini daha anlamak, öğrenmek için ayırmamız gerekmez mi? Ayırmayınca o zaman boşuna gitmiyor mu yani o zaman harcanmıyor mu? O harcanan zamanımızın bir saatini, iki saatini Allah’a ayırsak Allah’ı daha ciddiye almış olmaz mıyız?

………Esma-i Hüsna demek Allah’a iman demektir, Allah’ı bilmek, tanımak Allah’a imandır. Şirkten kurtulmak, tevhid, lâ ilâhe illallah, esma-i Hüsnayı anlamaktır.

………Aynı zamanda en büyük, en güzel, en değerli ilim en büyük, en güzele ait olan ilimdir. O da Allah’a ait olan esma-i Hüsna ilmidir. Yani ne kadar kıymet değer verildiğini anlatmaya çalışıyorum. Bunu her birimiz kendimize sormamız lazım. Allah bizi huzura alırken hep yaptıklarımızdan hesaba çeker, bir de yapmamız gerekip te yapmadıklarımızdan da hesaba çekiyor. Eğer benim bu sorduğum gibi hesaba çekerse hesabı vermek zor olacaktır. Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki bunu soracaktır. Kulum olarak, abdı m olarak beni anlamaya, dinlemeye, tanımaya tenezzül etmedin demeyecek midir?

………Allah ayeti kerimede buyurdu ki;

…………ve lakinnAllâhe habbebe ileykümül iymane… (Hucurat/7)

………Allah mü’minlere imanı sevdirdi.

………İmanını seviyor musun? Ben arkadaşlara soruyorum imanınızı seviyor musunuz? Allah’ı tanıdıkça imanını seveceksin, ben iman etmişim diyeceksin, imanından razı olacaksın, hamd edeceksin. Yoksa durup dururken neden imanını sevesin ki. İmanın arttıkça onu seveceksin. Burası imanını artırma, kemale erdirme yeridir. Onun için gönlümüzü açıp dinlememiz gerekir, yetmez bir daha dinlememiz lazımdır. Eğer buradan öğrenemiyorsak nereden öğrenebiliyorsak kesinlikle yerimiz orasıdır gidip oradan imanımızı öğrenmemiz lazımdır. Kimden daha güzel öğrenebiliyorsak gidip ondan öğrenmemiz lazım, bunu dert edinmemiz lazım. Ya rabbi seni biraz daha tanımak, anlamak istiyorum demeniz lazım.

………Mesela Allah’ın Kahhâr ismini anlattık daha önce de Esma-i Hüsna okunurken duymuştuk. Biz Kahhar isminin böyle olduğunu biliyor muyduk, ya da kaç kişi bunun böyle olduğunu biliyordu. Kahhâr isminin Vahid ismi ile beraber tecelli ettiğini, bununla beraber Rahmet olduğunu, hakikate boyun eğdirmek için Kahhâr isminin tecelli ettiğini, birine Allah seni kahretsin dediğinizde ona dua ettiğinizi biliyor muyduk? Kahreder denince biz başka bir şey anlamıştık. Eğer anlamamışsak bir sorun var o da rabbimizi yanlış tanımışız manasınadır. (M. Hüseyin esma derslerinden derleme)

………************************************************************************

………EL KAHHÂR

………El Kahhâr; galip ve hakim olan yegane güç sahibi ve gücüyle tüm tasarrufu elinde tutan, tek Hakim ve hüküm sahibi olandır.

………Kahr; bir şeye onu mahv ve helak edebilecek surette galip olmak demektir.

………Yevme hüm barizun* lâ yahfâ alAllâhi minhüm şey’* li menil Mülkül yevm* Lillâhil Vâhidil Kahhâr. (Mü’min/16)

………Bu süreçte onlar her yönleriyle ortaya çıkarlar! Onlar hiçbir şeyi Allâh’a gizleyemezler… “Yaşanan süreçte (Allâh’a göre ‘AN’ vardır, tek bir süreç) Mülk kiminmiş?”… “Vâhid, Kahhâr olan (Tek ve mutlak hükmü zaman mekân kavramsız olarak yerine gelen) Allâh’ındır!”

………Allah, insanların sıkıntılarını giderme gücüne ve onların kalplerine ferahlık vermeye nasıl kadirse, onları büyük bir azapla kahretmeye de kadirdir. Aynı zamanda Allah’ın yardım ve desteği yine bu ismin hükmüyle gelir.

………El Kahhâr’ın madde dünyasında ki kitlesel helak edici etkisi yanında kişilerin iç dünyalarında da aynı yıkıcı ve kahredici etkiyi halk eder ki insanlar kendilerini tek ve büyük görüp rabblik iddiasında bulunmasınlar.

………Bakan iki gözle kusursuz ve mükemmel biçimde dünyayı bir gören insan, bir bakışıyla içine aldığı bu dünyanın aynı zamanda bir parçası, bütünün bir halkası konumundadır. İnsanları kahreden düşmanları ise kendi nefisleridir, şeytandan daha tehlikelidir. Bir kimse gayri meşru olan heva ve hevesini, arzu ve şehvetini kahrederse o kimse aslında şeytanı kahretmiş olur.

………Böylece kişinin iç dünyası ve dış dünyası insanda birleşmiş olmuş, bu şekilde de el Kahhâr, tüm bu ki,şinin iç ve dış dünyasını ihata edip kaplar. Kişinin iç dünyasını

………Küllü men ‘aleyha fan,

………Ve yebka vechu Rabbike ZülCelâli vel’İkrâm. (Rahman/26-27)

………Yeryüzünde olan her canlı fânidir, Fakat azamet ve ikram sahibi olan rabbinin Zat’ı Bâki’dir.

………Ayetinin hakikatine mazhar olan kul, vücudunu Hakta yok oluşu yaşar. Madde dünyası da böylece celâl ve ikram sahibi Rabbini bilir ve bulur.

………Yevme tübeddelül Ardu ğayrel Ardı vesSemavatu ve berazu Lillâhil Vâhidil Kahhâr. (İbrahim/48)

………Kul innema ene münzir* ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid’ül Kahhâr. (Sad/65)

………Vetteba’tü millete abaiy İbrahiyme ve İshaka ve Ya’kub* ma kâne lena en nüşrike Billâhi min şey’* zâlike min fadlillâhi aleyna ve alenNasi ve lâkinne ekseranNasi lâ yeşkürun. (Yusuf/38)

………Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillâhul Vâhıd’ül Kahhâr. (Yusuf/39)

………Kaşani Hz. Yunus /38-39) cu ayetlerin te’vilatında; “Vetteba’tü millete abaiy İbrahiyme ve İshaka ve Ya’kub Ve tevhid yoluna sülûkta babaların İbrahim, İshak ve Yakub’un milletine tabi oldum. ma kâne lena en nüşrike Billâhi min şey’in Biz maaşir-i enbiyaya (nebiler topluluğuna) vücudu olmayan bir şeyi Allah’u Teâlâ’ya şirk etmek caiz ve sahih olmaz. zâlike min fadlillâhi aleyna ve alenNasi ve lâkinne ekseranNasi lâ yeşkürun. Bu şühûd nev’indendir. Lâkin insanların çoğu Allah’ın nimetlerine şükür etmezler.

………İmdi Yusuf ile beraber zindana giren iki kişinin birisi, kalbe lazım olan muhabbet-i ruhiyye fütüvvetidir ki melike hükümdara aşk şarabı içiren şarapçıdır. İkincisi hayat-ı ruhiyye gibi hiçbir halde kalpten ayrılmayan heva-i nefistir. Zira heva nefsin bekası için ruhtan nefse feyezan eden nefsin hayatıdır ki bu heva medine-i bedende (beden şehrinde) rızıkları tedbir eden hükümdarın ekmekçisidir. Bu iki kuvvet halvetin gayrinde değil halvette kalbe mülâzemet (meşguliyet) ederler.

………Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillâhul Vâhıd’ül Kahhâr. Yusuf “ey zindan arkadaşları, sizin her birinizin mesela muhabbetin sıfat ve esma gibi hevanın kuvve-i nefsaniyye gibi müteferrik biri bir emirle, diğeri başka bir emirle emr eden yekdiğerine zıt fakat hepsi de aciz birçok rabbleri olmak mı hayırlıdır.”

………Kul innema ene münzir* ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid’ül Kahhâr. (Sad/65)

………Kâşani te’vilâtında; Kul innema ene münzirun Habibin sen de ki “Ben ancak inzar edici, Allah’ın azabı ile korkutucuyum. Sizi nefsime davet etmiyorum, hidayetinize de kadir değilim. Çünkü ben nefsimden ve kudretimden fani, inzar hususunda Allah ve sıfatı ile kaimim. ve ma min ilâhin Vücutta hiçbir ilâh yoktur. illAllâhul Vâhid’ül Ancak zatıyla vahid olan Allah mevcuttur. Elkah-har O’ndan gayri her bir şeyi vahdaniyetinde ifna etmekle kahredici zattır.”

………Ya rab, bizleri doğru yolundan ayırma, Cemal-i izzetinden rahimiyetine Bâki rahmetin ile nuruna gark eyleyip bizlere muhabbetini ilham eyle. Nefsin sıfatlarına meyledip hevasına düşürme. Ol Cemal-i kereminin lütfuyla kapından ayırma. Zatına kul, Resul-ü ekremine ümmet eyleyip ayağımızı kaydırma ya Rab. Amin, velhamdülillahi rabbil alemin) (Anonim)

………******************************************************************

………“EL KAHHÂR”

………El Kahhar; yenen, kendisine meydan okunamayan, ezen yani boyun eğdiren demektir. Kimse Allah’a diklenmeye kalkmasın! Kahhar olan Allah’tan intikam alınamaz!  Allah, yine kahran lütfeder. Varlığa boyun eğdiren Allah kahretsin demek; Allah boyun eğdirsin demektir. İlahi yasalara ve sistemi ilahinin kanunlarına uyun!

………Fiilin insana boyun eğdirmesi Allah’ın kahhar esmasındandır. Allah; insanı aç koyar, insanı araştırmaya, yemek tedarikine koşturur.

………Allah, her şeye boyun eğdirmiştir. Hatta kendi gücüne bile boyun eğdirmiştir, yani lütfetmiştir.

………Zalimi, zulüm kahreder. Mutluyu mutsuz, mutsuzu mutlu kahreder. Allah’ın kahhar ismi, her şeye faiktir.

………Şeytaniyet; Allah’ın lütfuna yamuk bakmaktır. Allah suyu kaynatarak, kahra alet eder. O kaynayan su demli su olur, lütfa sebep olur. Derdi sıhhatle, sıhhati dertle kahreder.

………Acı, hayatınızın sırrı ve icabıdır. Dünya eziyetinden muaf olmak için, yaratıktan yaratana dönmek lazımdır.

………Acılar insanlara dünyayı öğretir, dayanmayı öğretir. Allah’ım bize acı!

………Allah; yarattığıyla alakadardır, insan bunu bilmez. Bilse de bilmese de, Allah kulu iledir. Sığınma ve dua, insanın idrakini arttırır.

………Allah’ın her hali; kuluna derstir, öğüttür. Allah’ın kahhar esması, boyun eğdirmesidir. Meleklere, insana boyun eğdirmesi de böyledir.

………Sorumluluğunu bilene ikram, bilmeyene ceza vardır. Mücrimlerden intikam alınır, yani onların yaptıklarının acısı, onlara tattırılır.

………İyiler, kötüler ölür de, iyilik ve kötülük ölmez. Hayat, bir ibretler âlemidir. Bu rolü, aktörler üstlenirler. Çünkü sahneyi ilahi, ibret için boş kalmaz.

………Acı çekmeyenler, cehennemi bilmezler. Fakirlik, yokluk çekmeyenler de cenneti bilmezler. (M. Rasim Mutlu)(derleme)

………***************************************************************

………Ey Kahhâr olan Rabbim!

………Sana inanıyor ve iman ediyorum! Bu inancımla, Kahhâr ismine iltica ediyor ve sana, bu isminin tecellileriyle, yaşamıma şekil vermen için dua ediyorum.

………Yeryüzündeki azılı şakîleri, Kahhâr isminle helâk ettiğin gibi, benim ruh ve beden ülkemin azılı şakîsi olan nefsimi, yıllardır başımın belâsı olan şeytanımı, Kahhâr isminle kahreyle Rabbim!

………Nazargâhın olan kalbimi perişan eden, Rabbânî tecellileri almamı engelleyen mâsivâdan Kahhâr isminle kurtar beni ya Rabbi!

………Ufkumu saran karanlıkları ve zulmeti “Kahhâr” isminle kaldırıp, ruh dünyamı aydınlıklara gark et Allah’ım!

………Sen, Yüceler Yücesi Rabbim! Sen dilersen, kalbimi, zâtının nurlarını alacak şekilde temizler, nefsimin ıslâhını kolaylaştırır, aklımı, mirâcıma Burak eylersin! Sana inanıyor ve isimlerinle sana dua ediyorum Rabbim! Beni bana bırakma! Tut ellerimi Rabbim!

………Son nefesime dek… Sana varıncaya dek inşaallah! (Vuslat Turabi)

………*********************************************************************

………Her şeye, her istediğini yapacak surette galip ve hâkim.
Ey bütün güçleri yenen, isyankârları kahreden, mağlup eden Kahhâr Allah’ım! Şeytanımı mağlup ederek, kahreyle. (Hz. A. Geylani)

………Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn.

 
Yorum yapın

Yazan: 25 Mayıs 2017 in ESMA ÜL HÜSNA

 

Etiketler: , ,

Yorum bırakın